• BÖLÜM 22 •

663 50 26
                                    

"Arabadan in!" , Zeynep bizi dağ başında daha önce hiç görmediğim bir depoya getirmişti. Burası İstanbul dışında bir yerdi ve Emre'nin beni bulmasına ihtimal vermiyordum. Zeynep'in dediğini yapmaktan başka çarem yoktu. Açtığı kapıdan dışarıya çıktım. Zeynep torpidoyu açıp içerisindeki silahı eline aldı. Korkum giderek artıyordu. Silahı bana doğru tutarak depoya girmem için emir verdi. Dediğini yaparak depoya doğru yürüdüm. Yıkık dökük olan deponun içerisinde bir kaç parça eski eşya vardı.

"Otur." Gösterdiği kırık koltuğa oturdum. "Bunu neden yapıyorsun?", neden yaptığını anlamıyordum. Benden ne istiyordu? Tüm yaşanılanların sorumlusunun Zeynep olabileceğine inanamıyordum. Sorduğum soruyu es geçerek cebinden telefonunu çıkardı.

"Alo Emre, birazdan atacağım konuma yalnız geleceksin aksi taktirde olacaklardan ben sorumlu değilim."

Emre'nin cevap vermesini beklemeden, telefonu kapatmıştı. Bir kaç şey yaptıktan sonra telefonu yere atıp kırdı. Gülümseyerek suratıma bakıyordu. "Benden ne istiyorsun?" dedim ciddi bir ses tonumla. Zeynep kahkaha atmıştı. "Senin bu kadar aptal olmana dayanamıyorum. Her şey seninle ilgili olduğunu sanıyorsun. Ama çok yanılıyorsun.", söyleyecek bir şey bulamıyordum. Halen başıma gelen her şeyin sorumlusu olmasına dayanamıyordum. "Gerçekten bu kadar uzun sürmesine şaşırdım. Aslında hep burnunuzun ucundaydım ama siz asla bunu göremediniz. Gerçekten ikinizde çok aptalsınız." kendi etrafında dönüp konuşuyordu. "Oğlum nerde?", diye sordum. "Ahh tatlım biraz sabret her şeyi anlatacağım. Ama Emreyi beklememiz lazım. Gerçekten çok zevkli olacak." dedi.

Emre depodan içeriye girdi. Arkasındaki kapı sertçe kapanmıştı. Zeynep silahı ona doğru tutup konuştu, "Seni şöyle karının yanına alalım.", Emre onu umursamayarak yanıma gelip bana sarıldı. Burnumu dolduran orman kokusu biraz olsun rahatlamamı sağlamıştı. "İyi misin?", "İyiyim." dedim. Endişeli mavilikleri, benim gözlerimdeydi. "Zeynep bak geldim. Hadi Eylül'ü gönder, ne derdin varsa benimle hallet.", hemen ayağa kalkıp atıldım. "Hayır. Asıl Emreyi gönder, onunla bir derdin yok, senin derdin benimle.", dedim. Zeynep bu halimize kahkaha atmıştı. "Ah sizi aptal aşk kuşları. İkinizden birinin kalbinde kurşun olmasını istemiyorsanız geçip oturun." dedi. Kendi canımdan çok Emre'nin canından endişeliydim. "Ne istiyorsun Zeynep." Emre gergin ses tonuyla ve kızgın bakışlarıyla konuşmuştu. "Ahh Emreciğim sakin olur musun lütfen. Daha aşkımızdan Eylül'e bahsetmedim merak etme. Seni bekledim ki birlikte anlatalım.", Zeynep yine o iğrenç kahkahalarından birini atmıştı. Bakışlarımı Emreye çevirdim, doğru olmamasını umuyordum. Emre maviliklerini gözlerime dikmişti, elini elimin üzerine koydu. Bakışları böyle bir şeyin olmadığını söylüyordu sanki ama ağzından hiç bir şey duyamıyordum. Elimin üzerindeki elini ittim. Şu an en son isteyeceğim şey ihanete nasıl uğradığımı duymak olurdu. Ayağa kalkıp köşeye doğru yürüdüm. İkisinin de suratına bakmak istemiyordum. Tek isteğim oğluma kavuşmaktı. "Görüyorsun değil mi Emre, hemen senden vazgeçti.", yanılıyordu. Ben Emreden vazgeçmemiştim, Zeynep'in anlatacakları umrumda bile değildi. Tek duymak istediğim Emre'nin yalanlamasıydı. Tek bir yalanlama cümlesi ona inanmamı sağlayacaktı.

Gözlerim dolmaya başlamıştı, sonra durup bir an düşündüm. Emreyle onca olay yaşamıştık, onca zorlukları aşmıştık. Aşkımız çoğu şeyin üstesinden gelmişti. Duvardaki bakışlarımı Emreye çevirdim. Gözleri kızarmıştı, bana bakıyordu. Ona güvenmemi istiyor gibi bakıyordu. Gözlerimi kapattım, yaşadığımız onca anıyı düşündüm. Onca ölümle burun buruna gelmemi düşündüm. Her zaman benimleydi, her defasında ilk günkü aşkla sevmişti beni. Elbette kavgalarımız olmuştu, bizde küsmüştük ve hatta boşanma aşamasına gelmiştik. Ama hiç biri bizim yüzümüzden değildi. Hepsi birbirimize olan aşkımızdan dolayıydı. Ona güveniyordum. Onu seviyordum. Kendi canımdan çok seviyordum. O benim ilk aşkımdı, ilk sevgilimdi, kocamdı, çocuğumun babasıydı, arkadaşım, dostum ve hatta düşmanımdı. O benim her şeyimdi. Ben ona aittim o da bana. Dolan gözlerimden bir damla yaş akıp düşmüştü. Gözlerimi Emreye çevirdim. Onun her zaman aşkla bakan gözlerine diktim gözlerimi. Her zaman gözlerimden okuduğunu düşündüğüm düşüncelerimi tekrar okumasını diledim. Ben ona inanıyordum. Karşımda kim olursa olsun ben kocamı tanıyordum, biliyordum. Ona güveniyordum. Tekrar Zeynep'e doğru dönüp konuştum, "Bunları neden yapıyorsun?",

EKİM | Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin