Sırtımı dayadığım yerde kafamın içinde çalan şarkıyla gözlerimi kapatmıştım. Elimde değildi ki... Onu düşünmeden duramıyorum ki ben. Bir bakıyorum gelmiş meselenin baş köşesine oturmuş. Ah Zekiye'm. Yandım ben o ateşte.Önce ateş oldun içimde
Sonra yandın en derinimde
Yaktığına dönüp de bir bak
Ne kaldı ki benden geriye?
Varlığım, yokluğum, aradığım; sendin
Hiç kimseler bilsin istemem
Aşk içinde sır olurum ben
Nefesinle can buldu beden
Sensin benim aşk dediğim sen
Varlığım, yokluğum, yandığım, söndüğümAşkla dolduğu anda her şeyim
Ne kaldı benden ne kaldı senden
Varlığınla yok olurum ben
Aşkla dolduğu anda her şeyim
Ne kaldı benden ne kaldı senden
Aşk içinde sır olurum ben
Varlığım, yokluğum, yandığım, söndüğüm
*
Sonra nefes aldım derince
Tuttu içim sırrı yeterince
Çiğ vaktiydi cemalime
Söyledim usulca, nefesimce
Varmışım, yokmuşum, uyanmışım;
Senmişim
Senmişim
Senmişim
Senmişim
Senmişim*Ben senmişim. Yokluğunda kendimi bulamadım. Sende kayboldum ben. Ah. Ruhumu hissetmek istiyordum. Yani Zekiye'mi ama artık bana uzaktı. Dedem bunu kabul etmemi söylemişti. Kolay değil ki. Değil işte! Ah Zekiye'm. Ah! Kalbimi dize getiren çillim. Seni o kadar çok özledim ki. Gelip sarılsam. Aptal! Hala sarılsam diyor! Hala zorla bir şey yapmaya niyetim var demek ki. Akıllanmıyorum ki!
Sabaha kadar uyumamış sonra da evden sabah ezanıyla çıkıp camiye gelmiştim. İmam namazı kıldırdıktan sonra Eşref'e nasihat vermişti. Bir süre onunla konuştuktan sonra bana döndü.
" Okan, evladım neden hiç gülmüyorsun? Sanki her şeyini almışlar."
Dedi. Doğru her şeyimi aldılar. Hatta aldılar değil ben verdim. Kendi elimle aklın alıyor mu? Almaz tabii imam efendi. Ben bir şey demezken Eşref,
" Sevdalısını almışlar. Yazık. Yazık. Yazık."
Aynı kelimeyi diline dolayan Eşref'le imam ile göz göze geldik. Başımı eğdim. Sakın sende nasıl oldu deme, günahım boyumu aşmış zaten. Omzuma destek olurcasına dokunup,
" Allah'a dua et evladım. Allah sana bir kapı açar elbet."
Demiş elini çektikten sonra cebinden çıkardığı parayı bana uzatmıştı.
" Bu ne için?"
Üzülmeyeyim diye mi veriyor be parayı? Önüme dünyaları- Ben kendimi kaptıracakken imam konuştu,
" Köyün girişinde bir teyzemiz var. Evinin ihtiyacını tek karşılayamıyor. Eşref sana göstersin. Portakal nineme gidin tamam mı Eşref?"
Eşref hızla başını aşağı yukarı sallarken bana döndü imam,
" Ehliyetin var mı?"
" Var."
" Tamam. Arabayı da alın. İhtiyacını sorun. Ne isterse 10 kiloluk alırsınız. Eşref seni merkeze götürsün."
" Eşref mi? Nasıl götürecek ki?"
" Sen bakma onun bu hallerine, Eşref çok akıllıdır. Değil mi Eşref?"
" Eveeeeet. Ben akıllıyım. Şehirli oğlan diiiil! Hahahaha!"
Harika! Bir deliye emanet yola çıkacağım, bakalım daha neler görecek bu gözler. Neyse ki bende artık Eşref'in benden daha akıllı olduğunu düşünüyorum. En azından benim gibi sevdiğini ele vermemiştir.Başımla imamı onayladıktan sonra imamın arabasına atladık. Eşref yine akıllı rolüne bürünürken,
" Burdan burdannnn!"
Deyip sağı solu işaret ediyordu. Onun dediklerini dikkatle dinlerken bir anda,
" Camiye sırtını vercen! Tamam mı?"
" Ne? Hadi söyle nereden döneceğim?"
" Camiye sırtını verdin mi?"
" Of yine tuttu deli yanın! Verdik sırtımızı Camiye eee?!"
Dedim ona baktım. Bir an gözlerini kısıp bana baktıktan sonra,
" Burdan. Burdan. Emmigilin bahçesinden dööööön. Döndün! Teyzem var. Ayşe teyzem ona gidekte çay içek!"
Demesiyle arabayı durdurup ona baktım sinirle. Geriye çekilip kahkaha attıktan sonra,
" Döncennn şehirli oğlaaaannn! Ayşe teyzemden döncen. Portakal ninem orda!"
Deyip alkışlayınca hasbinAllah çekip devam ettim. Dediği yere gelince arabadan indik. Önden koşa koşa gidip sevinçle kapıyı vurdu. Sonra kapının top şeklindeki kolunu çevirip içeri girdi.
" Yav hele bekle, Eşref!"
Dedim arkasından giderken. Ben kapıda durmuş eski evin içine bakarken odadan çıkan teyzeye baktım. Gülümseyerek yanıma geldi.
" İmam mı yolladı seni?"
" Evet. İhtiyaçlarınızı söyleyin bize. Eşref ile gidip alalım."
Dedim. Teyzem başını salladı sonra kapıya dayandı. Cebinden çıkardığı not defterini ve kalemi uzattı. Aldım ve yazmak için bekledim. Teyze derin bir nefes aldı ve,
" Pirinç ama pilavlık olacak.
Bulgur.
Şehriye.
Fasulye.
Nohut.
Mercimek.
Yağ.
Un.
Tuz.
Şeker.
Tahin pekmez.
Zeytin. Tamam mı evladım?"
Demişti tek nefeste saydıklarını yazmamı beklerken. Dostum ben makine değilim! Ula ben en başta ne dediğini bile hatırlamıyorum. Tek pirinç yazdım ki.
" Teyze bir daha söyler misiniz?"
" Söylemem!"
Dedi ve içeri girdi. Harika. Herkes deliye ben akıllıya hasret! Sanki ben çok akıllıyım da! Derin bir nefes aldım. Zekiye'm. Ah benim canım. Nasıl evlendin ki? Nasıl oldu? Ben seni çok seviyorum.