—"Ne giyeceğim ki?" dedim dolabıma bakarken. Gerçek bir randevuya sevdiğim birisiyle çıkacaksam nasıl hazırlanmam gerekiyordu ki?
"Ya! Elbise mi giysem?" Arkadaşlarıma çığırdığımda dolabımdan birkaç elbise çıkarıp yatağımın üstüne attım. Odamın kapısında ilk önce Mina, ardından da Samuel kapıya yaslandığında, Chanyeol uzun boyuyla arkalarında durmuştu.
"Söylüyorum," dedi Samuel elindeki cips paketine elini sokarak. "Mini bir elbise ve at kuyruğu saç." Mina olumsuzca başını sallarken homurdanmıştı.
"Hayır ya hayır artık onlar çok klişe."
"Her şey klişe değil mi zaten bebeğim? Klişe olsa bile hoşlandığımız şeyler hep klişeden ibaret." Chanyeol konuştuktan sonra hepimiz ona bakmıştık. "Ne?" dedi Samuel'in elindeki cips paketine hafifçe vururken. "Çekilin şurdan bakayım." Mina ve Samuel'in arasından kollarını uzattığında iki yanına doğru açarak memnuniyetle gülmüştü.
"Mini bir elbise olmaz," dedi mırıldanarak. "Jungkook'un araba kullanırken dikkatini dağıtabilirsin ve bu da kazaya neden olur." Mina göz devirdiğinde Chanyeol dolabımı kurcalamaya devam etmişti. "Hem nereye de gideceğini bilmiyorsun." Yatağımın üzerine oturarak ona baktım.
"Chanyeol," dedim sağ elimi kaldırıp devam etmesini işaret ettim.
"Jungkook'u en iyi ben tanıdığımı söylememe gerek bile yok. O yüzden seçimlerime güven." Göz kırpıp tekrar dolabıma döndüğünde birkaç tane elbise çıkardı.
"Siyah olan," Samuel ve Mina aynı anda konuştuklarında birbirlerine bakıp ağızlarını o şeklinde açtılar ve yumruklarını tokuşturdular. Chanyeol de bana siyah elbiseyi uzatarak gülümsedi.
"Kesinlikle bu," dedi ardından ve odamda göz gezdirdi. "Makyaj malzemelerin nerede?"
"Ne? Makyajını falan mı sen yönlendireceksin? Chanyeol hayatım buna göz yumamam."
"Ne var? Renk uyumuna bakacağım ve hoşuma gidiyor. Dizilerde falan görüyorum ve sana karışamayacağıma göre geriye sadece Bertha kalıyor." Nefes almadan konuşup tekrar bana döndüğünde gamzelerini çıkartarak gülümsedi. "Ayrıca saçlarını da düzleştir."
"Tamam," dedim sakince ve oturduğum yerden kalktım. Eve gelir gelmez banyoya girmiştim ve saçlarımı falan güzelce temizlemiştim. "E hadi çıkın." Gözlerimle odanın kapısını göstermiştim.
"Ha doğru." , "Evet çıkalım." , "Çıkalım."
Hepsi bir ağızdan konuşurken gülümsemiştim. Odamın kapısını kapattığımda kıyafetlerimi çıkartıp elbiseyi giymiştim. Sağa ve sola sürekli dönüp durarak aynadan kendimi incelemeyi bırakamamıştım. Tamam kesinlikle doğruyu söylüyordum ki elbise üstüme tam oturmuştu ve yakışmıştı. Bu elbiseyi Martha'dan aşırdığım için günün en şanslı insanı olabilirdim.
Düzleştiricinin fişini takıp ısınmasını beklerken Mina'ya seslenmiştim. Birkaç saniye sonra odaya geldiğinde dudakları beğeniyle aralanmıştı.
"Oha! Ya buraya gelin de Bertha'ya bakın!" İçeriye doğru bağırdığında güldüm.
"Çok güzel olmuş!" , "Kesinlikle mükemmel." Başparmakları havadayken gülümsedim.
"Fotoğraf çekip Martha'ya atayım da delirsin." Sinsice konuştuğumda gözlerimi kısmıştım.
"Fotoğrafı hazırlandıktan sonra atarsın, buraya otur da saçlarını düzleştireyim." Mina çalışma masamın sandalyesine vurduğunda onu ikiletmeden önüne oturdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎆; dazzling
Fanfiction"Bertha," dedi nefesini dışarıya vererek. "Aklım fikrim sende, senin bana ne zaman geleceğin de, seni ne zaman göreceğim de, beni görür görmez ne diyeceğin de. Ama sen gözlerini ve kalbini bana o kadar kapatmıştın ki senin için son çırpınışımı görem...