Çocukluktan beri birlikteydik. Birlikte ilkokula gittik. Ortaokula gittik. Birlikte düştük. Kalktık. Aynı üniversiteyi kazanmak için baş başa verdik. Sabahlara kadar çalıştık. Kütüphaneleri evimiz bildik. Yaptık da. Şimdi. Şimdi ise birlikte öleceğiz. Başka son göremiyorum şu an. Zira Çiğdem'in abisi Tuncay bizi hiçbir silaha gerek olmadan öte tarafa direk gönderir. Çünkü şu an Okan ile konuşuyor.
Servislere doğru giderken Çiğdem ile aniden durmuş gördüğümüz manzaradan sonra hemen kağıt kalem arayıp vasiyet yazmaya başlamıştım. Ben vasiyetimi yazarken tırnaklarını yiyen arkadaşım aldığı vitaminle bana dönüp,
- Buldum.
- Neyi? Tırnağının içindeki pisliği mi? Çek elini ağzından. Eve gidince seni çamaşır suyuna basacağım!
- Hayır kızım! Abimi arayayım da başka yere çağırayım.
- Gelir mi?
- Gelir. Zekiye de orada derim.Deyince kaşlarımı çattım. Abisinin bana olan duygularını sömürmekten zevk alan bir Çiğdem var. Açıkcası biraz bende kullanmış- Neyse şimdi kendimi anlatmaya gerek yok.
Telefonunu çıkartıp mesaj attı. O yazarken bende abisinin verdiği tepkilere bakıyordum. Mesajlardan sonra onunla el sıkışıp arkasını dönüp gitmeye başladı. Çiğdem'e bakıp,
- Ne dedin de geri döndü gitti?
Omuz silkip,
- Zekiye ile geleceğim bizim yurda, dedim. Dünden razı zaten.
- İnsan abisine böyle yapar mı?
- O da anlasın artık. Sevmiyorsun dedik o kadar.
- Hadi bana doğruyu söyle, abinle kavga ettiniz değil mi?
Deyince ellerini bağlayıp,
- Evet! Bilgisayarımı satmış!
- Ne?
Deyip ona bakıyordum ki Çiğdem birden kolumdan tutup yanına çekti. Ona çarpıp dururken tam ağzımı açıyordum ki, başıyla gösterdiği yöne baktım. O bize doğru geliyordu.
- Bak Zekiye bir şey deme. Servise binip gidelim.
- Tamam sen konuş. Dişim ağrıyor.
Dedim ve başımı eğip elimi yanağıma koyduktan sonra Çiğdem ile hızlı hızlı yürümeye başladık. Koluna girmiş sıkı sıkıya sarılmıştım ki onun yanından durmadan geçtik. Çiğdem,
- Zekiye'nin dişi ağrıyor. İyi günler.
Dedik ama peşimizden geliyordu. Çiğdem'in kolunu sıkıp daha da hızlanması için işaret verdim. Hızlandık.
- İyiydi.
- Değil değil. Hadi Zekiye.
- Yarın görüşürüz Zekiye'm.
Dedikten sonra gelmemişti. Pislik. Ağzına kürekle vuracağım senin. İğrenç ya! İğrenç! Şunun şurasında kalmış iki haftam. Sınavlara girdiğim gibi evime uçacağım. Sevgiliymiş! Bekle sen!Servise bindikten sonra ondan kurtulduk sanmıştık ama bu seferde mesaj atmaya başlamıştı. Telefonun sesini kısıp bıkkınca soluk verdim, Çiğdem de dayanamayınca numarasını engelledik. Artık hiç mesaj falan atamaz. Arayınca da ulaşamaz.
Bizim yurdun önünde inip Çiğdem'in yurduna gitmiştik. Üniversite de son senemiz olduğu için yurtlardan ayrılacaktık. Tuncay da bu yüzden gelmişti ama Çiğdem geleceğini unutmuştu. Yurdunun önüne gelip etrafa bakarken sokağın başındaki transporterdan inen Tuncay bize bakarak gelmeye başladı. Başımı eğip Çiğdem'e sessizce,
- Kuşbaşım sakin ol. Eşyaları verelim.
- Sen merak etme.
Demişti ama Tuncay yanımıza gelmeden hemen ağzını açmış ve,
- Hayırdır abiciğim? Gelmem dediğin şehre seni kim attı?Bir şiir düşüverdi aklımın orta yerine:
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-*Başımı iki yana sallayıp kendime geldim. Gözlerim kocaman açılmıştı. Valla bu kıza sır verilmez. Ağzında bir şeyde ıslansın be! Dene kız!Sinirlenince kimseyi tanımıyor ya! Tuncay onun kurduğu cümleyle bana bakmış sonra da,
- Kısa kes, sen seversin kısa kesmeyi.