Genç kız karşısındaki oğlanın nasıl bir sorunu olduğunu bilmiyordu. Yaşına göre oldukça garip davranışları onu sinirlendiriyor, bir yandan da merak içerisinde bırakıyordu. Engel olamadığı bir şekilde sürekli onunla aynı ortamları paylaşıyor ve arkad...
• Merhaba, burada bölüm yayımlamayalı bir hayli süre oldu. Bu bölümü olayları hatırlatmak amaçlı biraz kısa tutmuş bulundum.•
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Ayhan, kendini Hûda'nın ona davranışından sonra o kadar kötü hissetmiş ki aslında kendine bu kadar kötü hissettiği için kızmıştı da..
Sonuç olarak sürekli kendine herkesten, her şeyi beklediğini hatırlatıyor ve asla başına gelen hiçbir şeye şaşırmayacağını kendine söylüyordu fakat insanlık hali ve duygularına engel olamıyordu. Tuhaf olansa, sürekli kendine bunu hatırlatıp arkadaş olabileceği insanlara o şekilde yaklaşıyordu fakat Hûda için asla böyle olmuyordu. Böyle olmamasından ziyade düşünmeyeceğini kendine söylüyor ve söylediği şeyi kendine asla dinletemiyordu.
Belki de ona hiç yardım etmemeliydi. Belki de hiç ilgilenmemeliydi..
Böyle düşünmek de çok fazla yanlış düşünceler içeriyordu çünkü bu zamana kadar yaşadıkları olmasa bu kadar iyilikle dolup taşan bir insan olduğunu bilemeyecekti ya da başkası için tıpkı kendi iyiliğini isteyecek kadar merhametli bir insan olduğunu da bilemeyecekti.
Yaşanılan her şeyin bir mizanı vardı. Sağ ve sol taraflarında neyin olabileceğini kaderi bilen yaratıcı bilebilirdi. Bu yüzden yaşadıklarını hiç yaşamamış olmayı değil de bir daha olsa bir daha yaşamayı dilemeliydi. Bunun farkındaydı fakat nedendir ki insan üzüldüğünde bu şekilde düşüncelere kapılabiliyordu.
Sınıfına girdiğinde üniversitedeki ilk vize heyecanını atlatan bir sınıf rahatlığı görüyordu. Derin bir nefes aldığında her zaman ön sırasında oturan ve onu ilk gördüğünde 'Kaleme sinirlenen kız' olarak damgaladığı davranışını sergilemeye devam ediyordu. O kalemi parmaklarının arasında çeviriyor, çeviriyor, çeviriyor ve düşürdüğünde ona sinirleniyordu. Yine o şekilde bi' ritüelin ardından yerden kalemini Ayhan almış ve arkalardaki sırasına geçmeden önce onun sırasına bırakmıştı.
"Şu kalemle savaşmayı bırak artık!" demişti eğlenen bir ses tonuyla..
Kafasını kaldırdığındaysa kendince betimlediği o 'bilgisayar çantalı' oğlanın bakışlarına takılmıştı. Normalde sınıftaki yüzlere dikkat etmezdi fakat, kafasını kaldırdığında ister istemez bir şekilde göz göze gelmişti.
Arkadaş canlısı bir şekilde gülümseyip, kafa selamı veren Ayhan'a karşılık o da aynı şekilde gülümsemişti. Ayhan sırasına yerleştiğinde, avcunun içiyle suratını kapatan genç oğlan dişlerini sıkarak kendine fısıldamaya başlamıştı.
'Seni geri zekalı! bok var ki bakıyorsun değil mi?'
Kendi kendine söyleniyorken, bunun yanlış algılanabileceğini düşündüğü için kendisine kızmaya başlamıştı. Tamamen gözleri daldığı için bu gerçekleşmişti fakat yine de dikkatini çekmediği anlamına gelmiyordu. Bu dikkat çekme şekli sınıfında onun gibi seviyesini bilen insanların olduğunu görmekti. Bu ciddi anlamda onu sevindiriyordu fakat gidip arkadaş olmaya çalışılmasını yanlış anlamlandırılacağını düşünüyordu. Sonuç olarak karşısındaki insanları tanımıyordu fakat aynı ortamı paylaşmaları bir şeyler konuşulması hakkında onu itiyordu. Yine de genç adam kafasındakileri bir kenara bırakıp durumu akışına bırakmıştı. Sonuç olarak aynı sınıftalardı ve bir şekilde tanışma imkanları elbet olurdu.
Ayhan, kullanmayı çok sevdiği şapkalarını lisede kullanamamanın acısını burada çıkarıyordu. Üniversitede insanlar insanları pek de umursamadığından, bunu rahatlıkla yapabiliyordu. Balıkçı modelindeki şapkasını öğretim görevlisinin tahtaya yazdıklarını daha net görmek için çıkardı ve çantasına sıkıştırdı. O minik sırt çantası birçok şeyi içinde barındırıyordu. Ayhan, kullanılmış bir poşet gibi onu kenara fırlattı ve ardından büyük bir iştahla notlarını tutmaya devam etti.
En ön sıradaki oturan Miraç kadar not aldığına emindi ve bunun için ön sıralarda oturması gerekmiyordu. Ayhan, dikkatini uzun süre aynı konuda tutamayınca boynunu rahatlatmak istercesine sağa ve sola çevirdikten sonra sol tarafına uzunca süre bakmak zorunda kaldı çünkü dikkatini o sınıf arkadaşı yeniden çekmişti.
Gözlüklerinin olmasına rağmen gözlerini fazlasıyla kısmış tahtaya doğru bakıyordu. Kaleminin oynamadığını gören Ayhan, tahtayı okuyamadığını anlamıştı. Bilgisayarını tıpkı bir kaplumbağa gibi yanında taşıyan birinin göz sorununun olmasına şaşırmak, mor inek görme ihtimaliyle aynı şeydi.
Ne yapacağını bilemeyen Ayhan, ona yardım etmek konusunda bir teklifte bulunmak istiyordu. Defterinden kopardığı ufak bir kağıt parçasını buruşturup sınıf arkadaşının suratına attı. Neye uğradığını şaşıran genç adam etrafına bakındıktan sonra Ayhan'ın ona hafifçe el salladığını görmüştü. Kendi sırası ve onun sırasında işaret parmağı git gel yapmıştı. Ardından öğretim görevlisine parmağını uzatmıştı. İşaret parmağıyla sihir yaparmışçasına bir daire çizmişti. Bunda hem fikirlerdi ki Ayhan 'Öğretmen arkasını döndüğünde yer değiştirelim' demek istiyordu.
Bunu anlamış olacak ki yüzünden kocaman bir gülümseme olmuş ve bunu kafasını onaylar anlamda sallayarak kabul etmişti. Hızlıca defterin ve kitabını kapatan Ayhan, ayağa kalkmış ve sınıf arkadaşının oturduğu yere kendini atmıştı. Genç adam da Ayhan'ın yerine oturduğunda baş parmağını havaya kaldırmıştı.
Ayhan, birine tekrar yardımı dokunduğu için sevinmiş ve dersine odaklanmıştı. Sessiz sakin ilerleyen bir dersin ardından, ders bitmiş ve Ayhan'ın en azından bugün için okuldaki mesaisi sonlanmıştı.
Okuldaki olan her şeyi babasına anlatmak, özellikle Hûda'yı içki ortamları bulunan insanlarla samimi olduğunu söylemek ve anlatmak için sabırsızlanıyordu. Bu, Ayhan'ın sıklıkla yaptığı bir şeydi. Babasıyla oldukça fala konuşur, konuştuğu her detayda da kendine bir ders çıkarmayı bilirdi.
Elindeki anahtarı ritmik bir şekilde çevire çevire eve giriş yapmışken, babasıyla Hûda'yı evin içerisinde karşılıklı oturuyorken görmeyi planlamıyordu.
Ayhan, istifini bozmadan sakince o yokmuş gibi odasına doğru yol almıştı. Bunu fark eden Hûda peşinden odasına girmek için hareketlendiğinde, suratına kapatılan odanın kapısıyla Ayhan'ın onu evinde görmesi kadar şaşırmış ve afallamıştı. Yaptığı hareketin ne kadar büyük ayıp olduğunu biliyor ve ona göre Ayhan'ın gönlünü almaya çalışıyordu fakat her şey iyiden iyiye ve hemen kötüye gitmişti.
Evet, Hûda'nın sendromunu bilmesi ve ona hiçbir şey söylememesinin yanı sıra habersiz bir şekilde doktoruyla konuşmasını kaldıramamıştı fakat onun son yaptığı şeyin elle tutulur yanı yoktu.
Farklı üniversiteleri kazanmış olabilirlerdi fakat Ayhan'ın yardımıyla düzelen ve düzene giren tavırlarıyla kendisine bir kız arkadaş edinip, ardından Ayhan'ı bir hiçmiş gibi kenara atması ve yaptığı iyiliği güvensiz davranış olarak adlandırıp vicdan rahatlatmasıyla bunu olumlaması, Ayhan için asla kabul edilemezdi ve oldukça kırıcıydı.
Tekrar kapıya elini uzattığında Ayhan'ın babası Fatih, omzuna elini atarak onu durdurmuştu. Ayhan'ın duymayacağından emin olduğu bir sesle fısıldamıştı.
"Şimdi üzerine gitme, bence. Naçizane bir tavsiye, kızımı tanıyorum."
Hûda çok üzgün ve kafası hafifçe yerinde değildi, son kullandığı alkollü içeceklerden ötürü.. Her ne kadar azıcık kullansa dahi, bünyesini fazlasıyla çarpmıştı.
Ayhan, sanki onu örmeye gelen bir arkadaşı evde bulunmuyormuşçasına, günlük işlerini halledip usulca notlarını çıkarıp çalışmaya başlamıştı bile