2. Bölüm - Yâd

322 51 583
                                    

•Ailemizi birlikte büyütelim.

Keyifli okumalar!

Karanlık.
Yaprağı dökülmüş ağaçlara rağmen gölgeliğin eksik olmadığı dar ve uzun bir yol. Sis, simsiyah toprağın içinden hiç olmayacak kadar berrak bir renkte yükselirken bu renge tezat oluyordu ortamın kasveti.

Aynı toprağa sımsıkı bastı Melez'in Oğlu. Yalnızdı ama siyahın içindeki beyaz olarak yalnızdı. Boynundan elmacık kemiklerine kadar akan ter, bir an bile beklemeden bağrına doğru iniyor, üzerindeki kıyafeti ıslak bir bez parçasına dönüştürüyordu. Bir kuzgun, rengi bozuk semada çığlık attı. Ve hemen ardından, kurak dallara konmuş diğer hemcinsleri aniden kanatlanıp, aynı yörüngeye uçtular. "Düşün... Düşün..." dedi kendi kendine. Göğüs kafesi hızla inip, kalktığında, önündeki iki yol ayrımına baktı. Biri bomboş bir vadiye kadar gidiyor, bir diğeri olduğundan da karanlık ve engebeli ormana iniyordu. "Av ve avcı. Av ve avcı. Av ve avcı..." defalarca tekrar etti. Tercih ettiği yola göre ya av olacaktı ya da avcı.

Hemen arkasında duyduğu hırıltılı bir sesle ensesinden aşağı titrediğini hissetti. Bekleyecek zamanı da yoktu. Sağ yolu seçti. Şu anda onu kovalayanın ne olduğunu görmeme sebebi, zaten ağaçlı bir yerde olmasıydı. Açık alana çıkarsa en azından avcısını da görebileceğini düşündü. Koştu. Oldukça emin adımlarla ilerlerken dudaklarını mıhlayarak koştu. Babasınınki gibi bal rengi olan gözleri, en az onunkiler kadar alevle yandı.

Adımları öyle hızlıydı ki, onu kovalayan hışırtıları bile duymuyordu artık. Nihayetinde durdu. Geldiği yöne yeniden bakmak için, usulca döndü. İnip, kalkan göğsü bir an için durduğunda, kastığı çehresini serbest bırakmıştı ki, ensesini aniden kavrayan bir el, hışımla çektiği bedenini sertçe vurdu yere.

"Öldün!" diye bağırdı Ebyaz. İşaret parmağını ona doğru uzatıp, bir kez salladığı sırada yerde şaşkınlık içinde uzanan oğlundaydı gözleri. "Neden bu yolu seçtin?"

Mahz, babasının seçtiği bir parkurda yeniden başarısız olmanın hüznünü yaşarken ne diye yanlış yolu seçmiş olduğu merak etti. Öfkelendi de. Yattığı yerden doğrulup, oturduğunda, anlık olarak sızlayan omzuna koydu bir elini. "Diğer yol, avcıların tuzak kurabilmesi için mükemmel bir tercihti." İtiraz eder gibi bir açıklama yapıverdi.

Gelen cevaptan sonra bir süre daha baktı oğlunun gözlerine. Görebiliyordu tüm duygularını. Öfkesini, şaşkınlığını, hüznünü...  En çok da özlemini görüyordu. Bir an önce gitmek istediği bu yerde en iyisi olabilmek için, eğitiliyordu. Çabucak öğrenmesi gerektiğini biliyordu. "O halde, neden o yola gitmedin?" diye sorduğunda, iki yanında kaldırdı kollarını. "Neden bir avcının avı olduğunu bu kadar benimsedin?" Yüzündeki tüm mimikleri aniden gevşedi gencin. Babasının ona uzattığı eli sıkıca kavradığında, zorlanmadan ayağa kalktı. "Açık alandasın. Evet, en azından seni av yapmak isteyen şey de birebir meydanda olacak ama sen de fazlaca açıkta olacaksın." Parmağını göğe kaldırdı. Dairesel şekilde uçan yırtıcı kuşlar konu başlığı olmuştu şimdi de. "Buradaki her şey ama her şey hem av hem de avcıdır. Unutmaman gereken tek şey var ki; zayıf olan önce ölür."

"Ama onlar sadec-"

"Ama onlar sadece basit kuş değil." Gülümsedi. "Onlar, tepede uçup, ölmek üzere olan bir av arayan beleşçi avcılar. Bir akbaba gibi."

"Akbaba mı?" Çattı kaşlarını. "O ne?"

Bu masum soru, öylesine mest etmişti ki içini... Neredeyse kendisiyle aynı boya ulaşan oğluna dönüp, baktı. Yüzünde, annesinden imza olan ufak tefek çilleri hayranca izleyip, kalbinde özlemini sürdüğü kadını getirdi gözlerinin önüne. Bal rengi gözleriyle öyle güzel yakışıyorlardı ki, baktıkça bakası geliyordu. Hafif kıvırcık siyah saçlarıyla da Naime'yi düşündü o an. O da böyle kıvırcıktı... Mahz'ın koluna destek tokadı vurdu, Ebyaz. Geldikleri yola geri dönerken hemen yanına koşar adımlarla ilerledi oğlu. "Dünyada avcı bir hayvan. Leş düşkünü, pis kokululardır."

MAHZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin