25

1K 90 123
                                    

 Ayhan, fazlaca sinirli biraz da hışımla taksiden inip ilerlemeye başlamıştı. Kocaman bir sahil yolu vardı önünde ve ne tarafa gideceğini bilmiyordu. Volta atmaya benzer bir şekilde birkaç ez olduğu yerde ileri geri yürüdüğünde, panik ve endişenin verdiği hızla ayağını bir kez yere vurmuştu. 

Seni bir göreyim saçını yolacağım..

 İçerisinden geçirdiği o kelimeler tamamen hayal ürünüydü fakat yapmak istemediği anlamına gelmiyordu. Bir süre konuşmadıkları aşikârdı fakat onun için endişelenmeyeceği anlamına da gelmiyordu. İş budur ki, hâlâ aynı şeylerin onun için de geçerli olup olmadığını bilmiyordu. Belirsizlik fazlaca canını sıksa da elinden bir şey gelmeyeceği için sadece kendisi nasıl istiyorsa, nasıl hissediyorsa o şekilde davranacaktı. Sonuç olarak kendi düşündüğü ve istediği şekilde davranmak en doğal hakkıydı..

Tekrar aradığında, direkt selam vermeden olduğu yeri ve gitmek isteyeceği yeri öğrenmeye yönelik bir soru sormuştu. 

"Ben taksilerin bıraktığı yerdeyim, nereye geleceğim? Nereye doğru yürüyeceğim?"

Karşısındaki kız, kısaca boğazını temizledikten sonra tarif etmişti.

"Sola doğru dön ve yaklaşık 10 dakika yürüdükten sonra bir çardak çıkacak karşına, onun arkasındayız."

Hızla telefonu cebine tıkıştırıp, yürüyerek on dakikada gideceği yolu koşarak yaklaşık beş dakika civarında gitmişti.

Orada duran gençlerin arkası dönük olduğundan, kimlerin olduğunu tanıyamamıştı fakat Hûda'nın kıvırcık saçlarını nerede olsa tanırdı. Bu yüzden emin olarak bir grup gencin yanına ilerledi.

Çevrelerinde olan birkaç içki tenekesi ve çerezleri gördüğünde ciddi anlamda gözlerine inanamıyordu. Gerçekten bunu yapmıştı.

Hafif çakır keyif olan gençler, adım seslerinin bir hayli yoğun geldiği tarafa doğru kafalarını çevirmişlerdi. Ayhan ile karşılaşmayı beklemeyen Hûda, arkadaşlarının ona söylediklerini sadece dinlemişti. Buraya gelebilmesine ihtimal bile vermemişti. 

Ayhan öfkeyle kayalıklara serilmiş olan Hûda'nın kolunu tutarak yukarı doğru çekiştirmişti.

"Kalk bir şey konuşacağız." 

Ufak birkaç hıçkırığın arasından "Geldin mi?" diye sormasıyla kafasının çok yerinde olmadığını anlayan Ayhan, sinirle ona bakmaya devam etmişti. 

"Kalk! Yoksa sürükleyeceğim. Burada konuşmak istemiyorum." 

Hûda, dengesini sağlayabileceği şekilde yerden destek alıp, doğrulmuştu. Sarsak adımlarını gençlerin olduğu topluluktan uzaklaştırdığında, Ayhan onun düşeceği korkusuyla kolunu bırakmamıştı. 

Onlardan yeterince uzaklığa geldiğinde Ayhan, onun kolunu bırakıp karşısına geçmişti. Ona karşı olan öfkesini ancak bir tokat bastırabilirdi fakat dışarıdan bu tokat eyleminin pek doğru algılanacağını düşünmediğinden sakinliğini korumaya çalışmıştı. 

"Geri zekalısın!"

"Aptalsın!"

Hûda, tamamen sarhoş olmamasına karşın yüksek ihtimalle tüm söylenilenleri hatırlayacaktı. Bu yüzden, onu iyice dinleyecekti. 

 Ayhan'ı özlediğinin farkındaydı bu yüzden suratında oluşan, gülümsemeye engel olamıyordu. 

"Ne gülüyorsun? Sorunların mı var senin?"  

Bir şey söylemedikçe daha da sinirlenen Ayhan, onu kollarından tutup gücünün yettiğince sarsmıştı. 

"Kendine gel! Sen daha lisenin son sınıfında benden elma şekeri istemiştin! Nasıl olur da içki içebilirsin sen?" 

Elma ŞekeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin