• BÖLÜM 14 •

792 48 6
                                    


18.01.2017

" Mutluyduk. Herkes gibi bizde mutluyduk. Kollarının arasında olduğum adamın yanağına tekrar öpücük kondurdum. "Biliyordum. Kazanacağını sevgilim.", "Artık karşınızda Türkiye Cumhuriyeti'nin savcısı bulunuyor Eylül hanım. Lütfen sevgi sözcükleriyle konuşmayınız." Emre'nin alaycı tavrına bende uyarak konuştum. "Ah pardon sayın savcım. Unutmuşum, sevgi sözcüklerini kullanmayacaktık.", "Ama sizin için bir istisna yapabilirim. Böyle güzelliğin karşısında resmi olamıyorum ne yazık ki. Beni büyülüyorsunuz.", Emreye uzanıp dudaklarına küçük öpücük kondurdum. "Bunu kutlamalıyız.", "Elbette, yatak odamız hemen aşağadaki merdivenlerinin sağındaki oda." dedi. Kastettiği şeyle yüzüm kızarmıştı. "Çok edepsizsin. Ben öyle bir kutlamadan bahsetmedim. Herkesi akşam yemeğini çağıralım mı?", pis bir sırıtışla yüzüme bakıyordu. Çok fena biriydi. "Başbaşa kutlamak istiyorum ama ben." dudaklarımızı birleştirmeden konuştu. Ufak bir kaç öpücük sonrası tekrar kendimi geri çekip konuştum, "Sen bizim çocukları ara, ben ailemizi arayacağım. Oyalanma!" Emre'nin kollarından çıkıp, açık kapıdan merdivenlere doğru yürümeye başladım. Aklıma son anda gelenle arkama dönüp Emre'ye seslendim. "Bahçeyi hazırlatıyorum. Barbeküyü de hazırlatacağım, Emir'e söyle, et falan alıp hemen gelsin!", dedim merdivenlerin başından Emre'ye. "Tamam biriciğim!" O da benim gibi seslenince, merdivenlerden aşağıya inmiştim. Hemen mutfaktaki çalışanların yanına geldim. "Narin hanım, akşama herkesi bize çağırdım. Bahçeyi ve barbeküyü hazırlansın, siz de o lezzetli mezelerinizden yapın. Bir de tel şehriyeli pilavınızı yapın.", biraz düşündüm başka ne yapılacaktı diye , "Ha Leyla sende Cengize söyle ne lazımla alsın. Etleri Emir getirecek onları almasına gerek yok. Nergis hanım, bahçeye uzunca bir masa hazırlayın. Cengiz de ışıkları taksın, 15 kişi olacağız. Mavili takımı koyun sofraya. Çorbaya gerek var mıdır?", hepsini tek nefeste telaşla söylüyordum. Sorumla birlikte Narin hanım konuştu, "Eylül hanım kızım, sen merak etme ben kızlara yaptırırım hepsini. Cengize de söylerim yapar alışverişi.", gülümseyerek bana bakıyordu. Çok içten bir kadındı Narin hanım, hiç çocuğu olmamasından dolayı bizi çocuğu olarak görüyordu. Evimi bırakacağım tek güvendiğim insandı. Ben olmasamda çekip çeviriyordu çalışanları. Hepside onun sözünü dinliyorlardı. Öylede otoriter bir insandı. Az birlikte zaman geçirmemiştik. Ailemizden biri olmuştu artık. Teşekkür ederek mutfaktan çıktım. Aranacak aile üyelerim vardı. Cebimdeki telefonu çıkartıp ilk Emre'nin annesini aradım. Bir kaç çalıştan sonra telefon açılmıştı. "Alo.", "Ayşe anneciğim ben Eylül, nasılsınız?", "Canım kızım iyiyiz sen nasılsın?, Bizim oğlan ne yapıyor?, Üzmüyor dimi seni?", heyecanla ve sevencen sesiyle konuşması beni mutlu ederken cevapladım, "İyiyiz Ayşe anneciğim, üzmüyor merak etme. Sinan babam, Hikmet dedem nasıllar?", "İyi onlarda kızım ne yapsınlar işte bahçede tavla oynuyorlar, bende kitap okuyordum.", "Ne güzel, Ayşe anneciğim ben seni niye rahatsız ettim, Emre'nin sonuçları açıklandı. Artık oğlun savcı oldu.", verdiğim müjdeli haberden sonra Ayşe annenin sevinç çığlıklarını, şükürlerini duyabiliyordum. "Ayşe anneciğim bu akşam bizde toplanıyoruz, kutlama yapacağız. Sizi de bekliyorum. Özellikle Hikmet dedemi bekliyorum, kendisini çok özledim.", "Tabi kızım tabi geliriz inşallah. Bizim koca oğlanı öp. Akşam görüşürüz." , "Görüşürüz Ayşe anneciğim.", telefonu kapatıp, buna benzer bir kaç arama daha yaptım. Annemleri, Zeynep'i, Tülay teyzeyi de çağırmıştım. Bizim kızlarla olan grubumuza da mesaj attıktan sonra herkes tamamdı. Emre'nin merdivenlerden inişini duyuyordum. Sevinçli olduğu her halinden belliydi. "Enfes kokular geliyor.", salona gelmeden mutfağa uğramıştı. Haklıydı, güzel kokular gelmeye başlamıştı. Kızlarla olan mesajlaşmama son verip yemek masasındaki bilgisayarımın başına döndüm. Herkes gelmeden kalan sok bir kaç işimide yapmalıydım. Bilgisayardaki bakışlarımı çalan telefonun sesi bölmüştü. Telefonun ekranında çıkan isimle bekletmeden açtım. "Alo, Ali bey?" sesim sorgulayıcı çıkmıştı, neden aradığını anlamamıştım. "Eylül hanım merhaba, nasılsınız?", "İyiyim teşekkür ederim. Siz nasılsınız?", "Bende iyiyim, teşekkür ederim. Kusura bakmayın rahatsız ettim.", "Önemli değil, bir şey mi oldu?", "Evet, ben tekrar bir toplantı talep etmek istiyorum. Ofiste bir kaç değişiklik yapılması lazım.", "Tabi ben sekreterime söylerim uygun bir gün ayarlar. Değişiklik derken, ne yapmamızı istiyorsunuz?", "Bir kaç toplantı odası daha istiyoruz, mevcut sayısı yeterli gelmeyecek gibi.", Ali beyi dinlerken salona Emre girdi. Gözlerinde sorgulayıcı ifade vardı. Kimle konuştuğumu sorguluyordu. Bana yaklaşıp, kollarını belime sardı. "Tabi, ekleme yapabiliriz ama alanda daralma olacak, bu yüzden bir kaç çalışma masasını kaldırmak zorundayız.", "Evet, evet bizde onu konuştuk, çok fonksiyonlu toplantı odaları istiyoruz. Mevcut plana uygulanacak. Tekrar yıkım olsun istemiyoruz.", "Haklısınız, yıkım için çok geç. O zaman ekibe söylüyorum tekrar çizim yapsınlar, toplantıda sunalım size.", "Evet Eylül hanım çok iyi olur.", Emre dikkatimi dağıtmayı çalışıyordu. Ona kızgın bakışlar atarken komuştum, "Tamam o zaman sekreterime iletiyorum, size dönüş yapıp nasıl bir şey istediğinizi not alsın. İyi günler.", "Tamamdır, teşekkürler.", telefonu kapatıp masanın üzerine koydum. "Emre ya bir rahat dursana işle uğraşıyorum.", "Ne yapabilirim. Eşim elin adamıyla konuşurken oturup izliyim mi yani.", Emreye dönüp ona 'Gerçekten mi?' bakışları atıyordum. Dalga geçtiği belliydi. Güldü. "Tamam tamam bir şey demiyorum. Ha bu arada Emir'i aradım, yarım saate gelir." , "Tamam. Etleri söyledin dimi?", "Evvettt!", ondaki bu neşeyle neşelenmeyecek insan tanımıyordum. Telefonumu tekrar alıp sekreterime yapılacakları yazıp attım. Şu an işle uğraşmaktan vazgeçtim Emreyle vakit geçirmek istiyordum. Koltukta oturan Emre'nin yanına oturup ona sarıldım. "Artık savcı eşimi oldum?", dedim gülerek. Emre de gülümseyerek bana bakıyordu, "Tabiki, ne sandınız Eylül hanım, savcılar ailesine sahip biriyle evleniyorsunuz, bu çok normal gelmeliydi size.", kahkaha attım, çok tatlıydı. "Bence annemden ders al, savcı eşleri neler yapıyor mesala, elin adamlarıyla telefonla konuşuyorlar mı, falan öğren.", gözlerimi devirip koluna yumruk attım. "Savcıya şiddet ha!! Ömür boyu hapise düşeceksiniz.", birden beni gıdıklamaya başlamasıyla oturduğumuz yere devrildim. Gülmemin arasında durması için yalvarıyordum. Artık bayılma noktasına geldiğimde durdu. "Gerizekalı mısın ya ölüyordum.", yalancı sinirle kızıyordum ona. Gerçekten bir ara bayılcağımı bile düşünmüştüm. Emre kahkaha atıyordu, "Komik mi?", kaşlarımı çatmıştım. "Bence komik." dedi. Sinirimi bozmakta üstüne yoktu. "Bence artık çalışmana gerek yok ben sana bakarım. Evimin kadını ol, bundan sonra.", dalga geçtiğini biliyordum. Asla böyle düşünmediğini de biliyordum ama sırf beni sinir etmek için söylüyordu. "Komik değil!", yemediğimi anlayınca kolunu omzuma atıp kendine çekti. Dudaklarını başıma götürüp, öptü. "Seninle gurur duyuyorum, biliyorsun ki ben ne olursa olsun yanındayım. Seni çok seviyorum.", birden neden bu kadar çok ciddileştiğini anlamamıştım. Kafamı göğsüne koyup sarıldım. "Ben de seni seviyorum.", basitti, uzun uzun şairane sözcüklerimiz yoktu, aramızdaki sevgi sözcükleri çok basitti. Karmaşık bir şey değildi yaşadıklarımız, herkesin yaşadığı gibiydi. Aşıktık, birbirimizi seviyorduk. Bu kadardı. Şairene ifadeleri kullanmayı sevmiyorduk. Gerek var mıydı ki zaten. O beni seviyordu, ben onu seviyordum. Sevmek karmaşık bir şey değildi. Ya seviyorsun, ya sevmiyorsun bu kadardı. Masalsı bir aşk hikayemiz olmaya bilirdi ama bizim de mutlu sonumuz vardı. Birbirini seven iki aşığın mutlu sonuydu bu. Emre yanımdaydı, tüm sevdiklerim benimleydi. Mutluyduk. Daha ne olmalıydı ki, daha ne isteyebilirdim bu hayattan. Her şeye sahiptim. Çok güzel bir aşk yaşıyordum, sevdiğim adamla evlenmiştim, beni seven arkadaşlara sahiptim, hayallerimdeki mesleğimi yapıyordum. Hayattan ne istediysem hepsine sahip olmuştum. Bu yüzden çok mutluydum. Mutlu olmak kadar değerli bir şey olamazdı. İnsan mutlu olmayı hak ediyordu. Umarım herkes birgün mutlu olurdu. "Ne düşünüyorsun?", Emre'nin sorusuyla yüzümü ona çevirdim. "Bizi. Sahip olduklarımızı, kavuştuğumuz 'Mutlu Son'umunuzu.", Emre hiç bir şey söylememişti. Ben de daha fazla bir şey söylemedim. Birimizi görmüş, sevmiştik. Sevgili olup, nişanlanıp, evlendik. Herkes gibi, her aşık çiftin yaptığı gibi. Bunun ilerisi daha ne olabilirdi ki, daha farklı ne yaşayabilirdik. Masalarda da öyle değil miydi, herkes hikayenin sonunda mutlu oluyordu. Bizim hikayemizde de aynı şey geçerliydi. Bizde sonunda mutlu olmuştuk. Huzurluyduk..."

• • •

Merhabalar, Ekim'in 14. Bölümünü okudunuz. Teşekkür ederim.
-RM

EKİM | Henry CavillHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin