Bölüm 26:Başımız BeladaEmel Müftüoğlu, Hovarda
Melis Kaya...Kulağımın arkasından başlayan, boynumu usulca aşarak sırtımdan aşağı inen ter damlasını an be an hissediyordum ama aynı zamanda elim kolum bağlı olduğu için onu oradan silemiyor olmak oldukça rahatsız ediciydi. Belimi sağa sola oynatınca üzerimdeki tişört, sünger gibi içine çekerek teri sildi. Bende derin bir nefes alarak rahatladım. Boynumu yana eğerek omzumun üzerine bastırdım. Saç diplerinde biriken teri de sildikten sonra beni perişan eden, hayattan soğutan, en az haftada bir kez kim bunu icat etti diye sövdüğüm işi yapmaya devam ettim.
Yani ütü yapmaya.
Ağabeyim olacak Eren Raci, sabahın köründe uyandığı yetmiyormuş gibi beni de peşinden sürükleyerek uyandırmıştı. Ne için peki! Buruşuk, beyaz bir gömlek için. Uyanmama sebep olacak bir şey mi bu yani?
Ayrıca bugün benim doğum günümdü.
Ben bu kutsal günde uyumak istiyordum.
Belki bir prens gelecek ve beni öperek uyandıracaktı.
Ya da sonsuza kadar uyuyacaktım.
Uyumayı severdim ve genel olarak geç saatte uyuyan bir insanım. Şunun şurasında uyuyacağım birkaç saatim var. El insaf be kardeşim. Yazık bana. Beni düşünen bir Allah'ın kulu yok ki. Melis bu evin kölesi, Melis bu evin hizmetçisi zaten.
Eğer bir başrol karakter olsaydım, yeni günü gözlerimi rahatsız eden güneş ışığıyla selamlardım. Ben henüz bana çıkan yolları karıştıran beyaz atlı prensi bulamadığımdan, yan karakter olarak hayat mücadelesi veriyordum.
Yakın bir gelecekte hayatıma unutulmaz, çocuklarımıza anlatacağım bir tanışma hikayesine sahip bir olayla dahil olmak üzere olduğunu hissediyordum.
Açılan kapıyla başımı yana çevirip kimin odaya girdiğine baktım. Gelen Yelda sultandı. Annem, beyazların karıştığı saçlarını tepede dağınık bir şekilde toplamıştı. Üzerinden ise leopar desenli tayt ve kilosunu saklayan geniş bir tişört vardı. Yeni uyandığını belli eden, göz altları şişmiş kahverengi gözleri beni bulurken; "Kuzum ne yapıyorsun?" diye sorunca alay edercesine kaşımı havaya kaldırdım.
"Bugün benim doğum günüm." dedim direkt.
"Biliyorum, oradaydım. Seni ben doğurdum." dedi annem bana laf sokarak. "Ben ne yaptığını sordum."
"Sen ne yaptığımı görüyorsun anneciğim?" diyerek elimin altındaki ütüyü gömleğin üstüne iyice bastırdım. Bir kolunu bitirip diğerine geçmeden anneme döndüm. Elimi arkaya götürüp tenime yapışan saçlarımı geriye çektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHARIN RENGARENK GÜLLERİ
General FictionMimarlık son sınıf öğrencisi olan Feride Erva Önay, okulunun bitmesi için günler sayarken hayatının son derece yolunda olduğunu düşünmektedir. Artık sorumluluğunu zevkle kabul edeceği başka bir döneme geçmesine günler kalmıştır ve çok sevdiği mesleğ...