• BÖLÜM 19 •

711 41 18
                                    

29 Eylül 2018

' "Emre telefona bakar mısın hayatım?" , "Tamam!" Yattığım yatağın kenarında duran komodinin üstündeki telefonumu almıştı Emre. "Annen arıyor.", "Sen konuş, benim konuşacak halim yok!", Emre endişeli bakışlarıyla bana bakıyordu. "Ezgi anneciğim benim Emre, evet. Evet yatıyor. Yarın gideceğiz doktora, evet bilmiyoruz bir kaç gündür böyle. Evet, yaparım sen merak etme. Yok, Narin hanım burada, Leyla arada bir geliyor biliyorsun. Tam zamanlı bulamadık daha araştırıyoruz. Evet. Yataktan kalkamıyor, kalkınca başı dönüyor ve kusuyor sürekli. Bugün götürecektim de Ayşe hanım daha gelmemiş yarına randevu verdiler. Aynen. Tamam söylerim. Murat babama selamlarımı iletirsiniz. Tamam inşallah. Siz de. Görüşürüz.", sersem bakışlarımı Emre'nin suratına dikmiştim. "Annen uğrayabilirmiş öğleden sonra.", kafamı onaylar vaziyette salladım. "Güzelim gidelim doktora işte.", "Ayşe hanım geldiğinde gideriz. Merak etme iyiyiz biz oğlumla. Kıpır kıpır zaten.", Emre sevgiyle suratıma bakıp elini kocaman karnımın üzerine koydu. Ekim babasının elini hissetmiş gibi hemen tekme atmıştı. Bu tekmelere artık alışmış olsamda arada bir hiç beklemediğim zamanlarda attığı tekmeler halen beni korkutuyordu. Emre'nin elinin üzerine ben de elimi koydum. Ekim tekrar tekme attığında Emre güldü. "Çok afacan olacak bu.", "Annenin anlattıklarına göre sen de öyleymişsin. Bence sana çok benzeyen bir oğlan olacak.", "Bence sana benzeyecek.", sevgiyle gülümsedim. Aslında sağlıkla gelmesi yeterdi bizim için. "Hadi ben geç kalıyorum.", Emre eğilip anlımı öpmüştü. Benim halen uykum olduğu için yataktan çıkmayı tercih etmiyordum. "Emre gelirken babamın şirketinede uğrar mısın? Bir kaç evrak varmış imzalamam gereken, bir de bilgisayarımı da getirmeyi unutma.", odadan çıkan kocamın arkasından bağırarak konuşuyordum. "Tamamdır güzelim.", Emre kafasını kapının aralığımdan odaya doğru uzanttığında, merdivenlerden geri döndüğünü anladım. "Bir şartla bugün yat iyice dinlen ve yemeklerini yersen getiririm.", "Tamamdır.", Emre öpücük atıp odanın kapasını kapattı. Elimi şiş karnımın üzerine koyup konuştum, "Umarım babana benzersin küçük bey. Onun gibi düşünceli ve anlayışlı biri olursun. Umarım sen de hayatının aşkını bulursun.", gelen ani mide bulantısıyla lavaboya fırladım. Klozetin kapağını açıp, boş midemi biraz daha boşlattım. "Ya bu bulantıların çoktan bitmesi gerekiyordu.", elimi yüzümü yıkayıp tekrar yatağıma döndüm. Bir süre yatakta kaçan uykumun geri gelmesini bekledim ama nafile, gitmişti bir kere. Oflayıp yatağımdan kalktım. 8 aylık hamileyseniz hayat size hiç acımıyordu. Ani kalkmamdan dolayı gözlerim kararmış, duvardan destek almıştım. Son bir haftadır, sık sık geliyordu bu kararmalar. Kansızlığa yoruyordum ama ciddi bir şey olmasından da endişeleniyordum. 'Sakin ol, bir de sen başlama, etrafında endişelenen bir sürü kişi var.' diye kendime gaz vermeye çalışıyordum. Lavaboya girip, kısa bir duş aldım. Sonra giyinme odasına girip, çiçekli lila rengi bir elbise giydim. Hava çok sıcaktı ve benim üstümde biraz daha yük olsun istemiyordum. Küçük bey yeterince ağırlık yapıyordu. Pofuduk terliklerimide ayağıma geçirip, saçlarımı kuruttum. Saçlarımı örürken gözüme yerde, daha önce aldığım ama unuttuğum bebek poşeti çarptı. Saçlarımı bağlayıp, poşeti yerden aldım. İçerisinden çok tatlı tulumlar ve patikler çıkmıştı. Ne zaman aldığımı hatırlamıyordum. Unutkanlığımda gittikçe artmıştı. "Ah Ekim bey, ilk torun şerefine neler neler alındı sana bir bilsen.", şiş karnımı okşayıp, poşetin içindekileri Ekim için hazırladığımız odaya çıkartmak için, odamdan çıktım. Merdivenleri yavaş yavaş çıkıp, çatı katındaki, sade ama çok hoş tasarladığım odaya girdim. Bir kaç yıl sonra buralarda yürüyüp, oyunlar oynayacak olması beni heyecanlandırıyordu. "Acaba ilk kelimen ne olacak?", her zaman ki gibi Ekim'in ilklerini düşünüp duruyordum. Getirdiklerimi dolaplarına yerleştirip odasından çıktım. Boş midem yine kasılmaya başlamıştı. Ayağa kalkmak için iyi olmadığımı anladım. Gerçekten iyi hissetmiyordum ama uzanıp yatmaktan da çok sıkılmıştım. Merdivenleri yine dikkatli inmeye çalıştığım sırada birden gözlerim karardı. Sıkı sıkı tırabzanı tutuyordum. Ayaklarımın bedenimi taşıyacak gücü birden çekilmişti. Gözlerime siyah perdeler inmiş, bilincim gitmişti.

EKİM | Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin