Güneşin onun için doğduğunu düşünürdü hep. Belki bu Tanrı'yı kızdıracak bir düşünceydi ama gün ışığının yumuşak teninde parıldadığını gördükçe bu günahkar fikre kapılıp gidiyordu ve rahatsız da değildi, insan öldürmüş birine göre bu günah yanında minicik kalacaktı da ondan.
Yibo, benim için doğdun sanki, senin için doğan bu güneş gibi; sen bana doğdun.
Rüzgar esmeye başladığında Zhan esintiden önce dokundu eşinin tenine, sanki doğayla da yarışır hale gelmişti onun için. Dudaklarına yerleşen keyifli gülümseme, üzeri onun dudaklarıyla kapandığında daha da yayılmıştı yüzüne. Xiao Zhan, artık bir tane kalan gözünü kapatıp esintinin, kemiklerini ısıtan güneşin, bedenini okşayan yumuşak otların ve kolları arasında duran sevgilisinin tadına vardı- dünya üzerinde rastlayabileceği en güzel tattı bu.
"Yibo." diye mırıldandı Zhan parmaklarını dağılmış saçlarını düzeltmek için sevgilisinin alnına uzatarak, fakat ilk denemesinde başarılı olamamıştı. Tek bir gözle bazı nesnelerin derinliğini ve konumunu anlamakta zorlanıyor, elini yanlış yerlere uzatabiliyor veya yakalaması gereken şeyleri yakalayamıyordu. Kendi yetersizliğini düşünmesi kaşlarını çatmasına sebep olmuştu fakat ikinci denemesinde saç tutamlarını onun alnından uzaklaştırabilmişti genç adam.
"Zhan'ım?" Yibo tebessüm ederek avuç içini eşinin yanağına yasladı, parmak uçlarını yavaşça yukarıya doğru uzattı. Zhan'ın olmayan gözünün yerinde sırf rahatız edici bir görüntü oluşturmaması için yapay, cansız bir göz yuvarı duruyordu. İç çekerek kollarını onun boynuna sardı ve dudaklarını Zhan'ın göz kapağına bastırdı, hem onun, hem de etraftan yükselen toprağın kokusunu içine çekti. "Ne oldu?"
"Seni çok seviyorum."
Wang Yibo alt dudağını ısırarak sanki teninden içeri sızacakmışcasına onu daha da kendine çekti, öyle ki aralarından tatlı rüzgar bile geçemez hale gelmişti. Yüreğinde, Zhan'a baktığı an alevlenip soluklarını tutuşturan, kaburgalarını işgal ederek bütün bedenini etkisi altına alan bir sızı vardı; bir heyecan... Tatlı bir kalp ağrısı. "Güzel Zhanzhan..."
"Esinti çok tatlı değil mi?" Genç adam yüzünü gökyüzüne doğru kaldırıp temiz havayı ciğerlerine doldurdu usulca. Gök gürültüleriyle ve fırtınalarla dolu olan havanın kızgınlığı dinmiş, acımasız kış kendini merhametli bahara bırakmıştı. Kış sanki yanında bütün kabuslarını alıp götürmüş, düşmanlarını, onları öldürmek isteyen insanları bir çırpıda silmişti. Acılı olmuştu, zor olmuştu... ama yine de, onca uğraşın ardından, rahat bir nefes alabilmişlerdi.
Tabii... Tek bir sorun vardı.
"Öğlen oldu da geçiyor bile." Yibo biri yeşil, biri kahverengi olan gözlerini eşine doğru çevirirken alt dudağını her gerildiğinde yaptığı gibi ısırmıştı. "İlacını aldın mı Zhanzhan?"
"Ah." Xiao Zhan tebessüm ederek tuttu onun ellerini. "Kahvaltımızdan sonra almıştım."
"Güzel." Yibo iç çekerek eşinin tenini okşadı, gülümsemesi her ne kadar göğsündeki yıldızları uyandırsa da bu konu ne zaman açılsa geriliyordu. Zhan uzun zamandır kabuslar görerek uyanıyordu; genelde bunlar onu kapsayan kabuslar oluyordu ve Yibo eşinin uykularının böyle harap olmasına dayanamaz hale gelmişti. Kısa bir süre önce gittikleri psikiyatrist Zhan'a yatıştırıcı bir ilaç kullanmasını tavsiye etmişti, artık Xiao Zhan geceleri uyanıp Yibo'yu aramıyor, onun öldüğünü veya ölümcül bir saldırıya uğradığını düşünerek çığlık çığlığa titremiyordu. Bu iyi bir şeydi... Fakat yalnızca arada bir nöbet geçirir hale gelmişti, o zamanlarda eşi ne derse desin inanmıyor, büzüldüğü yerde yorulduğunu sayıklayıp duruyordu. Eski yaşantılarından kurtulmanın ufak bir bedeliydi bu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alcyone [Yizhan]
FanfictionSen gülümseyince, kör gözlerimin ardından bile görürdüm ışığını ben!