• BÖLÜM 25 •

632 40 9
                                    

Midemdeki kasılmayla uyanıp lavaboya koşturdum. Uykumu bile bölen bulantılarıma lanet ettim. Kesinlikle en yakın zamanda kürtaj olmalıydım artık. Öğürme seslerimin arasına Emre'nin sesi girmişti. "Eylül? İyi misin?", kapı tıklatılınca tekrar öğürdüm. Emre daha fazla dayanamayıp içeriye girmişti. Ellerimle onu çıkması için işaret yapsamda beni takmamıştı. Yanıma gelip saçlarımı topladığında bir kez daha öğürdüm. Bomboş midemden hiç bir şey çıkmasada öğürme isteğimi bastıramıyordum.

Emre sırtımı okşayıp bana destek olduğunda biraz olsun rahatlamıştım. Fisonu çekip elimi yüzümü yıkamak için lavaboya doğru ilerledim. Lavabonun tezgah üzerinde olan kenarlarına elimi koyup derin derin nefes alıp veriyordum. Bu çok iğrenç bir şeydi. Devamlı kusma isteğim vardı ve günlerdir mideme bir şey girmiyordu. Emre "Ambulansı arıyorum.", dediğinde telaşla konuştum. "Hayır! Hayır gerek yok iyiyim ben. Midemi üşütmüşüm sadece.", dedim. "Eylül iki haftadır bu haldesin nasıl mide üşütmesiymiş bu? Günlerdir bir lokma bile yemedin.", dedi kızgın yüzünü aynadan görebiliyordum. Tekrar elimi yüzümü yıkayıp lavabodan çıktım. "İyiyim ben Emre. Sen biraz kendini düşünür müsün. Dikişlerin yeni çıktı.", Emre hiç beni umursamıyordu. Yorganı kaldırıp tekrar yatağa girdim. Arkamdan o da girmişti. Beni belimden tutup çektiğinde ona engel olmaya çalıştım ama beni dinlememişti. "Ya yarana bir şey olacak şimdi. Bıraksana Emre.", bir şey söylemeyip başımı göğüsüne doğru bastırmıştı. "Uyu.", dedi.

Bu tedirginlikle nasıl uyuya bilirdim ki? Kalbinin hemen yanında kurşun izi vardı, onu düşünmeden nasıl uyuyabilecektim? Ya da oğlumu veya babamı düşünmeden nasıl uyuyacaktım? Zeynep kayıplara karışmıştı. Bir sonraki saldırısı ne zaman olacaktı? Kime olacaktı? Bunları düşünürken nasıl uyuyabilirdim?

Gerçekten yorulmuştum. Sürekli bir savaş içerisinde olmak beni çok yoruyordu. Canımın acısı gün geçtikçe daha çok artıyordu. Ne yapacağımı bilmiyordum. Oğlumu nasıl bulacaktım, nasıl koruyacaktım bilmiyordum.

"Ulaşamadın mı?", Emre'nin sorduğu soruyla ona baktım. "Hayır. Seni eve getirdiği günden beridir ortalıkta değil.", dedim. Gergindim, Emir'in de başına bir şey gelmiş olmasından korkuyordum. Yeterince kişiye zarar gelmişti benim yüzümden bir de Emir'in başına gelmesini istemiyordum. "Korkma. Bir şey olsaydı haberimiz olurdu.", dedi Emre. Beni sakinleştirmeye çalışıyordu ama kendiside hiç sakin durmuyordu. Yanıma gelip koltuğa oturduğu zaman burnuma gelen orman kokusu midemin yine kasılmasına neden olmuştu. Koşturarak gittiğim lavaboda içimdekileri boşaltmıştım. Emre'nin kokusundan bile rahatsız olmam hiç hoşuma gitmemişti. Benim için o koku güven kokusu gibiydi. Şimdi rahatsızlık duyduğum bir koku olması güven kelimesini unutmama sebep oluyordu. Fisonu çekip kapağı kapattım. Arka cebime koyduğum telefonumu tekrar elime alıp hastaneyi aradım. "İyi günler Eylül Arslanoğlu adına bir randevum vardı da onu daha öne çekebilir miyiz acaba?", "Bir dakika bakıyorum.", kadının sesi içimdeki telaşı alevlendirmişti. Umarım yer vardır diye dua etmekten başka çarem yoktu. Başımda tonlarca bela vardı birini halletmek iyi olacaktı.

"Yarın 15.00' da doktorunuz uygun görünüyor, bu tarihe alabilirim.", "Tamam alalım lütfen.", "Biraz erken gelmeniz lazım, kürtaj için kontroller yapılıyor.", "Tamam teşekkür ederim.", kapattığım telefonumun ekranına baktım. Bir tarafım böyle bir şey yapmayı istemesede başka çarem yoktu. İkinci çocuğumuda doğumda kaybedemezdim.

Lavabodan çıkıp Emre'nin yanına geldim. "Bir haber var mı? Tamam bekliyorum.", dedi. Emre'ye çattığım kaşlarımla baktığımda telefonu kulağından uzaklaştırıp fısıldadı. "Polis arkadaşım aradı. Zeynep'e ait bir iz bulmuşlar.", dediğinde nefesimi tuttum. İsmi bile tüylerimin diken diken olmasına sebep oluyordu. "Evet. Yazlıkta mı kalıyormuş yani.. Şimdi nerede? Tamam anladım. Tamam teşekkür ederim Yavuz.", telefonu kapatır kapatmaz konuştum. "Ne oldu bulmuşlar mı? Oğlumu buldular mı?", "Zeynep sizin eski yazlıklarınızda kalıyormuş. Amerikaya kaçamadığını söylediler. Peşindelermiş.", dediğinde benim öğrenmek istediğim bu değildi. "Ekim? Ekim neredeymiş? Bulmuşlar mı?", Emre'nin düşen yüzüyle cevabımı almış oldum. Oğlum bulunamamıştı. Bu gerçek insanı o kadar yıpratıyordu ki hissettiğim acıdan nefes alamaz olmuştum artık. Ayağa kalkıp bedenimi bahçeye attım. Bağıra bağıra ağlamaktan başka yapacağım bir şey yoktu. Hiç bir şey yoktu. Kasıklarımda hissettiğim sancıyla inledim. Derin derin nefes alıp acının geçmesini bekledim. Bir süre sonra acı geçmişti ama yüreğimdeki acı halen taptazeydi. Göz yaşlarım akmaya devam ediyordu. Nefes alamıyordum. Kriz geçiriyordum sanki. Emre yanıma gelip omuzlarımdan tutup beni yerden kaldırdığında ona engel olmadım. Yapacak bir şeyimde yoktu başka.

EKİM | Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin