bölüm on dokuz, biliyorum zhanzhan, biliyorum

498 78 93
                                    

Genç adam toplanan bulutları göremese bile onları kalbinde hissediyor, yeryüzünü döven yağmur damlalarının seslerini duyuyordu. Sanki her bir damla yere değil de göğsünün üzerine düşüyordu, öyle sıkışmıştı kalbi, boğuluyordu. Birazdan duyacağı şeyden korkuyordu, bu yüzden bir süre kulağında duran telefona cevap verememişti. Bu hissi tanıyordu, bu hissi tam dört yıl önce, parmak uçları sonunu getirecek olan o siyah kutunun işlemeli kilidindeyken hissetmişti.

" Söyle... Jinhai." Kelimeler sonunda boğazından yükseldiklerinde gözlerini sanki göremediği şeylerden saklanıyormuş gibi sımsıkı yumdu. Yang Jinhai onu bir şeylerden şüphelendiği konusunda bilgilendirmişti, Xiao Zhan'ın ne yaptığını ilerleyen saatlerde öğrendiğinde onu arayıp söyleyecekti. Şimdi kader anı gelmiş gibi hissediyordu.

" Yaptı... Xiao Zhan çatıdaki adamı öldürdü."

Wang Yibo hiçbir şey söyleyemedi. Telefonu sessizce kapattı, bir kenara koydu, koltukta büzülüp usulca ağlamaya başladı. Hem kendi için, hem de kara kaderleri için gözyaşı döktü. Sevgilisinin gidişini görüyordu, o uzun yola çıkışını, bu yolculuğun ona ne kadar zarar vereceğini görse bile gidişini izlemekten başka bir şey yapamıyordu. Tıpkı Ceyx'inin gidişini izleyen Alcyone gibi.

🕊️

Xiao Zhan bütün kanıtları temizlettirip eve dönmek için yola çıktığında cesedin parçalarını yaktıklarını rapor eden bir mesaj aldı, okuduktan sonra hemen sildi. Onun gibi birisi için kanun ve kuralların üstünde dans etmek, onlardan kaçınmak kolaydı, yine de bu umursamazca davranacağı anlamına gelmiyordu. Chalyang yağmur bulutlarının altında hızla ilerlerken ne hissedeceği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Mutsuz ve gergindi, anın şokunu atlatamamış gibiydi. İntikamını alacağını söylüyordu ama daha önce hiç... böyle bir şey yapmamıştı. Kalbinde hiç geçmeyecekmiş gibi duran bir ağırlık vardı.

Yine de o adamın çığlıklarından zevk almıştı, bunu asla reddedemezdi. Bu onu daha çok korkutan bir gerçekti... Gözleri önündeki bedenin parçalanmasını, et ve kemik parçalarının chalyang'ın gövdesine yapışmasını ve platformu kızıla boyamasını asla unutamayacaktı. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu, yaptığı şey ona çok doğruymuş gibi hissettirmişti o an.

Bu boğucu düşüncelerle birlikte evinin kapısını araladığında ona seslenen kimse olmadı. Islanan ceketini asıp salona girdiğinde Wang Yibo'yu öylece otururken buldu, sanki gözleri açıkken huzurlu bir uykuya dalmış gibiydi. Onu neyin böyle üzdüğünü merak etti ve bir çırpıda yanına yürüdü. " Yibo?"

" Hoşgeldin Zhanzhan." Genç adam dudaklarına küçük bir tebessüm kondurup parmaklarıyla onun yanaklarını kavradı. Ne olursa olsun, Xiao Zhan'dan iğrenmiyor, korkmuyordu. Bu onu daha kötü biri mi yapardı? İntikam almak gerçekten bu kadar kötü bir şey miydi? Ya intikam almazsa, diye düşündü. O zaman acımızda boğulup gitmez miydik? Savaşmak hayatın bir parçası değil mi?
" Günün... Nasıl geçti?"

Xiao Zhan bu soruya cevap vermek için kendini hazır hissetmiyordu. Hiçbir şeyi belli etmemeye çalışarak uzanıp onun dudağının kenarını öptü, dudaklarını uzun bir süre oradan ayırmadan kokusunu içine çekti. Yibo... Her şeyi senin için yapıyorum. Genç adam aralarındaki bu kasvete ayak uydurmuş gibi parmaklarıyla onun saçlarını okşuyordu. Yang Jinhai'nin birkaç gün önce söylediği şeyler aklında geldiğinde eşinin parmaklarını hafifçe sıktı. Xiao Zhan'ın bu yolda yalnız yürümesine izin vermeyecekti, onun içinde ne varsa dökmeliydi. Eşi onun yanında hala aynı Xiao Zhan gibi görünse de aslında bütün dünyaya karşı farklılaşıyordu, bilmiyordu ki bunun onu yavaş yavaş çökerttiğini!
" Zhanzhan... Son zamanlarda hiç mutlu değilsin."

Alcyone [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin