Fırtına hiç olmadığı kadar güçlüydü, Xiao Zhan'ın göğsünde esip bütün kemiklerini un ufak ederek kalbine vuran fırtına; asla dinmeyecek gibi acımasızdı ve damarlarının arasına sızıp onu felç ediyordu. Boğulur gibi bir inleme fırladı dudaklarından ve dizlerinin üzerine çöktü çaresizce, her tarafı kaybettiği sevgilisinin emareleriyle kaplıyken kötü hissetmemesi imkansız görünüyordu. Ellerini yumruk haline getirip göğsüne vurduğu sırada bir hıçkırık fırladı dudaklarından, sonrasında boğulur gibi bir inleme.
"Yibo..."
Önce seni sevdim, beni sevdin, seni öptüm, beni okşadın, seninle evlendim, benim eşim oldun, sonra senden gözlerini aldım, beni hala sevdin. Şimdi seni kaybettim, yoksun, kendini feda ettin.
"Kimin için Yibo, kimin için?" diye mırıldandı Zhan, alnını her geceyi birlikte uyuyarak geçirdikleri yatağa yaslayarak. Göğsünü döven elleri yere serildi, yenildi. Düştü omuzları ve gözyaşları yanaklarından sel gibi boşandı. Gözleri acıyla kısılmıştı ve kaşları düşmüştü, her bir zerresi acıyla sarsılıyordu Xiao Zhan'ın.
Nerede olduğunu, ne yaptığını, gecesini nasıl geçirdiğini deli gibi merak ediyordu çünkü Nathaniel Chen'in aklı yerinde biri olmadığının farkındaydı. Şimdiye ona şiddet bile uygulamış olabilirdi- bu ihtimal Zhan'ın nefes almasına engel oldu ve çaresizce olduğu yerde çırpındı. Dudakları durmadan ismini sayıklıyor, parmakları ondan son bir iz arıyordu ama ne kadar çağırırsa çağırsın, ne kadar ararsa arasın; Wang Yibo yoktu.
Seni sevdim, sana dokundum, seni öptüm. Teninde hiçbir yabancının dokunuşunu istemedim- ama ah, Yibo'm, şimdi tamamen başkasının elinde esirsin ve ben elinden hiçbir şey gelmeyen aptalın tekiyim.
Göğsü düzensiz nefeslerle bir yükselip bir alçalırken gözleri çekmeceye uzandı, elleri delice titrerken aradığını bulması zordu. Aradığı şey minik ve siyah bir kutuydu aslında, içinde ufak bir parça duruyordu, kutunun kapağı açıldığı an aktifleşen ve kör edici ışınları yollayan bir parça: crvena üreticisi.
Kutuyu bulamadığında aklını kaybetmiş gibi hissetti birden- dört yıldır buradaydı bu kutu, hiç dokunulmamıştı... Neredeydi şimdi? Kim almıştı onu? Hırsız? Buraya bir hırsızın girebileceğini sanmıyordu.
Bir an için kutuyu yanlış yere koyduğunu düşündü Zhan, evet, elbette başka bir çekmecede olmalıydı. Bu önemsiz detay onun umurunda olmamıştı, elini uzatıp başka bir şey çıkardı dağınıklığın içinden. O sırada dudakları hala sevgilisinin ismini fısıldamaktaydı: Yibo, Yibo'm, sana çektirdiğim acılar yetmedi mi, nasıl katlandın onlara?
İnleyerek baktı avcunun içinde duran keskin uçlu makasa, gülümsedi usulca.
Acaba Yibo gözlerini kaybettiğinde ne kadar canı yanmıştı?
O geceyi doldurup taşıran haykırışları anımsadığında baştan aşağıya titreyip daha sıkı tutundu yatağının örtüsüne ve yalnızca tek bir soru sordu kendi kendine: bu makas onun gözlerine Yibo'nun çektiği ızdırabın aynısını verebilir miydi?
Denemeden bilemezdi sonuçta, değil mi?
Ölmek üzere olan birinin verdiği son soluklar gibi nefeslendi elini gözüne doğru götürürken. Tek istediği yok olmak, diz çökmek, pes etmekti. Öyle yorulmuştu ki artık gururunu ayakları altına almakta bir sorun görmüyordu, yeter ki Yibo ile birlikte bu delilikten kaçabilsindi!
Makasın soğuk ucu göz kapağına sürttüğünde alnında biriken ter damlacıkları şakağından aşağıya doğru süzülmeye başlamışlardı. Hıçkırarak biraz daha bastırdı, acıyı yavaş yavaş hissetmeye başlamıştı. Daha fazlasını yapması gerekiyordu, gözünü çıkarmak için bu kadarlık bir baskının yeterli olmayacağını biliyordu.
Yıllar önce Yibo'nun gözlerinden süzülen kanı ve tuzlu yaşları düşündü.
"Zhanzhan, ışıklar söndü!"
Ve yıllar sonra, sevgilisini korumaya yemin etmişken bir gün ansızın ellerinden kayıp gittiğini düşündü.
"Ah, sevgilim... Benim yüzümden oldu her şey, benim yüzümden..."
Ani bir hareketle iki büklüm oldu Zhan ve ardından ellerini karnına bastırmak zorunda kaldı, bütün bedeni terle kaplanmıştı ve titriyordu. Hızla doğrulup banyoya gittiği sırada sımsıkı kavradığı makas da yeri boylamıştı fakat buna bakmadı bile. Lavaboya eğildi, hıçkırdı, inledi, midesinde ne varsa dışarı çıkarmaya başladı.
Dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve yıllar boyunca sayıklayıp durduğu şey şimdi de dudaklarındaydı;
Her şey benim yüzümden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alcyone [Yizhan]
FanfictionSen gülümseyince, kör gözlerimin ardından bile görürdüm ışığını ben!