annemin sürekli bana kullanıp durduğu cümleyi buraya bırakıyorum "kalbini buzluktan çıkarıp, çiçeklerini sulamanın ve kelebeklerinin uçuşmasının vakti artık gelmedi mi?"
🦋🌻💗
—
jeonjungkook; 🌒
+737,626 ♥️ , +24,838 💬
"Yeter artık," dedi Mina'nın sesini duyduğum an önümdeki telefonumu hızlıca kavradı.
"Sadece anasayfamda dolaşıyordum." Sakince mırıldanırken ona doğru başımı kaldırmıştım.
"Tam bir haftadır şiş ve çökmüş gözlerle dolaşıyorsun ve Bertha," dedi hızlıca nefes alırken. "Artık toparlanmanın zamanı geldi." Telefonumun ekranını kilitleyerek bana doğru uzattığında Samuel de onu onaylarcasına başını sallamıştı.
"Hadi bize birer tane kahve alıp gel." Sessizce yerimden kalkarken cüzdanımı yanıma aldım.
Kahve otomatına ilerlerken sıraya girmiştim. Cüzdanımdan bozuk paralarımı çıkartırken sıra bana gelmişti. Karton bardakları yerleştirirken derin bir nefes almıştım. Cüzdanımı koltuğumun altına sıkıştırırken bardakları almak için elimi uzattığımda aniden devirmiştim.
Tanrım! Elimin yanmasına mı üzülecektim yoksa daha yeni aldığım cüzdanımın yere dökülen kahvenin üzerine düşüşüne mi üzülecektim. Zaten cüzdanım düşmesin diye sıkıca koltuk altıma sıkıştırıp kahveleri devirmiştim. Parmaklarımın kızarıklığını fark ettiğimde acıyla beraber yüzümü buruşturmuştum.
"Her yeri mahvettin! Ah çoktan üzerime sıçramış bile." Kulağımın dibinde yüksek sesli konuşan çocuğa gözlerimi çevirdim. Sesi son derece tırmalayıcıydı ve aniden başımın ağrımasana neden olacak bir sesti.
"Göster," dedim tersçe konuşarak. "Nereye sıçradı?" Dudaklarını birbirine bastırdığında sessiz kalmıştı. Asıl benim üzerime sıçramıştı ve o çocuğun yalan söylediği her halinden anlaşılıyordu.
"Bana laf atacağına şurayı temizle." İşaret parmağıyla yeri gösterdiğinde derince bir nefes aldım.
"Konuşup durma," diye tısladım. "Böyle bırakıp gidecek halim yok ya."
"Konuşup durma mı? Ne diyorsun sen?" Karşıma geçtiğinde gözlerimi ona diktim. Tüm sinirimi karşımda duran çocuktan her an çıkartabilecek kadar hazır hissediyordum kendimi. Benden tahminen bir ya da iki yaş büyük olan çocuğu baştan aşağıya süzdüm.
"Çekil şurdan," dedim otomatın yanındaki ruloyu kavrayarak. Hala daha dikilmeye devam ederken. "Bak," dedim sakince konuşurken, yüzüne saçma bir gülümseme yerleştirmişti. Benimle uğraşmak için hazır görünüyordu ama pişman olacaktı haberi yoktu.
"Çeksene," dedi alayla gülerken. Saçlarımı geriye atarken onu iteklemek için elimi kaldırdığımda omuzumun üstünden başka bir el uzandığında, karşımdaki çocuğu rahatça iteklemiş geriye sendelemesini sağlamıştı.
Dövmeli elin sahibini anında tanıdığımda yüzüne bakmak için can atıyordum. Jungkook yanımdan geçip giderken çocuğun yanına ilerlemiş duyamayacağım bir şekilde ona bir şeyler mırıldanmıştı ve arkasına bile bakmadan yürüyüp gitmişti. Arkasından bakmayı kesip, döktüğüm yeri temizledikten sonra otomata tekrar bozuk para atıp bu sefer dikkatli bir şekilde bardakları kavradım ve masaya döndüm.
"Jungkook'u gördükten sonra müdahele etmek için kalkmadık." Mina kahvesini kavrarken yavaşça mırıldanmıştı. Oturduktan sonra parmaklarımı havaya kaldırırken acısını şu an hissetmiştim.
"Revire gidelim hadi," dedi Samuel yerinden kalkıp beni de çekiştirirken. Olumsuzca başımı sallarken bu sefer gerçekten güç uygulamış, beni anında ayağa kaldırmıştı. Sessiz kalarak ona ayak uydurmuştum.
Hemşire parmaklarıma soğutucu uyguladıktan sonra bolca yanık kremi sürmüştü ve okulun bahçesine çıkıp kendimizi çimenlerin üzerine atmıştık. Derin bir nefes alıp başımı gökyüzüne kaldırarak boğazıma oturan yumruyu yutkunarak gidermeye çalışmıştım. Hafiften gözlerim dolarken tekrar yutkundum ve bu sefer bir damla yaşın boynuma doğru yavaşça süzüldüğünü hissetmiştim.
"Bertha?" dedi Mina yavaşça parmağını yanağıma getirip ıslaklığı silerken.
"Parmaklarım acıyor," dedim sakince konuşup tebessüm ederek. "Çok acıyor." Mina dudaklarını birbirine bastırmış, bir kolunu boynuma dolarken beni kendisine çekmişti.
"Biliyorum," diye mırıldandı. "Çok iyi biliyorum."
LEE MINA
"Bak," dedim Yoongi'nin yanına sokulurken. "En yakın arkadaşım ilk defa aşık oldu ve bu duygularla ilk defa tanışıyor."
"Jungkook'ta iyi değil," derken ellerimi birbirine vurdum.
"Onları ateşleyelim Yoongi lütfen. Bunu sadece ben, Samuel, sen ve sizin çocuklar yapabilir. Martha bile onu ağlarken görmediğini söylüyor ve ben bunu en kötü haliyle görmeye devam ediyorum."
"Ne yapacağız ki Mina?" diye düşünceli bir şekilde konuştu. "Jungkook evden dışarıya doğru düzgün çıkmıyor ve okulda da Bertha'yı görmemek için ekstra çaba gösteriyor. Jin hyung bile onunla konuşamıyor. Bertha'yı gördüğü zaman uzun uzun ona bakıp iç geçiriyor ve onların bu halde olmalarının sebebi Bertha."
"Çünkü ne yapacağını bile bilmiyor ve korkuyor. Siz hakkınızda konuşulanları duyuyor musunuz ki? Bunu sadece Bertha'nın üzerine yıkamazsın." Yoongi'yi hafifçe terslediğimde bana gülmüştü.
"Tamam, haklısın. Bertha'nın o gece gözlerindeki çaresizliği görebilmiştim."
"Bertha'yla çok benziyorsunuz Yoongi. Onu en iyi senin anlayabileceğini düşünüyorum." Gözlerimi ileride tek başına oturmuş elindeki ders kitabını ilgisizce çeviren en yakın arkadaşıma diktim.
"Bertha beni öldürecek ama bir şeyler yapmalıyız."
"İçinde her zaman pis bir şeytan yatıyor." Yoongi'ye yumruğumu uzattığımda hafifçe vurmuştu ve bu yolda yalnız olmadığım için şu an keyiflenmiştim.
"Yani," dedim hafifçe gülümseyerek. "Çok fazla bir şey yapamam ama onu takılmaya ikna edebilirim ve buluşmaya gitmem. Sen de Jungkook'u ayartırsan ikisi aynı mekan da karşılaşırlar."
"Zaten Bertha'yı yalnız gören Jungkook onu asla öyle bir mekanda yalnız bırakmaz," dedi Yoongi keyifle. "Bertha'ya göre uygun bir yer biliyorum, sana adresi mesaj atarım."
"Anlaştık," dedim yumruklarımızı tekrar tokuşturarak.
—
💜
ŞİMDİ OKUDUĞUN
🎆; dazzling
Fanfiction"Bertha," dedi nefesini dışarıya vererek. "Aklım fikrim sende, senin bana ne zaman geleceğin de, seni ne zaman göreceğim de, beni görür görmez ne diyeceğin de. Ama sen gözlerini ve kalbini bana o kadar kapatmıştın ki senin için son çırpınışımı görem...