Chalyang'ın sessiz vızıltısı uzun zamandır ilk defa kulaklarını tırmalamıyordu. Birkaç gündür başında yer edinen ağrı sanki bugünlük yok olmuştu ve uzaklara gitmişti. Kalbi maraton koşmuş gibi hızla çarpıyordu ve dudaklarını bastırarak bastırmaya çalıştığı çığlığı ciğerlerinde çırpınıyordu. Sevinçten her şeyi yapabilecek durumdaydı ama o bu potansiyeli hızla koşmakta kullanıyordu. Yüksek binaların yanından geçip sitenin girişinde çipini okuturken ilk defa sensörlerin bu kadar yavaş olmasından şikayet etti. Giriş onayı verildiğinde nefes nefese kendi apartmanına doğru koşturdu.
Bayan Qian o sırada mavi bebek arabasında kollarını ona uzatmış çocuğuna doğru bakıp onu güldürmek için değişik mimikler yapıyordu. Bir yandan da büyük kızının kaydıraklardan kayarken ve salıncaklarda sallanırken kendine dikkat ettiğinden emin olabilmek için ona arada bir ona bakıyordu. Tam küçük oğluna bir aslan oyuncağı uzatmak üzereydi ki uzun boylu, tanıdık bir beden yeşillere bürünmüş bir halde yanlarından koşarak geçti. Bir an onun Xiao Zhan olduğunu düşündü ama daha mesaisi bitmeden burada ne işi vardı? " Bay Xiao!" diye arkasından seslendi ama genç adam çoktan uzaklaşmıştı bile.
Xiao Zhan arkasından ona seslenildiğini aslında duymuştu fakat duracak hali yoktu, 247 numaralı apartmanın başında çipini okuturken bir an önce eşine kavuşmanın hayalini kurmakla meşguldü. Kapılar açıldığında koşarak kendini asansöre attı. Alnında ter damlacıkları birikmişti, alt dudağını sertçe ısırıyordu ve gözleri kapalıydı. Dairesinin olduğu kata çıkana kadar ifadesini bozmadı ve kapılar yeniden açılır açılmaz kendini dairesinin önünde bulmuştu bile.
İçeriye girdiğinde evi bir keman sesi esir almıştı, yavaşta tınlıyor ve ruhunu titretiyordu. Aniden ses kesildi. " Kim o?"
" Benim canım!" Hızla takım elbisesinin ceketini ve kravatını çıkarıp bir kenara atarak sesin geldiği salona koştu.
" Zhanzhan?" Wang Yibo elinde tuttuğu kemanı koltuğun üzerine bırakmadan önce uzun süre koltuğu aramak zorunda kalmıştı. Şaşkın olduğu havaya kalkan kaşlarından ve aralanan dudaklarından belliydi. " Bir şey mi oldu? Erken geldin?"
" Evet, bir şey oldu." Xiao Zhan ayakta duran eşinin yanaklarını kavradığında onun da elleri yüz ifadesini hissedebilmek için tenine yaslanmıştı. Wang Yibo şimdi daha da endişelenmiş görünüyordu. Eşinin alnındaki ter damlacıklarına dokunduğunda midesi korkuyla kasıldı. onu bu kadar acele ettirecek kadar ne olmuş olabilirdi?
" Söyleyecek misin artık? Ne oldu? Endişelenmeye başlıyorum bak."
Xiao Zhan başını kendine gelebilmek için iki yana salladı. " Ben... Biz... Yani Doktor Tian Dong... Seni tedavi edebileceğini söyledi! Yibo'm, gözlerine kavuşabileceksin!"
Her şey durdu.
Wang Yibo uzun bir süre nefes alamadı. Eşinin söylediği şey beyninde dönüp duruyordu. Gözlerime kavuşacağım... Tedavi... Hepsi birbirine girdi ve gerçekliğini sorgulamaya başladı. Bu olacak mıydı? Doğru muydu? Sonunda görebilecek miydi dünyayı?
" N-n... Ne?"
" Evet!"
" Do- doğru mu duyduklarım?" Gri rengini alan gözleri cam gibi parladı ve uzun zamandır duygun olan okyanus, ilk damlasını yavaşça sahile doğru gönderdi. Ya kalbi durmuştu ya da nefes alamıyordu.
Xiao Zhan kahkaha atarak onun aralıklı dudaklarına gömüldü ve her şeyin gerçek olduğunu gösterebilmek için onu öptü. " Evet canım, evet!"
Uzun bir süre sonra genç adamın verebildiği ilk tepki delice başını iki yana sallayıp yüzünü onun ezbere bildiği boynuna gömdü. Aralıklı dudaklarından sızan hıçkırıkları bütün odayı sarıp doldururken gözyaşları buğday renkli tenine döküldü. Tanrım, diye düşündü. Tanrım, dualarımı kabul ettin! Sonunda görebilecekti! Gökyüzünün samimiyetsiz grisini, denizlerin engin dalgalarını, hep beraber oynadıkları çiftlik evinin durduğu tepeyi, kuşları, insanları, özellikle de eşini görebilmeyi öyle özlemişti ki bunu ne kelimelere dökebilirdi, ne de hareketleriyle anlatabilirdi. Bütün bedeni sızlarken ona sıkı, daha sıkı sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Alcyone [Yizhan]
FanfictionSen gülümseyince, kör gözlerimin ardından bile görürdüm ışığını ben!