LXXXXIX

1.3K 124 566
                                    

Harry, önüne istediği çikolatalı pastadan büyükçe bir dilimin bulunduğu tabağı ve koca bir bardak dolusu limonatayı bırakırken Niall başını telefonundan kaldırıp karşısına kurulan arkadaşına baktı.

Bugün yalnızlardı. Zayn çok önemli bir işi çıktığını, Liam ise halletmesi gereken ev işlerinin olduğunu söyleyerek gelmemişti.

Niall arkadaşının suratındaki donukluğa yıllardır aşinaydı ama bu gördüğü ifade yeniydi. Ne olduğundan emin değildi. Sadece her an ağlayacak ya da bağıracakmış gibi duruyordu. Kendini zorladığı açıkça belliydi.

Yüzüne sıcak olduğunu ümit ettiği gülümsemelerinden birini yerleştirip, "Hey, Hazz. Neyin var dostum? Bu suratındaki ifade de neyin nesi?" dedi.

Harry oturduğu sandalyeye iyice yaslanırken sessiz kaldı. Bir süre kafenin büyük camından caddeden geçen insanları izledi.

"Pes ettim, Ni."

Niall ağzındaki pastayı yuttuktan sonra, kafasının karıştığını belli eden bir tonla "Ne? Gizemli havalarını bırak da dökül Hazz," dedi.

Harry bir şey söylemek için ağzını açmıştı ki kapıdan giren Lottie'yi görünce durdu.

Oldukça sinirli görünüyordu.

"Hey, Lot. Suratının hali ne?" diye atıldı Niall.

Sarı saçlarını savurarak sinirle masalarına oturan Lottie uzandı ve Niall'ın limonatasından bir yudum aldı.

"Louis."

Yüzünü ifadesiz tutmaya çalışan Harry sessizce devam etmesini bekledi.

"Louis geldi."

Normalde sevinmesi gerekirdi. Tek gerçek aşkı şu an onunla aynı şehirdeydi. Hatta birkaç sokak ötede.

Ama neden bu kadar boş hissediyordu? Neden ağlamak, bağırmak istiyordu da onu görmek istemiyordu?

Şoku üzerinden atan Niall, "Nasıl yani? Louis şu an Londra'da mı?" diye sordu.

Lottie, "Evet ama bir tuhaf. Sabahtan beri onunla konuşmaya çabalıyordum ama sürekli beni başından savıyordu. En sonunda onun bu tavırlarına daha fazla katlanamayacağımı söyleyip evden çıktım. Odasına kapanmış Malik'le fısıldaşıp duruyor," dedikten sonra Harry ellerine diktiği gözlerini hızla yanındaki kıza çevirdi.

"Zayn de mi sizde?"

Başını onaylarcasına sallarken neden bunun önemli bir detay olduğunu anlamayan Lottie ikiliyi süzdü.

"Vay canına. Zayn bizi iyi kekledi."

Ümitlenmek istemiyordu yeniden ama son attığı mesajın üzerinden iki gün geçmişken Louis'nin aniden buraya gelmesi hakkında ne hissetmesi gerektiğinden pek emin değildi.

İçinden 'Yoluna bak Harry. Onu aşman gerek,' diyen sese odaklanmaya çalışıyordu.

"O nasıl? İyi mi?"

Güçsüz çıkan boğuk sesiyle yüzünü buruşturdu.

"Domuz gibi. Bir şeyi yok," diyerek cevapladı genç kız.

Abisinin Harry'i terk etmesine en çok sinirlenen belki de o olmuştu. Louis onlara tüm lise hayatı boyunca tek bir kişiden bahsetmişti, onun için ağlamış, şarkılar yazmıştı. Sonra bir anda ünü bulunca kendine deli gibi aşık ettiği oğlanı bir mesajla terk etmişti.

Bunu ilk duyduğundan Louis'ye ne yapmaya çalıştığını sormuştu ama sert bir cevap alınca onunla uzun bir süre konuşmamaya karar vermişti.

Bu yeşil gözlü oğlan dünya üzerinde tanıdığı en temiz kalpli insanlardan biriydi ve kesinlikle bunu hak etmiyordu.

Harry boğazını temizleyerek, "Ee, ne yapmak istersiniz? Tüm gece bu sandalyelerde oturup popomuzu mu ağrıtacağız?" dedi.

Niall son lokmasını da ağzına atıp yutmadan, "Sahile gidelim. Hava çok güzel," diye öneride bulundu.

Hepsi onaylayınca Harry boş tabağı ve bardağı hızla yıkadı. Ardından kapıyı kitledikten sonra kafenin dışında onu bekleyen ikiliye doğru ilerledi ve bir kolunu Lottie'nin bir kolunu ise Niall'ın omzuna attı.

"Bu gecenin sonunda beni eve taşıma görevine siz ikinizi layık gördüm."

Niall kolunun altından çıkmak için debelenirken, "Çok beklersin. İçince bir ayrı değişik oluyorsun, Hazz. O haline dayanabileceğimi sanmıyorum," derken Harry ona ayıplayan bakışlarını gönderdi.

"Seni pis İrlandalı! Ben senin zil zurna sarhoş olup ulusal marş söylemene dayanıyorum ama," dedi.

"Hey! Ulusal marşıma laf yok kıvırcık."

Lottie bu hallerine gülerken, "Ben içmiyorum zaten. Gecenin sonunda seni eve götüren kişi olmaktan zevk duyarım Harry," dedi yapmacık bir arzuyla.

Harry kahkaha atarak kızı kendine çekip gülünce sonunda kolunun altından kurtulmayı başarmış olan Niall kusma sesleri çıkarıyordu.

Eğlenceli bir yürüyüşten sonra sahile varmışlar, biralarını kafalarına dikerken uzun uzun sohbet etmişlerdi.

Harry ne kadar süredir burada olduklarını bilmiyordu. Niall kumların üzerinde yayılmış uykulu gözlerle esniyordu.

"Ben artık kaçıyorum. Kalan son enerji kırıntılarımla eve gidip uyumak istiyorum. Sen bununla ilgilenirsin değil ki Lot?" dedi.

Lottie onaylayınca, sarışın genç ayaklandı.

Harry yumruk yaptığı elleriyle gözlerini ovarken "Şu haline bak. Koca bir bebekten farksızsın," diye mırıldanan kızı duymadı bile.

"Hadi seni de eve bırakalım, koca bebek."

Lottie ysşillinin bir kolunu omzuna atarken, yıllar içinde vücudu yapılanmış genç ağırlığının hepsini kıza yüklememeye çalıştı.

Tökezleye tökezleye geçen kısa bir yürüyüşün ardından eve ulaşınca Lottie'yi davet etmek için bir şeyler mırıldanmıştı ama cevabı duyamamıştı. Lottie uzaklaşırken omuz silkip kapıyı kapadı.

Başı dönüyordu. Hayır, içkiden değil. Evdeki bu tanıdık kokudan dolayı.

Yalpalayarak kokunun kaynağını aramaya koyuldu.

Salona doğru ilerledi ve gördüğü manzarayla gözlerinin dolmasına engel olamadı.

"Loueh."

Louis oturduğu pencerenin dibindeki koltuktan kalktı ve ona doğru adımlamaya başladı.

"Bu hâlin ne senin Harreh? Sarhoş musun sen? Yüce Tanrım! Hani içmeyi sevmezdin sen? Ben yokken kendine böyle mi bakıyorsun?"

Söylediklerinin yarısını duymuyordu Harry. Tek düşünebildiği şu pembe dudakları yeniden tatmak istediğiydi.

"Benden vazgeçmek de neyin nesi hem? Kim sana bu hakkı verdi? Benden vazgeçemezsin Styles. Ben senden vazgeçemezken sen de benden vazgeçemezsin," diye azarladı onu.

Harry sırıtarak, "Söylediklerini anlamıyorum," dedi.

Ellerini Louis'nin saçlarına daldırdı. Daha sonra yüzünde dolaştırdı. Avucunda batan sakalların hissiyle mayışık bir şekilde gülümsedi.

"Gerçeksin değil mi?"

Louis ona gülümserken gerçek olamayacak kadar güzel görünüyordu çünkü.

"Gerçeğim, bebeğim. Buradayım."

Louis tekrardan hararetle konuşmaya başladı. Harry tek bir kelimesini bile duyamıyordu.

Bir süre sonra, "Şşt! Yeter konuştuğun. Öp beni seni aptal!" demesiyle özlemini çektiği dudaklara kavuştu.

𝖀𝖓𝖐𝖓𝖔w𝖓 𝕷𝖔𝖛𝖊𝖗 // 𝑳𝒂𝒓𝒓𝒚Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin