İnsan bünyesi ne kadar garip değil mi, onlarca yıl yaşıyoruz, onlarca yıl gülüyoruz, ağlıyoruz, korkuyoruz, acı çekiyoruz, mutlu oluyoruz, koşuyoruz, sürünüyoruz, uyuyoruz, uyanıyoruz, düşünüyoruz...
Beyin dediğimiz organ peki onlarca olayı nasıl hafızada tutabiliyor, nasıl tüm sistemi kontrol edebiliyor, nasıl öğreniyoruz, nasıl unutuyoruz, beyinde neler saklıyoruz, ya da beynimizde neler saklı...
Hiç düşündünüz mü bunları, hiç fark ettiniz mi nasıl hatırlayıp, unuttuğunuzu...
Ben başıma gelen bu kazaya kadar hiç fark etmemiştim. İnsan nasıl oluyor da 10 yılını hatırlamıyorken, konuşmayı, yürümeyi, ağlamayı, gülmeyi, düşlemeyi, umutlanmayı, harfleri, telefon kullanmayı, araba kullanmayı falan niye unutmuyordu. Hayatımdan 10 yıl yok olmuştu ben nasıl oluyor da kaldığım yerden devam edebiliyordum, ya da neden son 10 yıl içinde olanları unutmuştum...
Beynin bu gizemini çözmeye aklım ermiyordu. Sadece oturup şükrediyordum. Halen hayatta olmuş olmama, oksijeni ciğerlerimde her hissetmem de şükrediyordum. Her ağladığımda, güldüğümde, canımın acımasında, şükrediyordum. İnsanı insan yapan şeyler bunlar değil miydi zaten. Ben yaşadığımı hissediyordum, onca şeye rağmen...
Neden diye soruyordum kendime, 'Neden son 10 yıl?' , 'Neden 2 değil, 5 değil, 9 değil de son 10 yıl?' Aklımın anlamlandıramadığı bir diğer konu da buydu.
''Eylül, canım?''
Emre'nin seslenmesiyle camdaki başımı ona çevirip, düşüncelerimden sıyrıldım. Meraklı gözleri yine gözlerimdeydi, ''Efendim.'' diyebildim tekrar önümdeki yola bakarken. Gözlerime her bakmasında huzursuzlanıyordum. Beni benden daha iyi tanıdığını kanıtlar gibi bakıyordu sanki. Beynimin içinden geçen her şeyi okuyabiliyordu ve bunu gözlerime bakarak yapıyordu. Bunu istemiyordum, beynimi okumadığını bilsem de, bu his bile kötüydü. O yüzden sürekli gözlerimi kaçırıyordum ondan. ''İyi misin?'' diye sordu. Halen bana bakıyordu biliyorumdum ama yüzüne bakmayacaktım. Önümde akıp giden asfalta bakıyordum. Asfaltın üzerindeki beyaz çizgiler beni biraz olsun sakinleştiriyordu. Karşımdaki yabancı buz mavisi gözlerden daha tanıdık geliyordu bu beyaz çizgiler. '' İyiyim.'' Dedim kısık bir sesle, kendimi bildiğim kadarıyla bu konuşmaya devam etmeyecektim. Eğer tanıdığı kişi, benim de kendimi bildiğim kişiyse bu konuşmaya devam etmezdi. Ve öyle de oldu sustu. Hiçbir şey demeden önündeki yola bakmaya devam etti. Demek ki 10 yıl yaşlı olsam bile bazı huylarım halen 18 yaşımdaki gibi kalmıştı. Yanımdaki adamın beni benden daha iyi tanıdığı gerçeği yüzüme yine çarpmıştı. Ben kendime bile yabancı birisiydim ama o öyle değildi. İçim tekrar huzursuzlukla doldu, bu adamdan çekiniyordum. Korkmuyordum ama çekiniyordum. Keşke dedim içimden , 'Seni biraz hatırlıyor olsaydım da bu kadar çekinmeseydim senden.' derin bir iç çektim, yoldaki gözlerini tekrar bana çevirdi. Kol kasları gergin bir şekilde direksiyondaydı. O da benim yanımda gergin hissediyordu emindim. Yanlış bir şey yapmaktan çekiniyordu, en azından ben öyle hissediyordum. Buz mavisi gözlerini üzerimden çekince biraz olsun sıktığım kaslarım gevşemişti. Saatler önce doktorla olan konuşmamı hatırladım, ''Bu adama mecbur muyum?'' , ''Bakın Eylül hanım, son 10 yılınızı eşinizle geçirmişsiniz. Son 10 yılınızda sizi herkesten daha iyi tanıyan eşiniz var. O yüzden tekrar hafızanızın yerine gelmesini istiyorsanız, son 10 yılınızda neler yapıyorsanız onları yapmanız çok önemli.'', Emre'nin birden kornaya basmasıyla düşüncelerimden sıyrılıp, gözlerimin önüne daha önce yaşadığımı düşündüğüm bir an geldi,
'Yola bakan gözlerimi arkadaki çantaya dikmiştim. Bir iki saniye çantanın üzerinde oyalanan gözlerimi tekrar yola çevirdim. Yol boştu, çantaya uzanmam sadece iki saniyemi alacaktı. 'İki saniye' diye geçirdim içimden ne olabilirdi? Aynalardan arkamdaki yolu kontrol ettim görünürde araç yoktu. 'İki saniye' diye tekrar geçirdim içimden. O an gözlerim tekrar çantaya kaydı. Direksiyondaki sağ elimi arkadaki çantama doğru uzattım. İçerisindeki telefona ulaşan parmaklarım zaferle telefonumu kavramışlardı. Başarmıştım. Çantadan elimi çıkarıp üzerindeki arayan kişinin ismine baktım. ''EMRE'' yazıyordu. İşte ne olduysa o zaman oldu; İlk önce sağır eden bir korna sesi, daha sonra parmaklarımdan düşen telefonun sesi ve en son takla atan arabanın sesi.'
Birden irkilerek sıçradım. Bu gördüğümün ne olduğunu kavramaya çalışıyordum, 'Bu kaza anım mıydı?' diye geçirdim içimden. Emre arabayı çoktan sağ çekmiş iyi olup olmadığımı soruyordu. O da ne olduğunu anlayamamıştı, ''İ-iyim, sanırım kazayı hatırladım.''. Emre söylediklerimin üzerine kaşlarını çattı. ''Ne hatırladın?''. Tekrar sorguluyordu emin olmak istiyordu, ''Telefonumu almak için arkaya uzanmıştım, sonra bir korna sesi ve arabanın takla atışı.'' dedim. ''İstersen doktora gidelim.'', ''Yok, gerek yok iyiyim doktorum söylemişti. Yavaş yavaş hatırlamaya başlayacakmışım. İyi bir şey bu.'', Emre tekrar gözlerini gözlerime dikince, sorduğu sorunun cevabını birde gözlerimden öğrenmek istiyor gibi baktı. Daha sonra ''Peki.'' deyip, yola devam etti. Bu iyi bir şeydi. Bir yerden başlamıştım hatırlamaya değil mi, 10 yılı hatırlamasamda kazayı hatırlamıştım. 3 haftadır ailemle geçirdiğim zamana göre çok daha iyi gidiyordum. Emreyle başlayan yolculuğumun 1. Saati daha dolmamışken bile bir şeyler hatırlamaya başlamıştım. 'Demek ki doktorum haklıydı. Ben bu adama mecburdum.' diye geçirdim içimden. Annem ve Babamla geçirdiğim 3 haftamı hatırladım, çok ama çok yaşlanmışlardı. 'Her anne dememde annem nasıl ağlıyordu.', diye düşündüm. O üç hafta sanki iki saniye gibi geçmişti, bol bol aile şefkati depolamış, eski anılarımı yad etmiş, son 10 yıl içinde neler yaptığımı dinlemiştim. Sadece üçümüz vardık. Aynı eski günlerdeki gibi. Bu süre içerisinde hiç bir ilerleme kat etmediğimi gören doktorum artık kocamın yanına dönme vaktimin geldiğini dile getirmişti. Ne kadar kocam olsada o benim için bir yabancıydı ve onunla yaşama fikri hiçte kulağa iyi bir fikirmiş gibi gelmiyordu. Binlerce kez itiraz etsemde devreye Murat Aktaş yani babam girince onun sözüne söz söylemek olmazdı. 'Şimdi de kocamla aşk yuvamıza gidiyorduk (!)' bu düşünceme göz devirip yolun tadını çıkarmaya kara verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİM | Henry Cavill
Romance+18 ... Direksiyondaki sağ elimi arkadaki çantama doğru uzattım. İçerisindeki telefona ulaşan parmaklarım zaferle telefonumu kavramışlardı. Başarmıştım. Çantadan elimi çıkarıp üzerindeki arayan kişinin ismine baktım. ''EMRE'' yazıyordu. İşte ne oldu...