son; ışıkları yaktım yibo, görebiliyor musun?

606 71 98
                                    

O çok güzeldi.

Işıl ışıl... Dikkatli, mutlu, üzgün, kızgın, içinde taşıyor her türlü hissi: eşine dokunduğunda titreyerek kısılır, gülüşüne şahit olduğunda evrenin bütün yıldızlarıyla aydınlanır, acısıyla okyanuslara bürünür, heyecanıyla içinde kanatlar çırpardı. Söyleyemediği kelimeler dilinde zincirlenince aksine özgür olup sevdiğinin uğruna mısralar dökerdi;

Xiao Zhan'ın gözleri, çok güzeldi.

Wang Yibo bu güzelliği bozduğu için nefret ediyordu kendinden.

"Sevgilim..." Arkasından yükselen, sanki yükselmeye korkan, o zarif ses bütün kemiklerini titreterek bedenini alaşağı ediyordu. Genç adam yüzünü eğdiği yerden kaldırmadan yumruk yaptığı elleriyle üzerinde oturduğu sedyenin beyaz örtüsünü sıktı, derin soluklar aldı; haykırmamak için kendini zor tuttu.

Şu anda dünyayı Zhan'ımdan çaldığım gözle görüyorum.

"...Yibo?" diyerek yeniden seslendi Zhan. Aralarında fazla mesafe yoktu ve kalkıp yanına gidebilmek istiyordu fakat reddedilmekten korkuyordu- aslında aralarında ne kadar mesafe olduğunu da pek anlayabilmiş değildi, bu yüzden çekiniyordu olacaklardan. Doktorunun söyledikleri aklına geldiğinde duraksar gibi oldu, üç boyutlu görebilme özelliğini yarı yarıya kaybettiğinden, bazı nesnelerin yakınlığını veya derinliğini algılayamayacaktı bundan sonra. Sorun değildi. Hiç sorun değildi... Fakat şimdi eşi ona böyle sırtını dönmüştü ya, keşke diğer gözüm de olmasaydı da görmeseydim bunu, diye sitem ediyordu yaratıcıya.

Wang Yibo daha fazla dayanamayıp arkasını döndü ve biri kahverengi, diğeri yeşil olan gözleriyle eşinin yüzüne, alnını sarıp sol gözünü kapatan beyaz sargıya, beklentiyle aralanmış dudaklarına, endişeyle parıldayan sağ gözüne baktı, Xiao Zhan çaresiz görünüyordu. Kendini kasarak yumruklarının arasına aldığı çarşafı yırtacakmış gibi asıldı; derin derin soluklar aldı, küskün bir ifadeyle baktı eşine. "Benim için bunu yaptığına inanmak istemiyorum."

"Senin için yaptığım her şeye inan." Xiao Zhan titreyerek doğrulup bir adım attı ona doğru, ellerini her an düşebileceğinden endişe ederek önünde tutuyordu ve dengesini sağlayamadığı ortadaydı. Wang Yibo hışımla ayağa kalkıp onu kanatları kırılmış bir kuşu hapseder gibi sıkıca tuttu, kaburgalarını zorlayıp damarlarında dolanan derin bir öfke yatıyordu fakat bunu açığa çıkaramayacak kadar kıyamıyordu Zhan'a.

"Ya böyle olmasaydı?" Wang Yibo dişlerini sıktı, başkalarından emanet aldığı gözlerindeki derin korkunun izleriyle eşine bakıyordu; kollarını tutan parmaklarının sıkılaştığını hissetmemişti bile. "Ya kurtulmam için birinin canını vermesi gerekseydi, sen yine yapacak mıydın bunu?"

Xiao Zhan yorgunca gülümsedi, iç çekti; "Yapacaktım."

Yibo, kalbinin bu ağırlığı daha fazla kaldıramadığından yakınır gibi inledi ve çaresizce, yalvarırcasına eşine doğru yaklaşarak, omuzlarına koyduğu ellerini yavaşça yukarıya doğru yükseltmeye başladı. Gözleri kısıldı ve titrek bir soluk aldı, parmakları onu kavradığı yerden çözüldü aniden; eşini geriye doğru itti ve kendinden uzaklaştırdı. Xiao Zhan düşmekten son anda kurtulmuş, sedyenin kollarına yapışmıştı fakat benliği çoktan yıkılmaya başlamıştı bile.

"Y-Yibo?"

Genç adam cevap vermeden yüzünü ondan çevirdiğinde, Xiao Zhan kalbine dikenler batıyormuş gibi hissetti, damarlarındaki kan buz kesmiş ve canından can gitmişti. Yibo'nun kapıdan çıkmak üzere olduğunu gördüğünde kendini toparlayıp peşine takıldı ve ismini tekrar tekrar seslendi; fakat Yibo umursamadan merdivenleri tırmanmaya devam ediyordu. Tanrı şahitti ya, ikisinin de ciğerlerinden hava geçmiyor, ikisinin de ruhları ızdırap çekiyordu.

Alcyone [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin