Kulübeden çıktığımda etrafa bakıp benim yaşlarımda ( insanlar değil) kurtlar arıyordum.
Kasaba bayağı büyüktü sıra sıra dizilmiş ahşaptan kulübeler burasının normal bir yer olmadığını kanıtlıyordu.
Önümden biranda hızlı bir şey geçince irkildim ve geriye doğru sendeledim, yanıma baktığımda koskoca kızıl bir kurdun sol tarafımda durduğunu gördüm, başını bana doğru eğdi, elimi kaldırıp yumuşak yelesini okşadım.
Gözlerine baktığımda o mavi gözlerle karşılaştım sanırım sadece dönüşürken göz rengi sarıya dönüyordu.
Mavi gözlerin sahibi Yiğitti, gerçekten çok asil duruyordu büyük kurt cüssesiyle, sağ ön ayağının üzerinde izi hala daha duruyor kırmızı bir şekilde parlıyor ve fark ediliyordu.
Bir kaç dakika sonra yanımıza başka kurtlarda geldi hepsi birbirinden farklı ve büyük kurtlardı, sanırım antrenman yapıyorlardı.
Arkamdan biri omzuma dokundu ve yanıma geldi. Onu tanımıyordum benden biraz daha büyük bir adam, siyah saçlı ve yeşil gözlüydü, hafif çıkmış sakalları onu olgun gösteriyordu.
Bana "Sende deneyecek misin?" diye sordu. Ona anlamamış bir surat ifadesiyle baktım, neyi denememi istiyordu?
Elinde bir şeyi havaya kaldırdı, bu büyük bir halkaydı "Çok basit" Dedi."Bu halkayı atacağım sende yakalamaya çalışacaksın"
Halkayı birden ileri doğru fırlattığında irkildim ve Yiğite çarptım, halka çok uzağa gitmişti bense adamın yüzüne boş boş bakıyordum.
Halkayı elimle gösterdim ve söze girdim " Ben o halkaya nasıl yetişeceğim? "dedim
Adam biraz güldükten sonra cevap verdi" Zaten böyle yetişemezsin, dönüşmen gerekiyor. " Dedi.
Bir dakika... İyide ben dönüşemiyordum ki. Haberleri yoktu sanırım. Niye böyle şeyler hep benim başıma geliyor?!
Boğazımı temizledim ve yere bakmaya başladım, bunca kurdun arasında dönüşemediğimi nasıl söyleyecektim? Utanç verici...
Sanırım benim duraksadığımı Yiğit anlamış olacak ki bana yardım etti.
Ağzını oynatmadan konuşuyordu, garip bir şekilde bende onu anlayabiliyordum sanki sesi zihnimde yankılanıyordu "Bizim bir işimiz vardı" Dedi ve beni sırtımdan itekleyerek kulübeye doğru yürütmeye başladı.
Kurtlar ve o adam arkamızdan bakıyordu.
Biraz daha ilerledik, onları göremeyeceği bir yere geldik.
Ben dönüp Yiğit'in koca kurt cüssesine sarıldım" Ben özür dilerim Yiğit, yanında olamadım" dedim "Hem sen ne zaman geldin?" diye de ekleme yaptım.
Bana "Geri çekil" Dedi. Bende dediğini yaptım ve biraz geri çekildim.
Bir kaç saniye sonra tanıdık yüzü karşımda belirdi, eski haline dönmüştü. Üstünde tişörtü yoktu altında pantolon vardı.
"Asıl ben özür dilerim Dolunay, seni ittirdiğim için, o anda saçma düşünüyordum... Ve geleli çok olmadı, seni gördüm, yanına geldim diğerleride antrenman yapıyorlardı." Dedi.
Onun yüzüne çaresizce baktım. "Sanırım benim dönüşemediğimi sadece siz biliyorsunuz" dedim.
"Evet sanırım öyle... Emre bana şimdilik sürüdekilere söylemeyelim demişti."
Anladım şeklinde başımı salladım.
"Neyse yeter bu kadar üzüntü, eğlenceli ne yapalım sen onu söyle,sanırım ikimizinde kafamızı dağıtmamız gerekiyor."
Yiğit'in dedikleriyle gülümsedim. Aklıma çok iyi ve eğlenceli bir fikir gelmişti ama bu fikirin Yiğit'in hoşuna gideceğini hiç sanmıyordum. Üzgünüm Yiğit...
Pis pis sırıtarak yüzüne baktığım için gözlerini kısarak "Aklında yine ne gibi saçma bir fikir var Dolunay?" Dedi.
"Aslında..."
................
Şuanda bende ekrana bakarak sırıtıyorum. Dolunay'ın aklında çok güzel bir fikir var.😁
Oy ve yorum yapmayı unutmayın dostlarım :-)
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunayın Altında
FantasyHiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu sizin elinizde olsa... Asıl soru, siz hiç bir şeytana sonunu bile bile aşık oldunuz mu? Onun ateşinde...