Dedikodular

103 7 13
                                    

2 hafta sonra/Konya Sarayı
Raziye Sultan nihayet Konya'ya varmıştı. Sarayın bahçesinde onu annesi, Rümeysa, Nergisşah ve Mihrişah karşıladılar. Önce annesine sarıldı Raziye. Mahidevran Sultan aylar sonra kızını görmenin mutluluğunu yaşıyordu. Rümeysa:
-Hoşgeldiniz sultanım, dedi gülümseyerek.
Raziye de tebessümle karşılık verdi yengesine:
-Hoşbuldum Rümeysa.
Nergisşah:
-Seni çok özlemiştik hala, dedi tebessümle. Raziye:
-Ben de sizi çok özledim benim nur yüzlü sultanım, dedi yeğenine sarılırken.
Mihrişah'ın sesi duyuldu sonra:
-Hala...
Henüz üç yaşında olan yeğenini kucağına aldı Raziye.
Rümeysa gülümseyerek:
-Bizim küçük sultanımız özlemiş halasını, dedi.
Herkes oldukça mutluydu. Raziye:
-Şehzadelerimiz nerede? diye sordu.
Mahidevran:
-Ava gittiler kızım. Mehmed ve Orhan iyileşir iyileşmez ava gitmek istiyoruz diye tutturdular zira. Gönderdiğin hediyeleri avda kullanmak istiyorlarmış, dedi tebessüm ederek.
Raziye:
-Benim savaşçı şehzadelerim, dedi küçük bir kahkaha atarak.
Hep birlikte içeriye girdiler.

Birkaç gün sonra Mustafa ve oğulları avdan döner. Aynı gün Konya Sarayı'na iki haber gelir. Bunlardan biri ordunun sefere çıktığı haberi ikincisi ise...
Mahidevran, Mustafa, Raziye ve Rümeysa birlikteydi. Mahidevran:
-Ne işi var onun burada? der düşünceli bir tavırla.
Raziye:
-Rus'un kızı buraya hayır için gelecek değil ya validem, dedi endişeyle. Endişeliydi zira biliyordu. Bu gelişin aleyhlerine bir sebebi olmalıydı.
Mustafa da böyle düşünüyordu. Ancak bu düşüncenin kendisini ve ailesini tedirgin etmesini istemiyordu. Bu yüzden:
-Belki sadece ziyaret etmek için geliyordur Mihrimah, dedi.
Rümeysa buna inanmaya çalışarak konuştu:
-İnşallah öyledir Mustafa. Lakin içimden bir ses bu gelişin hayırlı olmadığını söylüyor.
Haklıydı Rümeysa. Bu geliş kiminin selameti kiminin felaketi olacak, kaderin akışını değiştirecekti.

Ertesi Gün
Raziye yeğenleri ile sohbet ediyordu. Orhan:
-Hala gönderdiğin yayla bir ok attım. Hedefi tam ortasından vurdum.
Raziye gülümsedi:
-Maşallah benim yeğenime.
Mehmed tebessümle konuştu:
-Ava da onlarla gittik.
Nergisşah beşiğinde uyuyan Murad'a bakıyordu. Mihrişah da ablasıyla birlikteydi. Mihrişah şaşkınlıkla:
-Çok küçük, dedi.
Nergisşah gülerek:
-Herkes doğduğunda böyle küçük olur, dedi.
Raziye tebessümle izliyordu onları. Sonra Rümeysa geldi yanlarına. Raziye ve Rümeysa birlikte sedire oturdular. Çocuklar ise kendi aralarında oyun oynamaya başladı. Oldukça düşünceliydi Rümeysa. Bunu fark eden Raziye:
-Mihrimah'ın gelişini mi düşünüyorsun? diye sordu.
Rümeysa endişeli olduğunu hissettiren bir ses tonuyla konuştu:
-Düşünmemek mümkün mü ki? Allah bilir niye geliyor buraya?
Raziye:
-Merak etme. Burada olduğu müddetçe gözümüz hep üstünde olacak. Yüreğini ferah tut, dedi tebessümle.
Rümeysa da tebessüm etti:
-İyi ki buradasın Raziye.

2 hafta sonra
Beklenen kişi gelmişti Konya'ya. Mihrimah Sultan birkaç gün evvel varmıştı. Şimdi hep birlikte yemek yiyorlardı. Mihrimah:
-Konya gerçekten çok güzel bir yermiş abi, dedi gülümseyerek.
Mustafa da gülümseyerek konuştu:
-Haklısın Mihrimah. Hayli güzel bir şehir.
Mahidevran:
-Bir eksiğin, ihtiyacın olursa söyle Mihrimah, dedi tebessümle.
Mihrimah:
-Sağ olun sultanım. Siz her şeyi düşünmüşsünüz.
Sonra Rümeysa'ya kaydı bakışları:
-Geldiğimden beri pek konuşamadık seninle. Nasılsın Rümeysa?
Rümeysa tebessüm etti:
-İyiyim sultanım, siz nasılsınız?
Mihrimah gülümseyerek:
-İyiyim sağ ol, dedi.
Raziye ise pek konuşmadı yemek boyunca. Zira Mihrimah'ın sahte tavırları canını fazlasıyla sıkmıştı. Yemekten sonra bir ara baş başa kaldılar Mihrimah'la. Mihrimah:
-Beni gördüğüne pek sevinmemiş gibisin kaç gündür.
Raziye:
-Doğru söze ne denir, dedi gülerek.
Bir ara duraksadıktan sonra devam etti:
-Eeee ne vakit dönüyorsun payitahta? Oradakileri varlığından daha fazla mahrum bırakma.
O sırada Mustafa geldi yanlarına. Onun gelmesi ikisinin de susmasına sebep oldu. Mustafa:
-Ne konuşuyordunuz? dedi tebessümle. Aslında biliyordu atıştıklarını. Cümle Osmanlı'da ikisinin kavgalı olduğunu bilmeyen yoktu ki.
Bir süre sonra bir cariye geldi:
-Sultanım Murad Efendi huysuzlandı.
Mihrimah tebessümle:
-Yeğenimi kendinden mahrum bırakma kardeşim, dedi.
Raziye sahte bir gülümsemeyle baktı ablasına. Sonra oğlunun yanına gitti. Şimdi Mustafa ve Mihrimah odada başbaşaydı. Sedire oturdular. Mustafa endişeyle:
-Hünkarımızın hasta olduğunu işittim. Nasıllar şimdi? diye sordu.
Babasını hep severdi Mustafa. Hastalığını duyduğundan beri onun için endişe ediyordu.
Mihrimah:
-Endişelenme abi, sıhhati iyi. Hekimler tedbiren sefere çıkmamasını söyledi sadece.
Bostancıbaşı içeriye girdi:
-Şehzadem nihayet eşkıya başını yakaladık.
Uzun zamandır düz bir ova arazisi üzerine kurulu olan Konya'da eşkıyalar faaliyet gösterir olmuştu. Mustafa tebessümle:
-Çok şükür, diyerek daireden çıktı.
Mihrimah şimdi yalnız kalmıştı. Üstelik bu daire Şehzade Mustafa'nın dairesiydi. Aceleyle kalktı Mihrimah Sultan. Kağıtların arasında, kutuların içinde şehzadenin mührünü aramaya koyuldu. Sonunda bulmuştu mührü. Sinsi bir gülümseme yerleşti yüzüne:
-Nihayet, dedi zafer kazanmış bir edayla.

1 hafta sonra
Mihrimah için payitahta dönüş vakti gelmişti. Sonuçta yapması gerekeni yapmış, alması gerekeni almıştı. Payitahta gider gitmez evvela mühür hazırlatılacak, sonra da evvelden yazdıkları mektubu Şehzade Mustafa'nın mührüyle mühürleyeceklerdi. Herkesle vedalaştıktan sonra saray arabasına bindi ve payitahta doğru yola çıktı. Raziye ve Rümeysa çardakta oturdular sonra. Raziye:
-Sonunda gitti, dedi mutlu bir ifadeyle.
Rümeysa da mutluydu:
-Çok şükür, dedi derin bir nefes aldı. Mihrimah Sultan geldiğinden beri tedirgindi Rümeysa. Neyse ki bir hadise yaşanmadan payitahta dönmüştü. Bu dönüş içini rahatlatmıştı şüphesiz.

3 hafta sonra/Topkapı Sarayı
Mihrimah ve Hürrem başbaşaydı. Hürrem Sultan kendi elleriyle mühürledi mektubu. Yüzündeki gülümsemeyi bozmadan kızına döndü:
-Senin sayende büyük bir zafer kazanacağız Mihrimah, dedi.
Mihrimah gülümseyerek bakıyordu annesine:
-Bu mektup Şah Tahmasb'a teslim edilecek, onun gönderdiği cevap ise hünkarımıza. O vakit validem, bu savaşın kazananı biz olacağız.

3 ay sonra(Temmuz,1553)
Dört bir yanı dedikodular sarmıştı. Herkes Şehzade Mustafa'nın Acem Şahı ile ittifak kurduğunu konuşur olmuştu. Bu asılsız laflar şüphesiz tahtın en güçlü namzetinin itibarını zedelemek için ortaya atılmıştı. Üstelik bu dedikodu sadece payitahta değil bütün anadoluya yayılmış, bu durum şehzadenin düşmanlarını sevindirmişti. Öyle ya bu dedikodunun kaynağı onlardan başkası değildi.
Herkesin konuştuğu bu laflar elbet cihan hükümdarının da kulağına gitmişti. Ancak o söylentilere inanmamış, "Mustafa'm bana ihanet etmez" demişti. Sultan Süleyman'ın bu laflara itibar etmemesi Hürrem ve Mihrimah'ın canını sıkmıştı. Zira artık tek umutları Şah Tahmasb'ın şehzade adına yazdıkları mektuba inanıp bir cevap yazmasıydı. Aksi halde padişahı inandırmaları mümkün olmayacaktı.
Dedikodular Konya'ya da ulaşmıştı elbet. Konya Sarayı'nı bu asılsız söylentiler endişelendirmişti. Haklıydılar endişelenmekte. Zira bu dedikodu Osmanlı tarihinin en parlak şehzadesi için sonun başlangıcıydı. Mustafa için son yaklaşmaktaydı...

Aşkın Sonu: Mustafa & RümeysaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin