XC

1.3K 119 186
                                    

Harry yüzüne vuran güneş ışınlarının rahatsız edici hissiyle uyandı. Başındaki keskin ağrı yüzünden gözlerini açmaya çekinse de ağzındaki iğrenç tadı bir an önce yok etmek istediğinden istemeye istemeye  doğruldu.

Ani bir hareketle ayağa dikilince başı döndü. Tutunacak bir yer aradı ve elinin ilk uzandığı şeye sıkı sıkı tutundu.

Gözlerini sonunda açabildiğinde bir daha içki içmeyeceği konusunda içten içe kendine söz veriyordu.

Banyoya girdi ve kısa bir duş aldı. Dün gece ile ilgili pek çok şeyi hatırlamıyordu. Sahile gitmişlerdi, bayağı içmişlerdi ve sonrası kocaman bir karanlık. Ama daha önceki deneyimlerinden öğrendiği kadarıyla birkaç saat içinde diğer anıları da gelecekti. Sadece utanç verici bir şey yapmamış olmayı diliyordu.

Kahvaltısını yapıp üstünü değiştirdikten sonra baş ağrısı için ilaç aldı ve kafeye gitmek için evden çıktı. Araba kullanmayı sevmediğinden her yere yürüyerek gidiyordu. Zaten ev ve iş arasında çok az mesafe olduğundan ve hayatı bu iki mekanda geçtiğinden pek fazla gerek de duymuyordu.

Kafeye girince mekanın yine tıklım tıklım olduğunu görüp gülümsedi.

"Hey, Jennie! Nasıl gidiyor?"

Yirmili yaşlarının başlarında, kızıl ve suratı çillerle kaplı genç kız elindeki tepsiyi tezgaha bırakırken, "Harika," dedikten sonra hızla, "Ha, unutmadan! İstediğin meyveler bu sabah geldi. Nico ile depoya taşıdık," diye ekledi.

Harry başıyla onaylarken kafenin ihtiyaçlarını yazdığı sert kapaklı defteri inceliyordu.

"Pekala. Neler bitti?"

Kız bu soruyu bekliyormuş gibi anında cevapladı.

"Cannoli bitmek üzere. Creme Brulle'nin son bir adet kaldı. Kara orman pastası, Cornes de Gazelle, Çikolatalı Kurabiye ve Limonlu Tart bitti."

Harry rahatsız edilmemek için telefonunu kapattı. Jennie'yi  onayladıktan sonra mutfağa geçti ve kollarını sıvayıp önlüğünü giyerek teker teker yapmaya başladı.

Saatler süren mutfak macerasından sonra sonunda kendini kafenin bahçesindeki bir masaya atabilmeyi başarmıştı.

Ortam iyice sakinlemişti. İçerideki birkaç müşteri dışında kimse yoktu. Harry de anın tadını çıkarıp kahvesini huzurla yudumlamaya başladı.

Tabii ki bu huzur fazla uzun sürmedi çünkü suratı kıpkırmızı olmuş Niall sinirle ona yaklaşıyordu.

"Ni! Tanrı aşkına bu ne hal?" diye sorarken hızla ayağa dikildi ve dudağının kenarındaki kanı fark etti.

Sarışın, "Piç!" diye sayıklıyordu.
Liam da koşarak arkasından kafeye girdi.

Niall kendini sandalyelerden birine bırakırken art arda sıraladığı küfürlerden açıklama yapmayacağını anlayan Harry beklentiyle Liam'a döndü.

"Liam? Ne oldu?"

"Zayn ve Niall. Birbirlerine girdiler."

Harry kaşlarını çatarak, "Ne için? Neden?" dedi.

"Bilmiyorum. Kafenin önündeydiler ve tek duyduğum şey Niall'ın Zayn'e küfrettiğiydi. Sonra birbirlerine girdiler." Liam bariz bir şekilde sarsılmıştı.

"Zayn nerede peki? Sen niye onunla değilsin?"

"Louis onu uzaklaştırdı."

Tüm bu duydukları fazla gelen Harry sinirle, "Onun kafenin önünde ne işi var Tanrı aşkına!" dedi.

Liam çime oturdu ve Jennie'den su istedi.

"Bilmiyorum, Harry. İnan bana ne sikim dönüyor hiçbir fikrim yok."

Niall'ın dudağına buz torbasını bastıran Nico şaşkın gözlerle çocuğu süzüyordu.

Niall pek kavgacı bir tip değildi. Bu yüzden Zayn'e saldırmasının nedenini Harry ve Liam kadar diğerleri de merak ediyordu.

Bir süre sonra Niall biraz daha sakinleşince yeşilli temkinli bir ses tonuyla sordu.

"Tam olarak ne oldu Ni?"

Gözlerini devirse de yine de anlatmaya başladı.

"Ben buraya geliyordum. Zayn ve Louis'yi kafenin önünde gördüm. Louis'ye burada ne işi olduğunu sordum. Zayn uzatmamam gerektiğini söyledi. Louis'yi buraya getirmişti!"

Sinirle bacağını sallarken devam etti.

"Beş yıl sonra aniden çıkıp hayatına sıçamayacağını ona söyledim ama Zayn araya girip zaten amaçlarının bir şeyler içmek olduğundan bahsetti. Benimle dalga geçiyor gibilerdi."

Liam hesap sormak için Zayn'i aramaya koyulmuştu bile.

"İçeri girmelerine izin veremeyeceğimi söyledim. Sonra Malik beni göğsümden itip kendilerine yol açabileceğini, yani beni dövebileceğini ima etti. Üstüne bir de Louis sorunu seninle dün akşam çözdüğünü söyledi. Yalan söylediği çok açıktı çünkü sen tüm gece bizimleydin. Eh, ben de sinirlenip küfredince olan oldu."

"Siz ikiniz yine bir boklar karıştıyorsunuz değil mi? Zayn Malik. Açıklamanı duymak istiyorum. Hemen," diye telefona bağıran Liam'la ortam sessizleşmişti. 

Zaten zar zor durdurduğu baş ağrısı yeniden kendini göstermeye başlarken oturduğu sandalyede kafasını geriye atıp gözlerini kapadı Harry.

Artık huzur istiyordu. Sadece gerçekten endişe, öfke, üzüntü ve kalp kırıklığını yaşamak istemiyordu. Vazgeçmişti işte. Louis'nin istediği de bu değil miydi zaten? Şimdi ne diye geri gelmişti ve ne hakla kafesine gelip hiçbir şey yaşamamışlar gibi  bundan kolayca bahsedebilirdi?

Dün gece çözdük ne demekti? Yalan mı söylemişti Niall'a?

Zihnine doluşan görüntülerle Harry'nin nefesi kesildi. Gözlerini açıp kendini sakinleştirmeye çalışsa da başaramadı.

Hatırlıyordu. Dün gece olan her şeyi hatırlıyordu.

Daha önce hiç olmadığı kadar öfke doluydu şimdi. Hışımla ayağa dikildi.

Niall ona sorgulayan bakışlar atarken, "Hatırlıyorum. Dün gece olan her şeyi hatırlıyorum," dedi ve koşar adımlarla kafeyi terk edip Tomlinsonlara doğru ilerledi.

Bu sefer Louis fazla ileri gitmişti ve karşılığını alacaktı.

𝖀𝖓𝖐𝖓𝖔w𝖓 𝕷𝖔𝖛𝖊𝖗 // 𝑳𝒂𝒓𝒓𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin