4

896 83 17
                                    

Nasıl kaçtım, nasıl koştum? Nasıl ulaştım yurda hiç hatırlamıyorum. Tek hatırladığım sinirimi ve öfkemi bastırdığım. İçimden kopan bin tane parça. İnsan ne çok güveniyor kendine? Bu özgüven nereden geliyor?

Yurda geldikten sonra abdest alıp namazımı kılmıştım. Sonra da beş dakika uzanmak için başımı koymuştum ki sabah namazının alarmıyla uyandım. Namazdan sonra öylece seccadenin üstünde otururken telefonumu elime aldım. Bir sürü mesaj ve çağrı vardı. Olamaz! Çiğdem'e haber vermeyi unuttum!

Telefonda numarasını çevirdikten sonra hemen açıp ardı ardına konuşmuş sonra da oraya geliyorum deyip kapatmıştı. Bir müsade etmiyor ki konuşayım?! Çene çene değil makineli tüfek.

Odayı topladım düzelttim. Aklımda olan tek şey kolyemi nasıl geri alacağımdı? Hele de teklifi aklıma geldikçe deliriyordum!

Ben kendi kendimi yerken Çiğdem gelmişti. Ona olanı biteni anlattıktan sonra ayaklanıp dövmeye gidince tutup oturttum. Zaten olay karıştı! Karşısına geçip oturduktan sonra ağlamaya başlamıştım.
- ağlama be. Beni de ağlatacaksın.
- ya ben ağlamayayım da kim ağlasın? Bana dedi ki: 'seni seviyorum'. Elin oğlu!
- Dediyse dedi! Senin bir suçun yok ki. Sanki sen mi dedin gel bana aşık ol diye. Hayır dersin olur biter.
- Biter mi gerçekten?
Dedim ve merakla yüzüne baktım. Gerçekten hayır deyince biterse, bu sevgi olmaz ki? Musluk mu bu vanayı çevirince kapansın. Ne diyorum ben ya? bence benim beynim gözlerimden aktı gitti.
- biter canım! Neden bitmesin.
- Sen o yüzden mi 10 yıldır o çocuğu bekliyorsun?
Dememle ciddileşti. Bana bakıp öylece kaldı. Ne diyeceğini bilememişti. Konuşmak istemezdi ama her dua edişimizde o çocuğu ekletirdi araya. Omuz silkti,
- Aynı şey değil ki.
- Haklısın. Aynı değil. Ve ayrıca beni seviyor olmasıyla çok ilgilenmiyorum. Tek ilgilendiğim annemin kolyesi.
- Nasıl alacaksın?
- Bilmiyorum. Senin olsun dedim.
- Annenin de bundan haberi var mı?
Demesiyle gözlerim kocaman açılmıştı. Ona bakarken çalan telefonumla ekrana baktık. Ekranda yazan ' Annem' yazısıyla çığlık atıp ayağa kalktık. Çiğdem telefonu gösterip,
- Valla bu kadın bizi dinletiyor!
- Bence de!

Telefon ısrarla çalarken sakince yaklaştık. Açmam olur biter. Duymadım deriz. Annemde inanır. İnanır.?

Çiğdem,
- İnanmaz.
-Ne?
- Nuriye teyzenin açığımızın kokusunu bin metre öteden duyduğunu unutma.
- Doğru ama...
- Bekleyelim.
Dedik ve telefonu ortaya bırakıp bağdaş kurup oturduk. Bir süre daha çaldı ve kapandı. Kapanmasıyla tam rahatlamıştık ki gelen mesaja baktık.
- Yadigar mı? Bu kim kız?
- Ha! O! Kolyemi çalan alçak.
- Sana aşkını ilan eden çocuk.
Demesiyle gözlerimi kısıp ona baktım. Yani şimdi zamanı mıydı? Olayı neden burasından tuttun acaba?

Çiğdem,
- Ne?
- Valla dua et Kuşbaşımsın...
- Tamam aç bak ne demiş.
Demesiyle telefonu alıp mesajı açtım.

'Bu kolye koptu.'
- Al işte 150 yıldır sağlam olan kolyeyi kopartmış sonra da koptu diyor! Ben polise gidiyorum!
- Saçmalama polisin işi güç yok, bununla mı uğraşsın! O kolyeyi alacağız.
- Nasıl?
- Kabul et teklifini.
- Ne? Sen aklını kaçırdın herhalde?
- Ya öyle değil! Önce tamam de. Kolyeyi al. Sonra yolumuza bakarız.
- yoooook! İnanmaz ki?
- Tamam! Dinle!

Çiğdem fazla film izliyordu. Sunduğu tekliflerden sonra ne yapacağımı şaşırsamda teklifini kabul etmek istemedim. Böyle bir şey yapamam! Ona mesaj atıp çay bahçesine gelmesini söyledi. Hazırlanıp hemen çıktık.

Çay bahçesi öğrencilerin akşamları tıklım tıklım doldurduğu fakültenin arkasında kalan bir kafeydi. Gündüzleri kimseler olmaz diye burayı tercih etmiştik. En köşedeki yeri kendimize seçip çevreyi iyice ayarladık. Her şey yerli yerindeydi. Aklım hariç.
- Kız Çiğdem, başımıza bir iş gelirse seni atarım köpeklere!
- Aşk olsun! Benim tek başıma canım sıkılır. Sende gel.
- Pikniğe gidiyoruz sanki.
Deyip ona cevap verirken karşı sandalyem çekilmişti. Okan oturup,
-Olur istersen gideriz.
Demiş gülümsemişti. Gülümsemesi aklıma bir şiir dizesi düşürüverdi.

ZekiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin