Canlı yayına saatler kala Harry'nin ben de katılacağım kararını vermesi; program yetkilileri için hiç sorun teşkil etmiyordu. Onlar alacakları reyting daha da büyüyeceği için bunu direkt kabul etmişlerdi, Louis ise Harry'nin canının daha çok sıkılacağını düşünerek biraz itiraz etmişti. Sonra Harry ona kendi gördüğü videoyu izletti, Louis eski sevgilisinin açıklamalarını görünce ondan özür diledi ve programa katılmasına daha fazla karşı çıkmadı.
Apar topar evden çıkıp arabaya bindiler ve Harry Ruth'u arayıp kısaca durumdan bahsetti. Programa katılacağı için Marvin ile ilgilenemeyecekti, çocuğu okuldan alması ve Harry dönene kadar göz kulak olması için ona ihtiyacı vardı. Ruth böyle şeyleri asla sorun etmezdi, yeğeniyle vakit geçirmeyi seviyordu. Louis ile Harry'nin ilişkisi konusunda da çok heyecanlı davranıyordu, bu yüzden konuşma sırasında Louis ile mutlaka tanışması gerektiğini binlerce kez söylemiş, akşam yemeği organize etmeye bile çalışmıştı.
O sadece Harry'nin yayına çıkması konusunda endişeliydi. Daha önce hiç röportaj vermemişti, herkes bu fırsatı kullanıp binlerce soru yöneltecekti. Louis de bu konuda biraz tedirgindi aslında fakat programa ve sunucuya güvendiği için çok da fazla karşı çıkmıyordu. Ama Harry de programa katılınca soruların odak noktası tamamen ilişkileri olacaktı, onu bu konuda uyarmayı ihmal etmemişti.
Tüm uyarılara rağmen Harry Louis ile birlikte programın yapılacağı alana gitti. Herkes tarafından ilgiyle karşılandı; görünen o ki medyanın cidden odak noktası olmuştu. Louis ile ikisi için hazırlanan odaya geçip kahve içerlerken de muhtemel sorular hakkında konuşup cevap seçeneklerini değerlendirdiler.
Canlı yayından yarım saat önce Marvin Harry'yi arayıp bol şans diledi; "Canlı yayında beni çok sevdiğini de söyle!" diyerek onu güldürdü ve Louis'ye başarılar dileğini iletti. İşin diğer boyutlarını anlamıyor ve umursamıyordu; onun için babasının televizyona çıkacak olması, önemli olan tek şeydi.
Yayın başladığında Louis ve Harry sahne arkasında isimlerinin duyurulmasını bekliyorlardı. Harry sırtını duvara yaslamış; siyah dar pantolonunun üzerine giydiği siyah işlemeli bej rengi gömleğinin alt kısımlarıyla oynuyordu. Korkmuyordu ama heyecanlıydı.
Medyayla ilk kez karşılaşmıyordu, Robert ile davetlerden davetlere, açılışlardan açılışlara giderken hep bir magazinci topluluğuna denk gelirlerdi. Robert sakin ve nazik bir şekilde gazetecilerle sohbet ederken Harry biraz geride durur, hem onu dinler hem de fotoğraflarının çekilmesine izin verirdi. Ama daha önce hiç bir canlı yayına çıkmamıştı.
"Güzel olacak." dedi Louis onun karşısına geçerken. Bir elini duvara yaslamış, Harry'ye olabildiğince yakın duruyordu. "Cevaplamak istemediğin soruda bana işaret ver. Elimi sık, koluma dokun. Ya da eğer istersen direkt 'Bunu cevaplamak istemiyorum.' de."
"Tamam, merak etme, üstesinden gelirim. Buna inanmasam yayına çıkmak istemezdim zaten."
"Rahatsız olmanı istemiyorum sadece."
"Olmam, sen yanımdasın."
Louis öne yaklaştı, onun dudaklarının üstüne kısa bir öpücük kondurdu. Etraf çok kalabalık olmasa da teknik ekipten birkaç kişi oralarda geziniyor, açıkça da onları izliyordu. Bu yüzden Harry çekingen bir şekilde gülümseyip yere baktı. Buna alıştığı pek söylenemezdi. "Canlı yayında böyle yapma bak."
"Şöyle mi?" diye sordu Louis onun dudaklarını bir kez daha öpmeden önce. "Veya şöyle mi?" Bu sefer yanağını öptü. "Aa, yoksa böyle mi?" Bir sonraki öpücük direkt boynuna geldi. "Şu da mı olmaz?" Sonuncusu da saçlarının arasındaydı işte.
Harry kıkırdadı, onun koluna hafifçe vurdu. Tam o sırada içeriden kendi isimlerinin söylendiğini duydu ve çalışanlardan biri de onlara doğru koşmaya başladı. "Bay Tomlinson, Bay Styles, sizi sahneye alabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THERE YOU ARE
FanfictionÖlen bir yakının yasını tutarak kendini her şeye kapatıp içten içe yaşlanmış bir insan ve genç yaşta ünlü olmanın verdiği ağırlıkla kendini alkole vermiş bir oyuncunun hayatları; tam kopma noktasında kesişti.