First Meeting

1.4K 139 120
                                    






Min Ji: Yoongi'nin annesi
Jae-sok: Yoongi'nin babası



Min Ji gerginlikle adımlarını hızlandırırken sıkıca tuttuğu çantasının kolunu her an koparabilecek gibi hissetmesine rağmen bırakmaya niyetli değildi. Dudakları zaten kanamak üzereydi ki önüne geldiği restoran bir anlığına gözlerinin kararmasına neden olmuştu. [Y/N: ölmüyor arkadaşlar aşırı stresten göz kararması olabiliyor]

8 yıldır görmediği, hatta terk ettiği ve şu an kendisinden nefret eden adamı görmek üzereydi. Hem de öylesine bir nedenle değil, oğlunun velayetini almak istediğini söylemek için.

Yoongi'nin velayetini almak istemediğinden değil de... sekiz yıl... bu Jae-sok'a çok büyük bir haksızlıktı. Yoongi istemese böyle bir şey yapmayı aklının ucundan bile geçirmezdi ama...

Restoranın duvarına tutunup görüşünün düzelmesini beklerken kendine sakin olmayı tembihlemeyi de unutmuyordu. Jae-sok'un çoktan içeride olduğuna emindi bu yüzden daha fazla beklemedi ve otomatik kapıya doğru yürüyüp içeri girdi. Girişteki adama isim vererek kendisine masaya kadar eşlik etmesine izin verdi ki Jae-sok'la göz göze gelene kadar sakin olan kalbini şimdi zapt etmesi imkansız bir hal almıştı.

Adam yanlarından gitmişti bile. Jae-sok ise Min Ji'ye sadece bakıyordu. Hiç bir duygu barındırmayan bakışlarıyla gözlerine bakıyor ve hala ayakta dikilen kadının oturmasını bekliyordu.

Ama Min Ji kımıldamadan masanın dibinde beklemeye devam ediyordu. Kalbinin atışı kulaklarında yankılanıyor, gözlerindeki hüzünü Jae-sok'un fark etmesini umursamıyordu.

"Otursana."

Ve oturdu. Ama o söylediği için değil, yıllardır duymadığı sesin kulaklarına ulaşmasıyla bacaklarında daha fazla ayakta durabilecek güç hissetmediği için.

"Ne yersin?"

Jae-sok'un böyle rahat tavırları onu daha da üzüyordu. Min Ji şimdi ağzını açıp tek kelime etmeye kalksa ağlamaya başlayacağından emindi ama belli ki Jae-sok'un bunca yıllık nefreti ona olan aşkını yok etmişti. Jae-sok elindeki menüyü karıştırmaya devam ederken Min Ji ona bakmayı sürdürüyordu. Dolan gözlerini kırpıştırıp bu işi daha fazla uzatmama umuduyla boğazını temizledi ve sesinin çatlamayacağını umarak "Aç değilim." dedi. Ne kadar sesi çatlamamış olsa da neredeyse içinden konuştuğunu sanacak kadar sessiz çıkmıştı.

Jae-sok başını menüden kaldırıp kendisiyle göz göze geldiğinde derince yutkundu. Jae-sok'ta elindeki menüyü masanın kenarına bırakıp "Bir şey içer misin?" diye sorduğunda kuruyan boğazına karşılık "Su." dedi sadece.

Jae-sok eliyle garsona işaret yapıp yanlarına geldiğinde "Su ve kırmızı şarap istiyoruz." demişti.

Garson gelene kadar tek kelime daha etmezlerken Jae-sok şarabından yavaş yavaş yudumlamaya başlamış ve Min Ji'de suyu neredeyse bitirene kadar içmişti.

Jae-sok karşısındaki kadının daha fazla su içmeyeceğinden emin olduğunda "Pekala." dedi. "Ne konuşmak istiyorsun benimle?"

Min Ji gerçekten her şeyin hemencecik olup bitmesini istiyordu. Derdini söyleyip masadan kalkmak ve oteline dönüp saatlerce küvetten çıkmamak istiyordu.

"Öncelikle... senin için bir şey ifade etmeyeceğini bilsem de özür dilerim." diyerek başladı cümlesine. Konuşurken Jae-sok'un gözlerine bakmaya devam ediyor ufacıkta olsa bir duygu belirtisi görmeyi umuyordu.

Ama hiç bir şey değişmedi ve derin bir nefes alıp konuşacakken ortamda Jae-sok'un telefonunun mesaj sesi yankılandı. Jae-sok telefonuna göz ucuyla bile bakmaya tenezzül etmediğinden hızlıca "Yoongi'nin velayetini almak istiyorum." dedi.

Wanjeonhan (완전한) ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin