Arkamdaki demiri tutan ellerimi çektim. Kollarımı iki yana açıp kendimi bırakacağım zaman belime bir kol dolanmış beni geri çekmişti.
Kendi sonsuz uçurumumdan uzaklaştıran kişiye baktığımda bunun Emir olduğunu gördüm. Ben daha ağızımı açmamışken Emir bağırmaya ve küfretmeye başlamıştı.
"Ne yapıyorsun sen Eylül? Manyak mısın kızım? Ne yaptığını sanıyorsun? Şu siktiğim beyninden ne geçiyordu senin? NE? Emreye ne diyecektim ben söylesene?",
Düştüğüm yerden ayağa kalkıp öfkeyle Emir'e baktım.
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Neden beni kurtarıyorsun? Neden? Yaşayacak gücüm yok artık. Bırak beni. Ölmek istiyorum anlamıyor musun?"
Emir kolumu tutmuş bana öfkeli gözlerle bakıyordu. Benden bir kaç ay büyüktü ama bazen yaşça büyükmüş gibi davranıyordu. Her zaman bana destek oluyor, doğruyu, yanlışı gösteriyordu. Bana abilik yapıyordu. Olmayan kardeşim gibiydi, bazen ben bazen o birbirlerimize destek oluyorduk. Abisine bile anlatamadığı şeyleri bana anlatırdı. O benim sırdaşımdı. Kardeşimdi, arkadaşımdı.
"Abim yaşıyor."
•
Yoğun bakım ünitesinin camından Emre'ye bakıyordum. Onun bu halde yoğun bakımda olmasına kahrolsamda bir tarafım beni bırakıp gitmediği için mutluydu. Emre'nin doktoru yanımıza geldi. "İçeriye bir refakatçiyi alabiliriz ama 5 dakikadan uzun sürmeyecek." dedi. Arkamda oturan, Ayşe anneme ve Sinan babama baktım. Annem, Ayşe annemin elini sıkıyor ona destek olmaya çalışıyordu. Ayşe annem ayağa kalkıp, göz yaşları içerisinde yanıma geldi. Elini koluma koyup konuştu, "Kızım sen gir.", dedi. Gözlerim dolmuştu, "Siz?", "Biz daha sonra gireriz. Oğlumun karısına ihtiyacı var.", dedi. Ayşe anneme sıkıca sarıldım. Çok anlayışlı biriydi.
Doktora bakıp konuştum. "Ben geliyorum.", Doktor bey önde ben hemen arkasında yürüyorduk. Yoğun bakımın kapısı açılmış içeriye girmiştik. Dönüp arkama baktığımda herkesin üzgün gözlerle beni izlediğini gördüm. Kapı kapanınca, hemşirenin elinde tuttuğu kıyafetleri giymeye başladım.
Doktor beyin kartıyla açtığı kapıdan geçip sterilin odaya girdim. Vakit kaybetmeden Emre'nin yanına gidip elini ellerimin arasına aldım. Ellerimin arasındaki elini öpücüklere boğarken konuştum. "Beni çok korkuttun sevgilim, çok korktum sensiz kalacağım diye. Seni çok seviyorum. Çok seviyorum. Ne olursun çabuk iyileş, sana ihtiyacım var benim. Senin gölgene ihtiyacım var.". Göz yaşlarım kocamın elini ıslatıyordu.
Onun yakışıklı suratındaki kan çekilmiş bembeyaz duruyordu. Dudakları kurumuştu. Yorgundu. Oldukça yorgundu. Onca fırtınaya dayanmak onu çok yoruyordu, biliyordum. Bana aşkla bakan maviliklerini görmek istedim, o mavilikleri deli gibi özlemiştim. Gözlerini, yanaklarını, alnını öptüm. Burnumu dolduran orman kokusu, ne kadar özlediğimi hatırlatıyordu bana. "Artık çıkmalıyız Eylül hanım." Hemşire uyarıcı sesiyle konuşmuştu. Emre'yi bırakmak istemiyordum ama yapacak bir şeyim yoktu. Son olarak Emre'nin dudaklarına uzanıp, öptüm.
Ayrıldığımda içim hüzünle doldu. Onsuz nefes almak bile zor geliyordu. Hemşireyle odadan çıkıp, üzerimizdekileri çıkartmıştık. Önümdeki otomatik kapı açıldığında karşıma ailem çıktı. Hepsi merakla bana bakıyordu. Göz yaşlarım şiddetini arttırdı. Bacaklarım bedenimi taşıyamaz olmuştu. Tüm dünyam kararmaya başlamıştı. Bilincim gidiyordu. Vücudumdaki kontrolü kaybettiğimde yere düştüm. Herkes bana doğru koştuğunu gördüm. En sonda görme yetkimi kaybetmiştim. Sonrası karanlıktı.
•
Ağlayarak uyandığımda, annem yanıma gelip beni sakinleştirmeye çalışıyordu. "Ne oldu güzel kızım? Ben burdayım korkma." , annemin ağızından çıkan sıcacık cümleler biraz olsun sakinleşmemi sağlamıştı. Ne gördüğümü hatırlamıyordum ama çok korkunç olduğunu biliyordum. Ayşe annemde diğer elimi tutmuş okşuyordu. Canım acıyordu. Bunun çareside yoktu. Sadece sürekli bir acı içerisinde boğuşup duruyordum. Göz yaşlarım biraz azaldığında odaya doktor girdi. Doktor hanım gülümseyerek yanımıza gelip konuştu. "Eylül hanım nasılsınız?", Annemle, Ayşe annem tekrar eski yerlerine geçtiklerinde konuştum, "Yorgun.", dedim. Öyleydim çünkü. Oldukça yorgundum. "Ben kocamın yanına gitmek istiyorum.", dedim. Kısık sesimle. Doktor hanım çıkartmaya çalıştığım serum iğnesindeki elimi tutup konuştu, "Eylül hanım, dinlenmeniz lazım. İkinizin sağlığı için dinlenmelisiniz.", dedi. Kaşlarımı çattım, "İkimiz?", ne dediğini anlamamıştım. Doktor kırdığı potun farkına varıp, gerilmişti. "Özür dilerim bilmiyor muydunuz?", telaşla sorduğu soru üzerine oldukça sakin konuşmuştum, "Neyi?", doktor derin bir nefes alıp konuştu, "Eylül hanım hamilesiniz.", Annem ve Ayşe annemin sevinç kahkahalarını duyabiliyordum. Ben ise bunun halen şaka olduğunu düşünüyordum. "N-ne?", "Henüz çok erken 2 haftalık. Bu yüzden kendinize dikkat etmelisiniz riskli bir süreçtesiniz, aksi taktirde bebeğinizi kaybede bilirsiniz." Doktor bir şeyler söylüyordu ama ben artık hiç bir şey duymuyordum. Sadece donup kalmıştım.
Bunun gerçek olmamasını diledim. Doğru olmamalıydı. Bir evladıma kavuşmadan ikincisini kucağıma alamazdım. Bunu yapamazdım. Çok yanlış zamandı. Babası yoğun bakımda ölümle cebelleşiyordu, abisi kimin elinde nerede belli değildi. Ben ise ölüydüm. Ruhum ölmüştü, yaşama gücümü kaybetmiştim. Bu kabul edilir değildi. Hamile kalmış olamazdım.
"Kürtajı ne zaman yapabiliriz?", buz gibi sesim ve sıfır mimikle sorduğum soru üzerine doktor afallamıştı. Annemlerin yüzündeki gülümseme donmuş, şok içerisinde bana bakıyorlardı. "Eylül hanım, emin misiniz?", doktor konuşunca annemler kendilerine gelmişti. Annem yanıma gelip konuşmaya başladı, "Eylül sen ne diyorsun kızım? O da bir can. Onu nasıl öldüreceksin? Günah kızım.", öfkeliydim. Onu ben istememiştim. Onun yaşatacak gücüm yoktu, istemiyordum. Bir çocuğumu daha bu iğrenç dünyaya getirmek istemiyordum. Odanın kapısı telaşla açıldığında Emir göz yaşları içerisinde gülerek konuştu, "Abim uyandı. Abim uyandı. Eylül seni istiyor." Telaşla kolumdaki iğneyi çıkartıp ayağa kalktım. Doktor hanım yatmam gerektiği hakkında bir şeyler zırvalasada onu umursamayıp Emir'in peşine takıldım. Emre'yi yoğun bakımdan çıkartıp ayrı bi odaya aldıklarını, gittiğimiz başka bir yönden anladım. Emir, 83 numaralı odanın kapısını açıp içeriye girdi. Bende hemen arkasından girdiğimde Emre babasıyla konuşuyordu. Onun maviliklerini görünce nefesim kesildi. Gözlerimden hiç eksik olmayan yaşlar yine akmaya başlamıştı. Emir'le Sinan babam odadan çıkıp kapıyı kapattılar. Emre'nin sıcak bakışları üzerimdeydi. Hemen Emre'nin yanına gidip koluna sarıldım. Yarası vardı ve dikişlerini patlatmak istemiyordum. Avuç içini öpüp yanağıma koyuyordum. Emre gülümsedi.
"Seni çok özledim. Beni çok korkuttun Emre. Öldün sandım. Beni bırakıp gittin sandım." diye söyleniyordum. Emre bana uzanmaya çalıştığında onun yerine ben ona uzanıp dudaklarını öptüm, geri çekildiğimde Emre konuştu, "Seni asla bırakmayacağımı söylemiştim." dedi. Göz yaşlarım akarken gülümsedim. "Bir daha kurşunların önüne atlamayacaksın. Sana bir şey olsaydı ne yapardım ben.", dedim. Emre yanağımı okşayıp konuştu, "Seni defalarca ölümle burun buruna gelirken gördüm. Şimdi ne hissettiğimi anlamışsındır." dedi. Çok iyi anlamıştım. Bu felaket bir şeydi. Dayanılmaz bir acıydı. Dudaklarını tekrar yapışıp uzunca öptüm.
"Seni çok seviyorum." , "Ben de seni." dedi. Kapı çalınıp içeriye Emre'nin doktoru girdi. "Uyanmışsınız Emre bey.", Emre gülümseyerek doktora baktı. "Çok uyudum, sıkıcıydı." dedi. Onun bunu dalgaya vurmasına sinir olmuştum. Ölmüştü. İki kez kalbi durmuştu. Bunun şakası yapılacak bir şey değildi. Doktor Emre'nin göğüsünü açıp dikişini kontrol etti. "Eylül hanım, hadi biz çıkalım Emre bey dinlensin." dedi. Çıkmak istemiyordum. Neden sürekli beni çıkartıyorlardı ki. Emre gözleriyle beni onaylayıp gülümsedi. Doktorla birlikte odadan çıktık.
Kapıdaki Ayşe annem hemen yanıma gelip konuştu, "Nasıl kızım? İyi mi?", "Çok iyi Ayşe anneciğim. Espiri bile yapıyor." dedim gülümseyerek. Ayşe anne biraz olsun rahatlamış, Sinan babamın yanına oturmuştu. Annem yanıma gelip beni kenara çekti. "Söyledin mi?", kastettiği şeyi anladığımda kaşlarımı çatıp konuştum, "Hayır. Sen de söylemeyeceksin. Emre bilmeyecek." dedim. Annem üzgün suratıyla bana bakıyordu, "Anne ben çocuk falan doğuramam. Oğlum kayıp, Zeynep kaçtı. Ne olacağımız belli değil." doğruydu. Çocuk için hiçte zamanı değildi. En yakın zamanda kürtaj olacaktım. Annemin arkasındaki Emir'e baktım. Telefonda telaşla konuşuyor, sağ sola doğru tur atıyordu. Bir şeyler karıştırıyordu, anlamıştım. Annem daha fazla bir şey söylemeden, Ayşe annenin yanına geçip oturdu. Kimse bana bir şey söyleyemezdi. Ne yaşadığımı bir ben bir de Allah biliyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/198749108-288-k403938.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EKİM | Henry Cavill
Romance+18 ... Direksiyondaki sağ elimi arkadaki çantama doğru uzattım. İçerisindeki telefona ulaşan parmaklarım zaferle telefonumu kavramışlardı. Başarmıştım. Çantadan elimi çıkarıp üzerindeki arayan kişinin ismine baktım. ''EMRE'' yazıyordu. İşte ne oldu...