• BÖLÜM 15 •

829 44 9
                                    

23.08.2017

' "Alo.", "Sayın Savcım, nasılsınız?", "İyiyim Mimar hanım siz nasılsınız?", Emre kahkaha atarak cevap vermişti. Sinyal verip, sağa döndüğüm sırada konuştum. "Süperim!", "Hayırdır, noldu?", "Geçen yıl yakalanan mafya adamı Zeki Demir vardı ya, baban da davada görevliydi, hatırlıyor musun?", "Evet de konuyla ne ilgisi var?", Emre'nin sesi birden ciddileşti. Benim böyle davalara dahil olmamı istemiyordu. Sürekli uzak durmam gerektiğini söyleyip duruyordu, o yüzden sesinin tonu değişmişti. "Huzursuzlanma, davayla bir ilgim yok, devletin el koyduğu arsalar ihaleye açılmış. Babamın şirketide ihaleye katılacak, kazanırsak arsaya yapılacak projeyi ben yürütecekmişim. İnanabiliyor musun?" , "Anladım.", sesi bu seferde düşünceli geliyordu, sevinmemiş gibiydi. "Noldu? Sesin bir tuhaf geliyor.", "Canım bunu sonra konuşalım mı?", "Neden?, Noldu Emre?", "Sonra konuşalım. Akşam görüşürüz.", "Öğle yemeği yeriz diye düşünüyordum. Yoldaydım yanına geliyordum.", "Eylül... Eve git ve beni bekle tamam mı ben de birazdan çıkıp geleceğim.", "Emre? Korkutuyorsun beni. Neler oluyor?", "Dediğimi yap, görüşürüz, seni seviyorum.", dedi ve kapattı. Daha fazla itiraz etmeme bile izin vermemişti. Bu aralar çok tuhaf davranıyordu. Benden bir şey sakladığını seziyordum ama emin olamıyordum. Kavşaktan sola dönüp geldiğim yolun tersine doğru sürmeye devam ettim. Onca yolu boşuna gelmiştim. Telefonumun melodisini duyunca, arayan kişiye baktım. Zeynep arıyordu. Açıp, hoparlöre aldım. "Efendim tatlım.", "Eylül, nasılsın canım?", "İyiyim, sen nasılsın?", "İyiyim, iş güç işte, sen dışarıda mısın?", "Evet, eve gidiyorum. Gel sende.", "Yok canım teşekkürler, işler duruyor dağ gibi oldu.", "İyi peki, müsait olduğunda bekliyorum.", "Tamam merak etme. Toplantıya çağırıyorlar kapatıyorum. Görüşürüz.", "Görüşürüz.", telefonun kapatılma sesi doldurdu kulaklarımı. Aklım Emredeydi. Neden böyle tepki verdiğini anlamamıştım. Düşünceler içeresinde boğuşurken, ormanlık yola girmiştim. Geriye yaslayıp rahatladım. Bu yol genelde ıssız olduğu için, arama kullanmak daha rahat oluyordu. Telefonumu tekrar işittiğim melodisiyle elime aldım. Aysu arıyordu. "Efendim.", "Eylülcüğüm, 2 dakika bekle Handeyle konferans yapacağım.", "Tamamdır.". Bugünde arayan arayanaydı. İstemsizce güldüm, "Alo.", Hande'nin sesini işitince Aysu konuştu, "Eylülle konferans yapıyorum canım. Nasılsınız kızlar? Sizi çok özledim.", "İyiyim, ben de sizi özledim. Yarın buluşsak mı ya?", Handeden sonra söze ben girdim. "İyi fikir. Yarın öğleden sonra boşum.", kızlar kendi aralarında yeri ve mekanı ayarlarken, benim gözüm arkadaki siyah araca takıldı. Yarım saatten fazladır arkamdaydı. İstemsizce gerildim. Beni takip edip etmediğini anlamak için dağ yoluna doğru kırdım. Burada yerleşim alanları olmadığı için arkamdan gelmesi saçma olurdu. Bir kaç dakika sonra arkamda tekrar belirince takip edilme ihtimalim daha çok artmıştı. Gaza bastım. Arkamdaki araçta gaza basmıştı. Sanırım takip edildiğimi anladığımı anlamıştı ve son sürat arkamdan geliyordu. Direksiyondaki ellerim titremeye başladı. Aynalardan gördüğüm kadarıyla yüzümden kan çekilmiş bembeyaz olmuştum. "Eylül orda mısın?", Hande'nin sesini işitince, aklıma telefon görüşmemiz geldi. Unutmuştum onlarla konuştuğumu. "Eylül?", kızlarda bir şeyin ters gittiğini anlamışlardı. "Aysu, Emre'yi ara hemen!", ses tonum istemsizce yüksek çıkmıştı. Telefonumu almak için bile vaktim yoktu. Ben gaza bastıkça arkamdaki araçta basıyordu. Siyah camlardan içerisini göremiyordum. "Noldu? Eylül?", kızlar tedirgin olmuştu, "Dediğimi yapın acil Emre'yi arayın. Hande polisi ara. Bizim evin dağ yolundayım. Arkadam siyah bir araç var, yarım saattir peşimde.", kızların telaşlı seslerini duyabiliyordum ama ne dedikleriyle ilgilenemiyordum. Bu yoldan acil çıkmam lazımdı. Çok yanlış yere girmiştim. Dağ başında bana yardım edecek kimse yoktu. "Alo?", Emre'nin sesini işittiğimde, içimdeki gerginlik biraz olsun azalmıştı. "Emre, arkamda siyah bir araç var yarım saattir peşimdeler.", ağlamak istiyordum. Ağlamamak için kendimi sıkıyordum, ağlarsam yolu göremeyecektim ve bu daha tehlikeliydi. Stresten midem bulanıyordu. Korkuyordum. İlk kez bu kadar fazla korkuyordum. "Eylül!! Nerdesin sen? Hemen geliyorum! Ana caddeden ayrılma!", "Bizim evin oradaki dağ yolundayım. Emre korkuyorum.", tüm vücudum titremeye başlamıştı. Araç gittikçe yakalaşıyordu. Sürücü camı açılmış bir el ve o elde silah çıkmıştı gün yüzüne. İşte şimdi az önceki korkum bunun yanında bu hiç bir şeydi. "SİLAH VAR EMRE!!" o kadar çok bağırmıştım ki korkudan bayılacak haldeydim. Cümlemin sonunda bir kaç el ateş sesi duydum. Mermilerden bir tanesi arka cama gelmişti ve cam paramparça olmuştu. "SİKTİR, EYLÜL ÇIK ORDAN, O YOLDAN ÇIK! SİKTİR SİKTİR!", Emre benden daha fazla bağırmıştı, aslında bağırmaktan ziyade kükremişti. Etrafa sürekli küfrediyordu. Arkada duyduğum korna sesiyle arabaya bindiğini anladım. Hande'nin ağlamaklı sesini duyuyordum. Aysu, "Polisi aradım yoldalar Eylül dayan!", diye bağırıyordu. Onunda ağladığı belliydi. Tekrar ateş sesi duyduğumda Kafamı eğdim. Bu seferki arabanın kapasına geldiğini anladım. "SİKTİR EYLÜL, GÜZELİM İYİ MİSİN? EYLÜL!!", "Emre, çok yaklaştı.", araç gittikçe daha çok yaklaşmıştı. Bir yandan mermi sesleri, öbür yandan telefondaki bağrışmalar. Sona geldiğimi anlamam çok uzun sürmemişti. Gittiğim yolun, sonu olduğunu biliyordum. Asfalt yol yerini taşlı yola bırakmıştı. Gidebildiğim kadar hızlı gidiyordum. "Emre...Ben seni çok sevdim. Bir daha bu dünyaya gelsem yine seninle evlenirdim. Seni çok seviyorum.", artık ağlamaya başlamıştım. Biliyordum bu benim son konuşmamdı. "Kızlar sizi de çok seviyorum. Annemle babam size emanet." Üçüde aynı anda bağırıyorlardı. Ne dedikleri anlaşılmıyordu. "EYLÜL! SAÇMALAMA, GELİYORUM NOLUR PES ETME.", Emre'nin sözleri beni mahvetmeye yetiyordu. Bir kaç mermi daha arabaya isabet etti. Arkadaki araçla burun buruna gelmek üzeredeydik. Silahı içeriye sokmuştu. Sanırım mermisi bitmişti. İçimden bildiğim tüm duaları okuyordum. Artık telefondan gelen sesleri duyamıyordum. Kulaklarım tıkanmış sadece kalp atış sesimi işitiyordum. Yarım açık pencereden tekrar silah çıkardığında, gazı kökledim. Mermilerden biri arka sağdaki cama isabet etmişti. Kanım kaynıyordu, başım dönmeye başlamıştı. Titremelerim artmıştı. Hiç bir şey hissedemez olmuştum. Kulaklarımda duydum uğultudan, Emre'nin bağrışı çekip almıştı beni. "EYLÜL, CANIM ÇOK AZ KALDI DAYAN NOLUR!", sağ omzumda hissettiğim yanmayla, aynadan omzuma baktım. Mavi tişörtüm kıpkırmızı olmuştu. Sağ elimle kanayan yaraya dokundum. Şoktaydım, emindim, şoka girmiştim. Parmaklarıma bulaşan kan ve burnuma gelen metalimsi kokuyla, bilincim gidiyordu. Bilincimi kaybetmek üzereydim. "EYLÜL!! CEVAP VER! SİKTİR! EYLÜL!", "Emre, ben vuruldum.", sesim buz gibi ve kısık çıkmıştı. Tüm kaslarım gerilmişti. Omzumdaki yaradan akan kanlar pantolonuma ulaşmıştı. Kan içerisinde kalmıştım. "SİKTİR! SİKTİR! EYLÜL PES EDERSEN SENİ ASLA AFFETMEM! DUYDUN MU! BENİM SENSİZ YAŞAYAMAYACAĞIMI BİLİYORSUN! BENİM İÇİN DAYAN! NOLUR GÜZELİM!", araç birden çarpınca, kendime gelmiştim. Bu sarsıntı beni girdiğim girdaptan çekip almış, tekrar arabama getirmişti. Omzumdaki acıyı hissetmeye, telefondaki sesleri duymaya başlamıştım. Tüm hücremi hissediyordum. Bedenimden çıkan ruhum tekrar yerine gelmiş gibiydi. "BENİM İÇİN DAYAN GÜZELİM NOLUR! GELDİM, AZ KALDI!" Emre'nin ağlamaklı çıkan sesi, omzumun acısından daha çok acıtmıştı canımı. Pes edemezdim. Hayatımın böyle bitmesine izin veremezdim. 'Öleceksen savaşarak öl Eylül!' kendime verdiğim cesaretle, gaza biraz daha kökledim. Altımdaki toprağın sesini duyabiliyordum. "Emre plaka, 34 KM ***", "Pes etmeyeceğim ama ölürsem, benimle ölmeyeceksin Emre! Duydun mu? Katilimi bulacaksın! Bulduktan sonra onu adalete teslim edeceksin! Sonra da hayatına devam edeceksin Emre! Bana söz ver! Yoksa pes edeceğim.", Emre'nin küfredişlerini duyabiliyordum. "SÖZ VER EMRE!", bir el daha mermi ateşlenmişti. Arabanın kapılarına giren mermileri duyabiliyordum. "SÖZ! Söz! Eylül, beni bırakıp gidersen seni asla affetmem! Duydun mu? Bana bunu yapma nolur!" Arkamdaki araçla burun buruna gelmiştik. Camdan çıkan silahla arabamı sağa kırıp, siyah araca çarpmıştım. Siyah araçtaki adam direksiyondaki hakimiyetini kaybetmiş sağ sola savrulmuştu. "Adamın yüzünde kocaman bir yara izi var, gözlüğünden göremiyorum ama sanırım kaşından başlıyor. Sol kaşımdan çenesine kadar. Emre duydun mu? Bu adamı bulacaksın!", araçtaki adam az önce benim yaptığımı yapmıştı. Bu sefer ben sola doğru yalpalanmıştım. Son sürat devam ediyorduk. Adam elindeki silahı tekrar camdan çıkarmadan frene bastım. Siyah araç önümde son sürat gitmeye devam ediyordu. Vitesi geriye takıp, bu sefer geri geri sürmeye başladım. Adam aracını düzeltmiş üstüme doğru sürüyordu. Arkaya baktığımda dörtlü yola geldiğimizi anladım. Az önce sola saptığım yoldu. Aramızdaki mesafe yeterliydi. Aracı sağa çevirdim. Sonra önümdeki ormanlık yola giden yola doğru son sürat sürmeye başladım. Bu manevradan dolayı aramızdaki mesafe azalmıştı ama ben ormanlık yola girmiştim. İstediğimi almıştım. Kaybettiğim kandan dolayı mı yoksa korkudan mı bilmiyorum ama önümü görmekte zorlanmaya başlamıştım. Göz kapaklarım kapanma noktasına geliyordu. Aynadalardan arkaya baktığımda adam tekrar silahını çıkartmış bu sefer tekerleklere sıkıyordu. "Emre, ormanlık yola girdim. Sana doğru sürüyorum. Adam tekerleklerime ateş ediyor ve ben bilincimi kaybetmek üzereyim." Zar züor kurduğum cümlelerimin arasından, pes etmediğimi kanıtlamaya çalışıyordum. "AZ KALDI GÜZELİM GELİYORUM! NOLUR DAYAN. NOLUR!", Polis sirenlerini duymaya başlamıştım. Az kalmıştı. 'Dayan Eylül!' kendimi telkin etmeye çalışıyordum. Sağ elimle yaraya baskı yapamaya başladım ama bir faydası dokunmadı. Kanın fışkırmasını görebiliyordum. Parmaklarımın arasından fışkırıyordu. Korkuyordum. Araba birden yalpalanmaya başladı. Sanırım mermilerden biri tekerliği parçalamıştı. Aracın kontrolünü kaybetmiştim. Frene bastım. Araç etrafta dönmüştü. Asfaltta yanan tekerleklerin kokusunu duyabiliyordum. Siyah araç biraz ileride durmuştu. Adam elinde silahıyla arabadan indi. Bana doğru yürüyordu. Elindeki silahı kaldırıp bana doğru nişan aldı. Gözlerimi kapatmıştım. Son gördüğüm katilimin yüzü olsun istemiyordum. Son görüntü onun iğrenç gülümsemesi olamamalıydı. Ben bunu haketmiyordum. "Seni seviyorum!" dedim. Sona geldiğimi biliyordum. Son nefesimi alıyordum. Birden arabama çarpan araçla, arabam tekrar dönmüştü. Gözlerimi açıp baktığımda Emre arabasıyla adama çarptığını gördüm. Arkadan gelen araçlarla etrafım sarılmıştı. Polisler birden inmiş, ezilmekten kurtulmuş ama çarpmadan dolayı asfaltta yatan adamın etrafına toplanmışlardı. Emre arabasından inip bana doğru koşturdu. Kapıyı açmaya çalışıyordu ama kapı içine doğru göçmüştü, açılmıyordu. Camı yumruklayıp, iyi olup olmadığımı soruyordu. Sonra gözleri kanayan yaramda durdu. Bir kaç saniye kan gölüne dönen bedenime baktı. Artık daha sert yumrukluyordu camı, etraftaki polislerden bir kaçı arabanın etrafına toplanmışlardı. Arabadan beni çıkartmaya çalışıyorlardı. Bakışlarımı tekrar Emreye çevirip gülümsedim. Göz kapaklarım ağırlaşıyordu. Açmakta zorlanıyordum. Yavaş yavaş kapanmıştı. Sonrası karanlıktı.'

• • •

Merhabalar Ekim'in 15.Bölümünü okudunuz. Teşekkür ederim.

EKİM | Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin