7

685 56 16
                                    

    Oturduğum yerde öylece sedyede yatana bakıyordum. Aklım hala almıyordu. Ben nasıl bayıltmıştım onu? O an içime bir Hulk mu girmişti ya da bir Cevahir! Sille-i Osmani yüzüne inince melunun böyle oluyormuş demek! Ne diyorum ben ya? Az kaldı benim yüzümden ölüyordu. Zaten fındık kadar beyni vardı, onu da ben vurup zedeleyecektim. Şükür ki doktor bir şey olmadığını, sadece bayıldığını söylemişti. Nasıl bayıldığını sorduğunda bana dönen gözlerle ağlaya ağlaya olayı anlattım ama doktor aniden kahkaha atıp:
- Valla tebrik ederim kızım. Bu cüsseyle adam devirmişsin. Şaka gibi! Şaka! Bugün bir tane normal hastam olmayacak mı?
Demiş sonra da sinirden güldüğünü anlamıştım. Anlaşılan onu bugün delirten çoktu. O giderken Furkan da sedyede yatan arkadaşına bakıp:
- Yenge sende ne güç varmış?
Çiğdem:
- Ne sandın. Zekiye istese çoktan sizi haşat etmişti ama-
- Tamam Çiğdem. Bir şeyi yokmuş işte. Geçmiş olsun, dediğimi dersin uyanınca.
Furkan:
- Yok! Diyemem. Sen diyeceksin. Ayrıca adamı sen bayılttın, ayıp değil mi böyle hastane köşelerinde bırakmak.
- Değil. O dedi bana vur diye. Vurdum işte. Oh olsun!
- Anam! Yenge sende ne vefasızmışsın! Ayrıca ben gidiyorum. Mecbur sen kalacaksın.
Demiş sonra da bizi öylece bırakıp gitmişti. Arkasından gidip:
- Ne!? Dur! Hey!
Dedim ama kime diyordum acaba? Çiğdem bana bakıp:
- Çillim. Benimde hastane de kalma sürem belli. Sana kolay gelsin. Ben hastanenin önündeki banklardayım.
- Ne? Sende mi? Çiğdem.

   O da gidince işte böyle tek kalmıştım. Bunun uyanmasını tek başıma bekliyordum. Sinirden tırnaklarımı kemirecekken notlarımı çıkartıp çalışmaya başladım. Ben bu sınavları geçeceğim! Duydun mu?!

   - ay baksana şuna. Çok tatlı değiller mi?
Gelen sesle başımı kaldırdım. İki hemşire durmuş bize bakıyordu. Ne oluyor ya?
- Bizi şöyle bekleyen olmaz.
Demesiyle ayağa kalktım aniden. Ayağa kalkmamla kucağımdaki eşyalar yere düşmüştü.
- Durun. Yanlış anladınız. Ben bu şeyi beklemiyorum.
- Utanma canım!
- Bizimde sevgilimiz böyle olsa bizde başından ayrılmayız.
Demişti ki:
- Bakın hemşire hanım.
Demiştim ki aniden feracemin kolu çekilmişti. Okan uyanmıştı. Sonunda! Kolumu çekip:
- Uyandın demek.
- Ne oldu bana? Neredeyim?
- Tımarhane de. Bende seni kontrole gelen doktorum. Senin adında Mükremin.
- Mükremin mi? Daha güzel bir isim bulamadın mı?
Demiş doğrulmaya çalışmıştı ama hemşire gelip geri yatırdı. Serumun bitmesi gerektiğini söyledi. Bitince haber verin dedi. Tabii. Hay hay, dedim bende. Bunun başında bekleyen bir Zebani olmak bir şereftir. Ayakta ona bakarken:
- Uyandığınıza göre bende gideyim. Geçmiş-
- Yok öyle yağma! Resmen beni bayılttın. Benimle ilgilenmek zorundasın.
- tamam biraz sert vurdum, özür dilerim. Gerçekten çok özür dilerim sizden. Ama doktor domu- ay yani turp gibi olduğunuzu söyledi.
- Tamam. Şımarmayacağım. Lütfen yanımda bekle. Söz ağzımı açmam.
- En son böyle dediğinizde kapının önüne konduk ve sizi bir tokatla bayılttım.
Dememle eli çenesine gitti. Çenesini ovup:
- sorma çenem bir an yerinden çıktı sandım.
-nerdeeee.
Dedim ve sandalyeyi köşeye çekip yere düşen eşyalarımı topladım. Hepsini çantama koyduktan sonra bir güzel kapatıp yerime geçtim. Sandalyeye oturup kollarımı bağladım. Serum bitene kadar. Kaç saatim gider? 2,5! Ben o saatte kaç kere tekrar yaparım. Sakin olmalıyım.
- Çok ağladın mı benim için?
- hayır.
- doğruyu söyle, hiç mi etkilenmiyorsun benden?
- Hayır.
- Nasıl erkeklerden hoşlanıyorsun?
Demesiyle ayağa kalktım. Çantamı sırtıma takıp:
- Hadi hayırlı günler size.
Dedim ve sedyeyi döndüm. Tam kapıdan çıkacakken gelen gürültüyle hızla arkamı döndüm. Düşmüştü. Yanına gidip kalkmasına yardım edecekken hemşireler geldi. Geriye çekildim. Onu oturtup serumu çıkarttılar. Kanayan kolunu temizleyip pansuman yaptıktan sonra geçmiş olsun deyip gitmişlerdi. Ayağa kalkıp durdu biraz, sanki başı dönüyor gibiydi. Bir adım atıp düşecekken kolunu tuttum. Şükür ki üstten tutmuştum. Birde şuna değmek istemem. Sonra ellerimi çekip:
- İyisiniz. O has arkadaşınızı arayında size eşlik etsin.
- Arayamam. Kontörüm yok.
- Bende var. Söyleyin numarasını.
Deyip telefonu çıkartmıştım ki, eliyle telefonu itti.
- Bana bir şans vermeyi çok mu görüyorsun? Seni seviyorum diyorum. Hiç mi bir şey hissetmiyorsun? Hiç mi etkilenmiyorsun benim sevgimden?
- Saçmalamayı keser misiniz? Lütfen.
- Kesemem! Duydun mu?!
Deyip üstüme doğru bir adım atınca geriye doğru gittim. Çok fena elim kaşınıyor. Çok fena. Aşkmış! Kim iki günde aşık olmuş?! Geç bunları, sen Ferhat değilsin bende Şirin! Ben masallara ve aşka inanmam.
- Zekiye gözlerime baksana.
- Bakamam. Müsaadenizle.

ZekiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin