10: Tears

2.6K 417 665
                                    

Harry Louis'yi kanlar içinde, bitkin bir halde gördüğünde neye uğradığını şaşırdı. Bu yüzden onun seni çok özledim demesi hakkında bile düşünmedi. Hemen koluna girdi, onu sıkıca tutarak içeriye aldı. "Bu hal ne, iyi misin? Ne oldu?"

"Önemli bir şey yok." dedi Louis. Konuşması normaldi, bu sefer sarhoş değil gibiydi. Harry onu salona kadar götürdü, koltuğa oturttu. "Burada bekle, yüzün için bir şeyler getireceğim."

"Tamam."

Louis başını arkaya yaslayarak rahatlamaya çalışırken Harry hemen mutfağa gitti, duvara monteli olan ufak yardım dolabını açıp içinden gazlı bez, yara bandı ve flaster bant çıkardı. Gördüğü kadarıyla yara temizlemek için kullanabileceği antiseptik kalmamıştı. Bunun yerine ufak bir kaba su doldurdu, buzluktan buz torbası çıkardı ve her şeyi bir tepsiye koyarak hızlıca salona döndü.

"Uzansana," dedi koltuğun önüne çökerken. Elindeki tepsiyi sehpaya koydu.

Bu sırada Louis de koltuğa boylu boyunca yattı. "Önce uyumuşsundur diye düşündüm, sonra salonun ışığını gördüm."

Harry "Marvin uyudu." dedi ama kendisinin de uyumak üzere olduğundan bahsetmedi. Gazlı bez paketini açtı, içinden birini çıkarıp Louis'nin yüzündeki kanı silmeye başladı. "Nasıl oldu bu?"

"Bar kavgası. Detayları yarın haberden öğreniriz." dedi alayla. Sonra şaka yapacak durumda olmadığını hissederek ciddileşti. "Biri beni kızdırdı, karşılıklı atışmaya başladık ve sonra yumruklar devreye girdi. Fotoğraflarımız da çekildi, yarın yeni skandalım gündeme düşer."

"Acıyor mu?" diye sordu Harry elindeki bezi tepsinin kenarına bırakırken. Yeni bir bez parçası aldı, suya batırarak ıslattı ve kaşının üstündeki yaraya hafifçe bastırarak temizlemeye başladı. "Canını yakarsam haber ver."

"Yakmazsın." dedi Louis ona gözlerini bile kırpmadan bakarak. Pijama takımıyla çok sevimliydi, saçları biraz dağılmıştı ama kıvırcıklığını kaybetmemişti. "Bu saate geldiğim için özür dilerim. Ben bir şekilde kendimi senin kapında buluyorum. Rahatsız ettiğimi biliyorum ama senin yanına gelmek istiyorum."

Harry "Rahatsız etmiyorsun." diye karşılık verdi. Temizlediği yaranın üstünü bir bezle kapattı, flasterle yapıştırdı. Kirlenen bezin yerine yenisini aldı, bu sefer de dudağının altındaki yarayı sildi. Oraya ufak bir yara bandı yapıştırması yeterliydi. Yanağındaki küçük çiziğe de bir yara bandı yapıştırdı.

Buz torbasını aldı; Louis'nin elmacık kemiğinin üst kısmına, kızarmış yere hafifçe değdirdi. Louis soğuktan irkilip geri çekilmeye çalıştı ama Harry ona izin vermedi, buzu kızaran bölgeye tuttu. "Yüzünde o kadar çok kan görünce daha kötü olduğunu sanmıştım. Neyse ki iyi görünüyor."

Louis cevap vermedi, sadece onun yüzüne baktı. Santim santim inceledi, neredeyse nefes bile almadı. Çok güzel göründüğünü söylese saygısızlık etmiş olur muydu?

"Günlerdir evde yoksun, başına bir şey geldiğini düşündüm." dedi Harry onun sessiz kaldığını görünce. Yüzünün dinlenmesi için buzu oradan geri çekti, bu sefer çenesindeki kızarıklığa doğru tuttu.

"Yokluğumu fark ettin mi?"

"Ettim."

"Otelde kalıyordum. Ajans şirketim bu aralar yaptıklarımdan dolayı üstüme fazla geliyordu ve beni bulamayacakları bir yere kaçtım. Buraya geri gelmeyecektim aslında, ama seni görmek istedim."

Harry "Seni anlıyorum Louis," dedi. "Üzerinde çok baskı var. Yalnız ve çaresiz hissediyorsun. İnsanlara karşı öfkelisin, bu öfke de seni etrafa saldırmaya itiyor. Ama bu doğru değil, bunu yapma ne olur... Acıyla böyle başa çıkamazsın. Kendine zarar vererek olmaz."

Louis "Peki sen?" diye sordu. "Sen de yalnızsın, sen de üzgünsün, senin de üzerinde bir baskı var. Benim gibi saldırganlaşmamışsın, evet. Ama sen de kendini içe kapatarak insanlardan kaçıyorsun, bu da doğru değil."

Harry buna cevap vermedi, onun haklı olduğunu kabul ediyordu. Sosyallikten kaçarak bir yere varamayacağının farkındaydı ama bu onun savunma mekanizması olmuş haldeydi.

Louis elini sehpaya uzattı, Harry'nin Robert ile olan fotoğrafını eline aldı. "Onu çok mu seviyordun?" diye sordu. "İnternetten ikinizin fotoğraflarına baktım. Robert'ın yanındaki Harry farklı. Daha neşeli ve yaşam dolu. Sen ise kayıp gibisin."

Harry'nin gözleri dolmaya başladı. Duyduğu cümlelerle bile canı hemen yanıyordu, aşırı hassastı. Louis onun elini tutarak buz torbasını yüzünden uzaklaştırdı, yere bıraktı. Sonra da elinin tersiyle Harry'nin yüzündeki gözyaşlarını sildi. "Böyle sevilmek isterdim."

Odada kısa süreli bir sessizlik oluştu. Harry tek kelime etmeden yere bakıyordu, gözleri ise sürekli doluyor, belirli bir noktadan sonra gözyaşları daha fazla tutunamayıp akıyordu.

"Bu şekilde sevilmeyi çok isterdim." diye tekrarladı Louis. Yattığı yerden kalktı, Harry'nin yanına yere oturdu. "O kadar güzel, o kadar iyileştirici bir sevgin var ki... Birazına bile sahip olmak için her şeyi yapardım. Her şeyi."

Harry başını ona çevirdi, ıslak yeşil gözleriyle onun yüzüne baktı. Sessizce gözyaşı döküyordu ama burnu ve gözleri sanki hüngür hüngür ağlıyormuş gibi anında kızarmıştı.

Louis onu kendine doğru çekip sıkıca sarıldı. Onun başını kendi omzuna yasladı, tek elini onun saçlarının üstüne koydu. Harry bunu bekliyormuş gibi iç çekerek ağlamaya başladığındaysa Louis sadece onun saçlarını okşadı. O ana kadar hep Harry Louis'ye yardım etmişti, bu sefer Louis ona yardım etmek istiyordu.

Üstelik ona sarılarak kendisine de iyilik yapmış oluyordu. Tüm o kötü yorumlar, bar kavgaları, ajans sorunları yokmuş da sanki az önce bu salonda doğmuş gibiydi, tüm sıkıntısı dağılmıştı.

Harry sıkıca Louis'nin sırtına tutundu ve sakinleşene kadar ağladı. Neredeyse kriz geçiriyordu. İçine attığı her şey aynı anda dışa çıkmış gibiydi, ağladıkça rahatlıyordu, ağlamanın olumlu etkisini anında hissediyordu.

Kısa bir süre sonra kendisini daha iyi hissedince yavaşça kollarını ayırdı, geriye çekildi ve gözlerini tekrar yere çevirdi. Louis ise bir an bile ara vermeden onun yüzüne baktı. Üzgün ve ürkek görünüyordu. Kirpikleri tamamen ıslanmıştı. Gözlerinin çevresiyle burnu kıpkırmızı, yanaklarıysa hafif pembeydi. Yüzündeki gözyaşı izleri odadaki lambanın yansımasıyla görünebiliyordu.

Louis iki elini de onun yüzüne yerleştirdi, baş parmaklarını okşarcasına onun yanaklarında gezdirerek gözyaşlarını sildi. Sonra saçlarını kulaklarının arkasına sıkıştırıp bir kez daha uzunca baktı. Bu anıyı beynine kazımaya çalışıyordu.

Bütün ilgisiyle, doya doya onu izledikten sonra bu sefer kendisi için, tekrar sarıldı. Harry ona itiraz etmedi, hafifçe sarılışına karşılık verdi. Louis de artık gözlerinin dolmaya başladığı hissediyordu ve onun karşısında oturup hüngür ağlamak istemiyordu.

Bu yüzden kısacık bir süre sonra kollarını ondan ayırdı. "Her şey için teşekkür ederim." diye fısıldadı. Ortam uzun süredir sessiz olunca, reflekssel olarak kısık sesle konuşma gereği hissetmişti. "Ben gideyim, iyi geceler. Uykusuz kalma."

Harry ağzını açamadı, ona bir kelime bile söyleyemedi. Louis'nin ayağa kalkmasını, salondan çıkmasını öylece izledi. Sonra dış kapının kapanma sesini duydu. Gözlerini cama çevirdi. Onun sokakta yürüyüşünü, kendi evine gidişini, kapıyı açıp içeriye girişini gördü. Tüm bunları büyük bir sessizlik içinde izlerken Louis'nin gitmiş olduğunu fark etti.

Ve bu sefer, sebebini dahi bilmeden, daha da şiddetle ağlamaya başladı.

THERE YOU AREHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin