Bilinci uykunun kollarından geri sıyrılırken her uyandığında bir ritüel gibi duyduğu kuş seslerini yeniden duydu. Uyanmıştı ama gözlerinden içeriye sızan gün ışığı yoktu. O griliğin ötesinden hiçbir şey ona ulaşamıyordu artık, bunu dört yıldır biliyor olmasına rağmen her sabah gün ışığını göreceğini sanarak uyanıyordu. Ama uçsuz bucaksız, lanetli bir gecede buluyordu kendini.
Üzerinde battaniye olduğunu hissedebiliyordu ama onun dışında bir şey yoktu. Parmakları telaşla ileriye uzandığında avuç içi yumuşak bir tene sürtündü. Xiao Zhan'ın yanında olduğunu böylece anlamış oldu. Boynu olduğunu düşündüğü yerden ellerini yavaşça yukarıya doğru yükseltti, onun uyanık olup olmadığını anlamak için göz kapaklarına dokunması gerekiyordu. Tüy kadar hafif olmaya çalışarak parmak uçlarını kirpiklerine değdirdiğinde gözlerinin hala kapalı olduğunu anladı. Kendini onun bedenine doğru yaklaştırıp detaylarını biraz daha hissedebilmek için yüzünü dolaştı.
Hala güzelsin Xiao Zhan, diye düşündü. Seni göremesem bile...
Yelpaze kirpiklerinden aşağıya doğru inip satenden yanaklarına süzüldü. Burnunun altındaki özenle yaratılmış oyma dudaklarının üzerinde biraz daha fazla durdu. Her bir detayını aklında canlandırmaya çalışıyordu. Dört yıl önceki Xiao Zhan'a göre çene yapısı biraz daha gelişmiş gibiydi. Dudağının altına doğru indi, küçük benini karanlıkta bulmaya çalıştı. Eğer doğru hayal edebildiyse beni tam olarak işaret parmağının dokunduğu yerde olmalıydı.
Acaba kendisi nasıl görünüyordu? Eşi, Yibo için saçlarını tam da onun dört yıl önceki hali gibi kesiyordu, bunu kendisi istemişti. Kendi çenesi de böyle belirginleşmiş miydi? Boynundaki adem elması Xiao Zhan'ınki kadar keskin miydi? Boyu ne kadar uzamıştı, hala bir dansçının bedenine mi sahipti? Gerçi... Bir daha asla dans edemeyeceği gerçeğini göz önünde bulundurursa bunu merak etmesi biraz saçma olmuştu.
" Yibo?" Onun uykulu sesini duyduğu an sanki karanlık dünyasında bir ışık çaktı ve neredeyse Xiao Zhan'ın yeni uyanmış halini gözünün önünde görür gibi oldu. Bunun bir hayal olduğunu göz ardı ederse belki bununla mutlu olabilirdi. " Günaydın, ne yapıyorsun bakalım?"
" Seni daha iyi görmeye çalışıyorum." Xiao Zhan'ın dudaklarını onun yanağında duran avuç içinde hissettiğinde kalbi hızla çarpmaya başlamıştı bile. Onu daha fazla hissedebilmek için ellerini yüzünün hatlarında dolaştırdı. Bunu ara sıra yapıyordu ve Xiao Zhan da onu keşfetmesine uysalca izin veriyordu.
" Nasıl, hala yakışıklı mıyım bari?"
" Evet." Wang Yibo'nun yüzünde açan gülümsemeyi izledi. Saatin kaç olduğunu bilmiyordu ama Yibo'nun yüzünü keşfetmesini yarıda kesip işe gitmek istemiyordu, bir patron olarak bugün kendine izin verebilirdi. Zaten onu bırakıp gittiğinde kendi karanlığında yalnız kaldığını bilmek yeterince kalbini acıtırken şimdi onun huzurunu bozamazdı. Güzel parmakları yüzüyle işini bitirip siyah buklelerine yükseldiğinde eşinin onu izlediğini bilmeden doyasıya ona baktı. Zaten Yibo ona baktığını asla bilemiyordu, bazen saatlerce onu izlediğinden de, o uyurken onun her bir nefesini dinlediğinden de habersizdi. Ona bunu pek fazla söylemezdi ama Wang Yibo'yu gerçekten de çok seviyordu. Artık bir daha göremeyecek olması kalbindeki sevgiden hiçbir şeyi eksiltmediği gibi ona daha fazla bağlanmasını sağlamıştı.
" Sen de çok çekicisin."
" Gerçekten mi?" Sesinde heyecanının izlerini taşıyordu.
" Gerçekten." Uzanıp dudaklarını iki gözünün ortasına bastırdığında onun iç çekişini duydu. " Kalkalım mı?"
" Saat kaç ki?"
Bir kolunu arkasına atıp bilekliğini çipin üzerine geçirirken ekrana baktı. Siyah iletişim cihazı onun çipini hemen taramış ve kimliğini onaylamıştı.
" Sekiz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alcyone [Yizhan]
FanfictionSen gülümseyince, kör gözlerimin ardından bile görürdüm ışığını ben!