11

526 48 20
                                    

1 ay sonra...

İnsan beyni nerede takılır kalır? Ya da takılacak noktayı nereden bulur? Benimki takıldı kaldı onda. O yani. Zekiye'mde. Ah benim ciğerimi söküp götüren çillim. Ah benim çillim. Zekiye. Gittin mi; götürdün mü? Götürdün gibi... çünkü bende bana dair bir şey kalmamış ki. Nasıl böylesine alıp götürdün beni. Nasıl? Nasıl bağlandım ki sana? Aramızdaki bağ nasıl böyle sağlamlaştı. Yoksa Neşet usta doğru mu söylüyordu?

   Gönülden gönüle bir yol vardır görülmez

Gönlüm gönlüne öylesine akıp gitmiş ki. Öylesine kapılmışım ki sana. Üstüm başım hep sen olmuş. Of! Of! Allah'ım! Allah'ım!

   "Şurama batan" diyor şair,
"Şurama batana özlem demeselerdi,
bıçak derdim.

Şurası ne kıymetliymiş kurban olduğum. Kaldım böyle elim bağrımda. Kaldım mı? Ben ve acımla. Kaldım mı ben ve onunla. Kaldım ya! Kaldım ve hakkettim. Ah Okan! Ah!

Elimle başıma vuruyordum ki birden iki elimi biri tutup durdurdu beni. Başımı ağır ağır kaldırdığımda yaşlı bir amca,
" Bu acı öyle geçmez evladım. Kalk git."
" Gidemem amca. Gidemem. Ben onsuzluğu hakettim."
Ellerimi bırakıp,
" Peki o sensizliği haketti mi? Diyor ya şair:

Oturup konuşsaydık geçerdi belki her şey,
Başını alıp gitmek sevdaya dahil değil.

" Bizim ki sevda değil amca. Ben yaptım ne yaptımsa. Ben! Ben!"
" Evladım sen can pervaneleri duymadın mı?"
Demesiyle ayağa kalktım. Elimde sıktığım pasaportla öylece kaldığım havaalanında, bu adam ondan bir parçaydı sanki. Olabilir miydi?

Ona nasıl baktım bilmiyorum ama kaçarcasına gitmişti. Arkasından bakarken tam bir adım atacakken birden kolumdan tutulmasıyla durdum. Başımı çevirince babamı gördüm.
" Ne yapıyorsun oğlum?"
" Ne?"
" Neden kendi kendine bağırıp duruyorsun?"

Kendi kendime mi? Yok babam görmedi kesin. O amca bildiğin kanlı canlıydı işte.
" Baba amca vardı."
" Tamam. Tamam oğlum. Yorgunsun gel. Eve gidelim de dinlen."
" Baba ben gerçekten amcayla konuşuyordum. Amca vardı. Sakalı vardı. Beyaz."
" Gördüm oğlum. Hadi annen ve Emir seni bekliyor. Gidelim."

Bana inanmadı. Kim inandı ki bana? Kim inanır iki kelimesinden biri yalan olan, insanları sırtından bıçaklayan bana? Kimse. İnanmasınlarda zaten. Onu kaybettikten sonra inansalar ne olur ki? Zekiye. Çillim.

Derin bir soluk verdim. Başımı camdan dışarı çevirip gürültülü kalabalığı izlemeye başladım. Beynimdeki gürültünün yanında bu hiçbir şeydi. Hiç. Büşra'yı bulamadım. Amerika'ya kaçıp ortadan kayboldu. Peşine düşüp oraya gittiğimde ise ben kayboldum. Sokak sokak onu aradım. Ne olduysa, nasıl olduysa Büşra'yı bulamadım. Zekiye'nin suçsuz olduğunu ispatlayamadım. Kendiminde. Hah! Çokta suçsuz sayılmam ki. Sonuçta bunların hepsi benim hırslarım yüzünden olmadı mı? Hala konuşuyorum. Hala! iflah olmaz bir serseri oldum çıktım! Başıma ne geldiyse ne geldiyse hep ellerimden! Hep bu ahmak aklımdan! Benden!

Eve gelince bizi kapıda karşılayan annem ve gözlerini dikip bana bakan Emir ile karşılaştım. Başını onaylamazca iki yana sallayıp,
- bu halde ne abi? Bir kız için değer mi? Topla kendini.
Deyip içeri gidince annemle göz göze geldik. Sessizce selam verip odama çıktım. Nefes almak bile zor geliyordu. Ayaklarım da artık beni taşımak istemiyordu. Örtüyü açıp yatağa uzandım. Başımı örtüp gözlerimi kapattım. Ben. Ben onu kaybettim. Asla inanmaz bana. Asla. Elimde bir şans vardı onu da kaybetmiştim. Hemde kendi ellerimle. Bu ellerle.

ZekiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin