20

437 46 3
                                    

O an bir şey parçalandı kalbimde. Paramparça olup etrafa dağıldı. O her şeyi içine attığım sandık öyle bir gürültüyle parçalandı ki... Artık iplerin benim elimde olmadığını anladım. Ben çoktan onun ellerindeydim.

  Başımı eğdim, ellerime damlayan gözyaşıma baktım. Bu ne içindi, diğerleri neden akmıştı? Yoksa bu akıttığım diğerlerini yok mu etmişti...? Öyle olmalıydı.
" Ağlamayın lütfen. Her şey benim suçumdu. Özür dilerim."
Gözlerimi sildim, derin bir nefes aldım.
" Aleyküm selam beyefendi. İlk defa evlilik görüşmesi yaptığım için tam olarak ne sormalıyım bilmiyorum ama müsadenizle öncelikle şunu sorayım. İslami hassasiyeti olan biri misiniz? Helale harama dikkat eder misiniz?"

   Ben konuştukça o artan bir şaşkınlıkla yüzüme bakakalmıştı. Ben ona bakıyordum. Tabii aynı şaşkınlıkla Çiğdem ve Furkan da bana dönmüştü.
O hala öylece bakarken elimle hafif hafif masaya vurup,
" Beyefendi, cevap verecek misiniz?"
" Ha? Ben yani Zekiye'm. Yani Hanım! Zekiye hanım. Bildiğim kadarıyla dikkat etmeye çalışıyorum."
Demişti ki Çiğdem kulağıma yaklaşıp,
" Çillim kafanı mı vurdun?"
Demişti, onu kendimden uzaklaştırdım.
" Bende bildiğimle amel etmeye çalışıyorum. Arada ayağım takılıyor. Tökezliyorum. Rabbim bizi korusun. Şimdi siz sorun, hak geçmesin."
" Ben... Üniversite okudunuz mu?"
Ne öğrenmek istediğini anlamıştım ama bırakmadım kendimi. Sesime dikkat ederek,
" Diplomam yok. Son senemde yaşadığım bir talihsizlik yüzünden alamadım."
" Özür dilerim benim yüz-"
" Şimdi sıra bende. Evlendikten sonra nerede oturmayı düşünüyorsunuz?"

   Konuşsaydı eğer tutamazdım kendimi. Bu aniden gelen deli gücü kaybedersem bir daha bulamazdım.

" Ben... Nerede iseniz orada."
" Ben bu köyde yaşamak istiyorum. Bütün hayatımı burada geçirmek istiyorum , büyük şehirlerde yaşayamam."
" Tamam. Tamam olur."
Demişti aniden. Furkan kolunu tutup kendine çevirdi,
" Okan..? Şirket? Babanlar?"
" Sorun yok Furkan."
" Şimdi siz sorun beyefendi."
" En nefret ettiğiniz şey nedir?"
" Ukala insan- Yani bencillik demek istedim. Peki Kuranı Kerim okur musunuz?"
" Ben okumayı biliyorum ama çok yavaş okuyorum."
" Olsun. Hızlı okumak marifet değil zaten; önemli olan anlamak."
" Haklısınız. Peki başka bir isteğiniz var mı?"
" Şu an ne desem kabul edecek gibisiniz ama. Ailenizle aranız nasıl?"
" Ailem mi? İyi. Bir tane küçük kardeşim var. Emir. Annem tasarımcı. Babam lojistik işinde yani. Birlikte çalıştık. Üniversiteden mezun olduktan sonra."
" Biz. Annem ev hanımı. Babam pazarcı. Kardeşim Zeynep üniversite 1 sınıf daha. Birde Süleyman var."
" Ah görmüştüm. Size çok benziyor."
Demesiyle kaşlarımı çatmıştım. Birde gördüm diyor! Toparlan Zekiye. Evet hadi kızım. Yüzüme gülümsememi yerleştirip,
" öyle. Benziyor. Peki çalışmak istersem?"
" Yanınızda olurum."
" Her dediğime evet mi diyeceksiniz? Kölem mi olacaksınız?"
" Ben Allah'a kul ve köle olurum."
Demesiyle ayağa kalktım,
" İyi öyleyse! Allah bahtınızı açık etsin."
Dedim ve Çiğdem'i oturduğu yerden kaldırıp çıktım çardaktan. Çünkü biraz daha kalsaydım. Ne varsa tutmaya çalıştığım, içimde ne varsa her şeyimle ona koşacaktım. Yapamazdım. Böyle olmazdı.
" Zekiye kız ne oldu,"
Deyip yanımda yürümeye başladı Çiğdem. Yürürken bir yandan ona cevap veriyordum.
" Sen demedin mi akışına bırak. İçinden geldiği gibi yap."
" Dedim."
" Bende öyle yaptım."
" Hemen kestirip attın gibi..?"
Dedi biz içeri geçerken. Annem de şaşkınlıkla bize bakıyordu. Yüzümdeki sakin ifadeyle annemin kucağındaki Süleyman'ı aldım. Kıvırcık saçlarını yana tarayıp,
" Ablasının junıoru."
" Kızım çocuğun yüzüne denmezdi öyle."
" Ben daha bir şey demedim ki anne."
" Kızım dedin ya Allah bahtını açık etsin."
" Evet dedin Çillim."
" Olumsuz bir şey mi demişim canım. Bende olumlu bakıyorum anne. Gelsinler."
Dememle annem önce durdu sonra,
" Abooooo! Kurban olurum kuzum!"
Deyip yanaklarıma asılınca kendimi geri çekip kurtarmıştım ki Çiğdem ile birbirinlerine sarılıp,
" Oh oh düğün var!"
" İyi ki Süleyman'ı almışım. Yoksa aranızda tost olacaktı çocuk."
" Kız Zekiye! Sende az değilsin bak nasılda konuştu ama çocukla."
" Ay ben babana söyleyeyim!"
Deyip telefonuna koşan annem ve Furkan'a koşan Çiğdem; Süleyman'la öylece kalmıştık oracıkta.
" Gördün mü Süleyman mutluluk böyledir. Belki sen hatırlamazsın ama seni kucağıma aldığımda öyle bir duygu ile dolmuştum ki yüreğim sıcacık olmuştu."
Demiştim ama bana ' ne diyon abla?' der gibi bakınca Süleyman,
" Sende haklısın. Gelde sana çıngırağını verelim."

ZekiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin