🦋💬—
Mina'nın doğum günü Chanyeol'ün geniş evindeydi ve beni de düşünerek evi insanla doldurmamışlardı. Mina gelenleri karşılaşıp onlarla vakit geçirirken biz de Samuel ile herkesi görebileceğimiz amerikan mutfağının tezgahında yerimizi almıştık ve içiyorduk.
Gelen geçen hakkında konuşup onları baştan sona kıyafetleriyle beraber inceleyip kendi aramızda puanlıyorduk. Tamam bunu yapması gerçekten Samuel ile çok eğlenceliydi.
Gözlerim görmek istediği kişiyi ya kalp sağlığım için görmek istemiyordu ya da Jungkook gerçekten burada değildi.
"Jungkook'u arıyorsun değil mi?" Samuel yavaşça mırıldandığında başımı sallamıştım. Artık arkadaşlarıma karşı duygularımı daha açık bir şekilde ifade ettiğimi düşünüyordum. Derin bir nefes alıp şişemi dikerek bitirmiştim.
"Ben," dedim aniden hıçkırıp elimle ağzımı kapatırken. "Berbat hissediyorum."
"Berbat hissediyorsun çünkü sen," dedi hafifçe gülüp kolunu bana atarak. "Aşık olmuşsun."
"Samuel ben böyle hissetmek istemiyorum."
"Hissetmek istemiyorsan Jungkook'un yanında olmalısın. Eminim o da hissetmek istemiyordur." Tezgahta duran telefonumu bana doğru iteklediğinde başıyla da gösterdi.
"Hadi mesaj at." Telefonumu kavrarken ekranımı açtım. "Kaybedeceğin hiçbir şey yok."
jungbertha: arkadaş olmak ikimizin de seçimiydi ama
jungbertha: senden hoşlanmak tamamen kontrolüm dışındaydı jungkookMesajı yazıp yolladığımda telefonumu tezgahın üzerine bırakıp etrafa bakmaya devam ettim. Samuel önüme yeni bir şişe koyarken ona teşekkür etmiştim. Sürekli telefonumu kontrol ederken hiçbir geri dönüşün olmayışına biraz üzülmüştüm.
"Ne yazdın?" Samuel merakla dibime sokulurken telefonumun kilidini açıp Samuel'e uzattım. Taburen zıplarken ayaklandım ve elbisemi düzelttim. "Nereye gidiyorsun?"
"Jungkook'u bulacağım." Beni onaylarken yanından ayrıldım. Yoongi'nin yanına doğru adımlayıp elimi hafifçe koluna dokundurduğumda dikkatini çekebilmiştim.
"Bertha? Merhaba," dedi soğuk görüntüsüne rağmen gülümseyerek.
"Merhaba," dedim elimi çekerek. "Bir şey sorabilir miyim?" dedim yavaşça. Beni başıyla onaylarken gözlerim Yoongi dışında her yerde gezinmişti.
"Jungkook nerede?" dedim utanarak.
"Ah," dedi eli ensesine giderken. "Jungkook evde ve Bertha," dedi biraz lafını uzatarak. "O son zamanlarda pek iyi durumda değil." Derin bir nefes aldığımda göğsümün sıkıştığını hissetmiştim. Bunun tek sorumlusu bendim.
"Tamam," dedim başımı sallayıp hafifçe gülümseyerek. "Teşekkür ederim." Yanından ayrılırken Samuel'in yanına dönmüştüm.
"Ben gidiyorum Samuel," dedim telefonumu alırken. Jungkook'u görmem gerektiğini hissediyordum ve bugün tamamen kalbimin sesini dinleyerek hareket edecektim.
"Ne? Hayır gidemezsin." Kolumdan tuttuğunda Chanyeol'ün odasına doğru Samuel'le beraber ilerliyordum. Ceketimi alırken odadan geri çıktım.
"Ne demek gidemem?" Yoongi'nin yanından geçerken hafifçe ona gülümsedim.
"Gidersen Mina seni öldürür ve beni burada yalnız bırakamazsın. Biraz daha duralım ve beraber gidelim." Olumsuzca başımı sallamıştım.
"Hayır asıl gitmezsem öldürür." Ceketimi giyip Samuel'in yanağından öptüm. "Bana şans dile."
"Her şeyi yoluna koyacağını biliyorum Bet, iyi şanslar."
🌻——
Taksiden indiğimde sessiz sokakta sadece topuklularımın çıkardığı ses yankılanıyordu. Derin bir nefes alıp evlerinin önüne geldiğimde kapının zilini çoktan çalmıştım. Sabırsızca beklemeye başlarken kapının ardından ayak seslerini çok net duyabilmiştim. Alt dudağıma dişlerimle işkence ederken kapı yavaşça açıldı ve kalbim hızlıca çarptı.
Jungkook dağınık saçlarıyla görüş alanıma girdiğinde beni beklemediği açıkça ortadaydı. İlk önce baştan aşağıya beni süzdükten sonra gözlerini yüzüme sabitledi.
"İçeriye geçebilir miyim?" dedim sakince mırıldanırken sadece başını sallamış kapıyı genişçe açmıştı. İçeriye geçerken derin bir nefes aldım.
Jungkook arkamdan yavaşça adımlarken ellerini eşofmanının cebine sokuşturmuştu. Kalbim deli gibi çarparken nereden başlayacağıma dair hiçbir fikrim yoktu. Parmaklarımla oynarken yutkundum ve ateş bastığı için ceketimi çıkartıp kenara koydum.
"Jungkook," dedim cesaretimi toplayarak. "Kalbim sıkışıyor." Sesim acı çeker gibi çıktığında her an ağlayacakmış gibi hissetmiştim.
"O soğuk tavrın var ya Bertha," dedi bana birkaç adım atarak.
"O tavrının hayatındaki herkesle bağlantısını kesmesine neden izin veriyorsun? Geçmişinin üzerini neden kapatamıyorsun? Neden herkesi aynı görüyorsun? Neden kalbinin taşlaşmasına neden olup çiçeklerini solduruyorsun? Neden?" dedi sesi sonlara doğru hafifçe yükselirken.
"Eğer sen benim karşıma çıkmasaydın ben yine dediğin gibi taşlaşmış kalbimle ve solan çiçeklerimle yaşamaya devam edecektim ama hayır," dedim ona doğru birkaç adım atarak.
"Jungkook sen bana duygusuz bir insan olmadığımın, bir ruhumun olduğunun farkına vardırdın. Daha fazla bu kalbimin ağırlığıyla devam edemiyorum ben." Gözlerim dolduğunda derin bir nefes aldım.
"Ben bunun nasıl üstesinden geleceğimi bilmiyorum, Jungkook seni aklımdan çıkartamıyorum, karnıma kramplar giriyor, kalbim sıkışıyor. Geçer diyorum ve yine seni görmezden geliyorum ama artık yapamıyorum çünkü geçmiyor." Yanaklarım da ıslaklık hissettiğimde Jungkook derin bir nefes alıp bakışlarını benden ayırdı.
"Bertha," dedi nefesini dışarıya vererek. "Aklım fikrim sende, senin bana ne zaman geleceğin de, seni ne zaman göreceğim de, beni görür görmez ne diyeceğin de. Ama sen gözlerini ve kalbini bana o kadar kapatmıştın ki senin için son çırpınışımı göremedin bile. Beni elinin tersiyle ittin be güzelim."
"Korktum." Sesim fısıltı halinde çıktığında konuşmaya devam ettim. "İlk tanıştığımızda senden hoşlanmaktan korkmuştum şimdiyse aşık olmaktan. Jungkook lütfen," gözyaşlarımı silerken benimle göz teması kurmamakta kararlıydı.
"Git Bertha," dedi sakince. "Her zaman yaptığın en iyi şeyi yap ve git lütfen."
Bir süre sustum.
"Bu sefer değil, gitmeyeceğim."
"Şimdi gitmezsen, yarın gideceksin. Yarın gitmezsen diğer gün gideceksin. Sen her zaman bunu yapmaya devam edeceksin ve ben kalbimin çatlama sesini duymaya devam edeceğim. O yüzden şimdi sessizce git çünkü gerçekten artık seni görmek istemiyorum."
Dudaklarımı dişlerken başım istemsizce önüme düşmüştü. Derin bir nefes alırken çantamı aldım ve sessizce yanından geçerken kapıya ilerledim. Gözlerim şu an tıkanmış bir hortum gibiydi. Ama biliyordum ki evden çıktığım an o tıkanıklık gidecekti. Kapıyı açtığımda çoktan ağlamaya başlamıştım. Ardımdan yavaşça kapatırken bir elim yüzüme gitmişti.
"Bertha?" dedi tanıdık bir ses sakince. Sesin geldiği yöne döndüğümde Yoongi ve Samuel'i görmüştüm. "Ağlıyor musun sen ne oldu?" Samuel endişeyle bana doğru gelirken ağlamam şiddetlenmişti. Kollarımı ona dolarken beni sıkıca kavramıştı. Gözyaşlarım omuzuna akarken artık kendimi serbest bırakmıştım. Ağlamaktan utanan ben şu an utanmıyordum.
"Samuel bu hisler benim için çok fazla," dedim anlaşılır bir şekilde. "Lütfen," dedim ondan geri çekilip elimi kalbime götürürken. "Bana ne yapacağımı söyle." Samuel sessiz kalkmıştı ve beni ilk defa bu şekilde ağlayarak gören arkadaşım şaşkındı. Çantamı elimden alırken beni kolumdan tutup eve götürmek için hareketlenmişti.
O gün sabaha kadar Samuel'in omzunda ağlarken o da benimle beraber ağlamıştı. Ve bundan sonrasında ise ne yapacağıma dair hiçbir fikrim yoktu.
—
🪷
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎆; dazzling
Fanfiction"Bertha," dedi nefesini dışarıya vererek. "Aklım fikrim sende, senin bana ne zaman geleceğin de, seni ne zaman göreceğim de, beni görür görmez ne diyeceğin de. Ama sen gözlerini ve kalbini bana o kadar kapatmıştın ki senin için son çırpınışımı görem...