bölüm yirmi üç, özür dilemen onu iyileştirmeyecek

481 65 53
                                    

Ben hiçbir şey yapmadım, diye bir fısıltı tırmanıyordu düğümlenmiş boğazından yukarıya, geçerken dokunduğu yerleri ateşe vererek, kanını akıtıp canını yakarak. Sürekli feveran bir halde aynı şeyi haykırıyordu ama ne yaparsa yapsın kimse duymuyordu onu. Mantığını ele geçiren o ilahi güç bütün korkularını yanına toplamış bir halde ona hükmediyordu. Sesi bir aşağılamadan ibaretti. Sen bir çok kötü şey yaptın, Xiao Zhan; sen birinin daha hayatını çaldın.

Aklındaki hiçbir ses bu emre karşı gelemiyordu. Doğru olan bir şeyi nasıl inkar edebilirdi? Xiao Zhan'ın lanetli olduğu çok belliydi, dokunduğu yeri yakıyor, dokunduğu canı alıyordu. Wang Yibo'yu sevmişti, ona aşık olmuştu ve onun hayatını mahvetmişti. Qian Ru'ya güvenmiş, ona kendini açmıştı ve onun da hayatını altüst etmişti. Herkesin ondan korkmasına şaşmamalıydı, kim lanetlenmek isterdi ki? Kim onun yanında kalmak, ona yardım etmek isterdi? Xiao Zhan boşluğa dalan gözlerini yavaşça yukarıya kaldırdı ve cevabı hemen karşısında oturan Wang Yibo'da buldu.

"Neden ağzınızı bıçak açmıyor, bir şey söylemeyecek misiniz?" Eşinin yanında oturan yaşlı adamın, Yang Jinhai'nin, bakışları iki gencin arasında mekik dokurken kaşları şaşkınlıkla havalanmıştı. "Buraya olayı sizden duymaya geldim, böyle yasınızı izlemeye değil!"

"Neyi anlatayım?" Xiao Zhan ellerini yüzünden çekip gözlerini eşinden yaşlı adama doğru çevirdi.
"Chalyang'ım düşürülmüş, o düşerken içinde Bayan Qian'ın kızı da varmış. Özellikle onu öldürmek için takip etmişler, belli."

"Chalyang nasıl düşürülmüş peki?"

"Chalyang yapay zekasının ne kadar gelişmiş olduğunu biliyorsun. Biz kriloları ele geçirebiliriz ama onlar onu basit bir dalgayla etkisiz hale getiremezler. Birinin motoruna saldırdığını düşünüyorum, uzaktan ateş edilmiş olabilir... Ama hiçbir kanıt bulamayacağız çünkü chalyang düştüğü yerde alev almış, tuzla buz olmuş." Xiao Zhan derin bir nefes alarak sakin olması gerektiğini kendine hatırlatmaya çalıştı ama yapamıyordu.

Yang Jinhai'nin düşünceli ifadesi kırışarak acı çekiyormuş gibi bir hal aldı. "Kız... Kıza ne olmuş?"

"Tanrım, onu görmeliydin Jinhai. Yüzünün yarısı neredeyse yok bile! Parçalanan aracın demirleri sol koluna saplanıp dirseğini parçalamış. Sağ bacağı ters dönmüş, sol bacağı kopmuş. Beli motorlara yakın bir yerde durduğu için yanmış. Yüzünün yanan sol tarafıyla birlikte sol gözünü de kaybetmiş. Yaşaması için hiçbir umut yok! Beyin ölümünü bekliyorlar." Xiao Zhan kızın hala o sağlam kalan sağ gözünün boşluğa bakışını unutamıyordu. Sanki o göz boşluğa değil de ona bakıyor, onu suçluyor gibi geliyordu ona. Qian Ru'nun küçük oğlu ona ablasının nerede olduğunu sorduğunda yutkunamamıştı bile. Ablanı öldürdüm, deyip mahvolmuş bedenini ona gösteremezdi ya!

"Biz kriloları düşürürken bile kimsenin ölmemesini sağladık." Yaşlı adam bir küfür savurdu. "O ise özellikle birini öldürmek için chalyang düşürtmüş."

Wang Yibo kızın görüntüsünü hayal etmeye çalıştığında ürperdi, kabus gibi bir görüntü aklında canlandı. O hayaliyle bile korkarken acaba Xiao Zhan neler hissetmişti? Kendini yine suçlamış mıydı? Elbette suçlamıştı. Kalbi hüzünle dolduğunda hislerini gizlemek için yüzünü aşağıya doğru eğdi. Bu kovalamaca daha nereye kadar sürecekti? Nathaniel Chen en son onları öldürene kadar durmayacak mıydı? Eğer Yibo ölürse Xiao Zhan ne yapardı? Ya daha kötüsünü yaparsa, diye düşündü. Nathaniel Chen'in aklından neler geçiyordu? Yardım etmeliyim, diye kendine tembihledi. Kör olsa bile ona yardım etmeliydi. Xiao Zhan ona her şeyini vermişken o dört duvar arasında oturamazdı!

Alcyone [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin