Güzel Bir Gün

202 9 16
                                    

Ertesi sabah aşevine gitmek için hazırlanmıştı herkes. Rümeysa beşikteki Mihrişah'ı öptü ve Yasemin'e dönerek:
-Mihrişah sana emanet Yasemin. Yasemin tebessümle:
-Endişe etmeyin sultanım, dedi.
Nergisşah sabırsız bir şekilde:
-Hadi gidelim artık, diye ısrar etti annesine.

Aşevi
Hayırseverliği ve yüce gönüllülüğü ile ahalinin kalbini kazanmış Mahidevran Sultan ihtiyacı olanlara yemek dağıtıyor. Pek sevdiği gelini Rümeysa da ona yardım ediyordu.
Aşevi açıldığı günden beri Konya'da yoksulluk ve açlık yaşayan insanlara gidilecek bir kapı olmuştu. Mahidevran Sultan ve Şehzade Mustafa yalnızca fakir fukaraya yemek dağıtmıyor, türlü sorun ve şikayetleri olan insanları da dinliyor yardım ediyorlardı. İnsanlar Dilefruz adıyla nam salmış Rümeysa Sultan'ı da sevip sayıyorlardı.
Rümeysa bir ara çocuklarına baktı. Biraz ilerde kendilerine edindikleri arkadaşlarla oyun oynuyorladı. Öyle mutlu görünüyorlardı ki... Bu manzara içini ısıtmıştı...

2 saat sonra
Nergisşah arkadaş olduğu Melike ile sohbet ediyordu. Bu ona iyi gelmişti. Orhan ve Mehmet 3 erkek arkadaşlarıyla oyun oynuyorlardı. Rümeysa bu anı bozmak istemese de gitme vakti gelmişti:
-Nergisşah, Mehmet, Orhan haydi gitme vakti geldi.
Çocuklar arkadaşlarıyla vedalaştılar. Rümeysa söz vermişti onlara sık sık arkadaşlarıyla oyun oynayacaklardı.

Kütahya Sarayı
Fatma Sultan:
-Allah aşkına sakin olun şehzadem. Bayezid:
-Nasıl sakin olayım Fatma. Hünkarımız beni gözden çıkarmışken nasıl... Fatma:
-Şehzadem elbet Şehzade Selim'in yaptıkları ortaya çıkacaktır. Eğer şimdi öfkeyle hareket edersen bunun bedeli çok daha ağır olur.

Manisa Sarayı
Nurbanu:
-Şehzade Bayezid yaptıklarının bedelini ödemiş çok şükür.
Selim:
-Nihayet Nurbanu. Validem hala Bayezid'i korumaya çalışsa da hünkarımız gördüler hakikati...

Kurulan oyun işe yaramıştı. Cennet Kalfa vazifesine devam ediyordu. Rümeysa Sultan ile sık sık bağlantı kurmazlardı yakalanmamak için. Hiç kimse anlamamıştı bu durumu. Şarabı götüren o zavallı hatundan bilmişlerdi. Ve Şehzade Bayezid bunun bedelini ağır ödemişti.

Konya Sarayı
Mahidevran Sultan gelen mektubu okuyunca hayli mutlu olmuştu. Rümeysa:
-Hayırdır validem?
Dairede yalnız ikisi vardı. Mahidevran gülümseyerek:
-Raziye'm gebeymiş. Rümeysa gülümsedi:
-Rabbim hayırlısıyla kucağına almayı nasip etsin sultanımıza. Mahidevran:
-Amin Rümeysa'm.
O sırada içeriye giren Nergisşah onları öyle gülümserken görünce:
-Ne oldu anne? Rümeysa:
-Raziye halan gebeymiş.
Nergisşah'ı da çok mutlu etmişti bu haber. Konya Sarayı'ndaki herkesi mutlu ettiği gibi.

2 saat sonra
Rümeysa:
-Cennet Kalfa'dan haber var mı Leyla? Leyla Kalfa gülümseyerek:
-Olanları şarabı götüren hatundan bilmişler sultanım. Cennet Kalfa emirlerinizi bekliyor. Rümeysa gülümsedi:
-Âlâ. Cennet beklesin vakti geldiğinde haber göndeririz.

Topkapı Sarayı
Fatma Sultan yeğeni Raziye ve Malkoçoğlu'nu yemeğe davet etmişti. Fatma Sultan:
-Rabbim evladınıza sağlıkla kavuşmayı nasip etsin. Raziye ve Malkoçoğlu:
-Amin. Fatma Sultan:
-Aranızdaki sevgi daim olsun inşallah. Malkoçoğlu:
-Sultanımız benim en kıymetli hazinemdir. O benim geceme ay, gündüzüme güneştir. O benim baharımdır. Aldığım nefestir.
Fatma Sultan:
-Ne güzel sözler bunlar, dedi gülümseyerek.
Hem sohbet ederek hem güzel anılardan bahsederek geçirdiler geceyi.

Konya Sarayı(6 ay sonra)
Rümeysa ve Mustafa bahçede birlikte dolaşıyorlardı. Rümeysa'nın düşünceli olduğunu gören Mustafa:
-Rümeysa'm, benim mutluluk ve neşe  kaynağım nedir seni gam ve kedere sürükleyen? Bu güzel yüzünü solduran?
Rümeysa gülümsedi:
-Gönlümün sahibi, saadetimin kaynağı şehzadem benim yegane endişem seni ve evlatlarımızı kaybetmektir.
Rümeysa Mustafa'ya olanları anlatamazdı. Her ne kadar üzerinden aylar geçse de dostu Fatma'dan gelen mektup Rümeysa'yı huzursuz etmişti. Yaşadığı vicdan azabını geri getirmişti. Ama taht vicdanı olanlara ait olamazdı ne yazık ki. Bu yüzden konuyu değiştirmeye karar verdi:
-Lakin ben senin yanında bütün endişelerden kederlerden âzâdeyim. Aslında düşünüyordum da yarın sen, ben ve evlatlarımız vakit geçirsek biraz?
Mustafa da Rümeysa'nın anlatmak istemediğini fark etmişti. Gülümseyerek cevap verdi sevdiğine:
-Elbette sultanım, sen nasıl istersen.
O esnada Yasemin Hatun geldi:
-Şehzadem, sultanım. Payitahttan bir ulak geldi...

Mustafa ve Rümeysa Mahidevran Sultan'ın yanına gelirler. Mahidevran:
-Çok şükür. Raziye'm doğum yapmış. Herkes bu habere çok sevinir. Mahidevran Sultan ise emir verir. Yarın payitahta gidecektir...

Akşam
Nergisşah dinledikleriyle gülümsedi:
-Anne yarın nereye gideceğiz? Rümeysa:
-Babaannenizi uğurladıktan sonra nereye gitmek istersiniz?
Şehzade Orhan:
-Ava gidelim.
Hep birlikte güldüler. Mehmet:
-Bence aşevinin oraya gidelim. Nergisşah:
-Bence de anne arkadaşlarımızın yanına gidelim. Orhan:
-Bu da güzel bir fikir bence. Av kadar güzel olmasa da. Rümeysa:
-Daha iki gün önce birlikteydiniz.
Hepsinin yüzü asılmıştı, Mehmet:
-Ama anne...Rümeysa araya girdi:
-Madem hepiniz bu kadar çok istiyorsunuz gitmeyi aşevine gidelim o vakit.

Ertesi Gün
Mahidevran Sultan yolculuk için hazırlıklarını tamamlamıştı. Konya Sarayı'nın bahçesinde Mahidevran'ı uğurluyorlardı. Rümeysa:
-Sultanımıza iyi dileklerimizi iletin validem. Mustafa:
-İnşallah en kısa vakitte yanına geleceğimizi de söyleyin.
Mahidevran oğluna ve gelinine gülümseyerek cevap verdi:
-Merak etmeyin hepsini iletirim, dedikten sonra arabaya binip payitahta doğru yola çıktı.

Aşevi
Yüzlerinde tebessüm ile insanlara yemek dağıtan görevlilerin yerine geçti Mustafa ve Rümeysa. Birlikte insanlara yemek dağıttılar. Çocuklar ise ilerde yetim kalmış arkadaşlarıyla oynuyorlardı. Sarayda bir arkadaşları yoktu. Bu durum Rümeysa'yı hep düşündürürdü. Şimdi nihayet onlar da normal çocuklar gibiydi. Arkadaşları vardı. Mihrişah yeni yeni yürümeye başlamıştı. Ablası ve Melike sohbet ederken arada ayağa kalkmaya çalışıyor ancak birkaç adım sonra düşüyordu. Neyse ki düştüğü yer sert değildi. Nergisşah annesinin tembihlemesi üzerine gözünü kardeşinden ayırmıyordu. Mehmet ve Orhan da arkadaşlarıyla oyun oynuyorlardı.....
Bir süre sonra Mustafa ve Rümeysa bu manzarayı izlemeye koyuldular. Bir aile olmuşlardı. Mutlu ve huzurlu bir aile. Saray odalarında birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan sahte ailelerden değil, birbirine sarsılmaz bir bağla sevgiyle bağlı gerçek bir aile olmuşlardı. Böyle hissettiği anlar Rümeysa için paha biçilmezdi. Çünkü bu anlarda entrika, tasa, keder yoktu. Yalnızca sevgi ve mutluluk vardı. Mustafa da aynı şeyleri düşünüyordu. Kendi çocukluğu geliyordu aklına. Abisi Mahmud, kardeşi Ahmed geliyordu. Anneleri Mahidevran'ın onları izlerken duyduğu huzur ve mutluluğu anlayabiliyordu artık. Abisi Mahmud çiçekten 9 yaşında vefat etmişti. Kardeşi Ahmed ise Mustafa Manisa'dayken yirmili yaşlarda vefat etmişti. Keşke dedi içinden hala hayatta olsalardı keşke. Neyse ki sevgili kardeşi Raziye vardı.
Onların bu mutluluğunu bölen Rümeysa'nın sendelemesiydi. Mustafa son anda tuttu kıymetlisini. Başı dönmüştü. Rümeysa her ne kadar mühim bir şey olmadığını söylese de Mustafa oldukça endişelenmişti. Derhal saraya dönmüşler ve hekim kadın Rümeysa Sultan'ı muayene etmişti. Muayene ettikten sonra Rümeysa'ya:
-Müjde sultanım, gebesiniz.
Bu haber Boşnak güzelinin yüzünü aydınlatmıştı. Mutluluk adeta gözlerinden akıyordu. Bu haberi sevdiği adamla paylaştı. Mustafa:
-Demek bir evladımız daha olacak, dedi yüzündeki insanın içini ısıtan gülümsemeyle.
Rümeysa:
-Evet sevgilim. İkimizin canından bir parça daha...
Bu haberi evlatlarıyla da paylaştılar elbet. Onlar da sevinmişlerdi. Bu güzel aileye biri daha katılacaktı.

Nerden bilebilirlerdi ki hayatlarındaki son mutlu haberin bu olduğunu. Ölüm ve keder sağanağının peşlerini asla bırakmayacağını nerden bilebilirlerdi?

Aşkın Sonu: Mustafa & RümeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin