"Ben araba göndereceğim, Beatrice seni okula kadar götürecek. Beatrice'i üzme, güzelce kahvaltını yap, anlaştık mı?" dedi Harry hastane duvarına yaslanırken. Louis henüz uyanmamıştı, bu yüzden onu bırakıp eve dönemiyordu.
Marvin "Seni özledim." diye yakındı telefonun diğer ucundan. "Ne zaman döneceksin?"
"Okul çıkışında seni almaya geleceğim bebeğim, ben de seni özledim."
"Louis iyi mi?"
"Daha iyi, şimdi uyuyor. Okulda Louis hakkında konuşma, olur mu? Bir şekilde magazine düşmesin, zaten burada gazeteciler var."
"Tamam, bir şey söylemem. Beatrice Teyze beni çağırıyor, kahvaltı yapacağım. Sonra okul saatim gelene kadar televizyon izlerim."
Konuşmanın sonuna yaklaşıldığı için koridorun sonundan Louis'nin odasına doğru yürümeye başladı. "Yakından izlemek yok."
"Yok, söz. Seni çok özledim, çabuk gel, tamam mı?"
Harry odanın kapısını açarken "Tamam bebeğim, merak etme gecikmem." dedi. İçeriye girdi ve Louis'nin gözlerini açmış şaşkın şaşkın etrafa bakınıyor olduğunu gördü. "Marvle Bizzle, kapatmam lazım. İyi dersler."
"Görüşürüz Hazzle Bizzle!"
Marvin ona sesli bir öpücük atınca Harry güldü, telefonu kapatıp cebine koydu ve yatağa doğru yürüdü. "Uyanmışsın."
Louis başını salladı. Kaşları çatıktı, "Başım ağrıyor." diye mırıldandı. "Neden buradayım?"
"Alkol koması..." dedi Harry onun yanındaki koltuğa otururken. "Kendini nasıl hissediyorsun? Hemşire daha on dakika önce sana ağrı kesici serum taktı, baş ağrın birazdan geçer."
"Yıllardır uyuyormuşum gibi."
O kalkmaya çalışınca Harry "Dur," dedi. Oturduğu yerden kalktı ve onu kollarından tutarak doğrulttu. Arkasına yastık koydu, rahat oturmasını sağladı. "İstediğin bir şey var mı?"
"Yok," dedi Louis. Gözlerini karşıdaki duvara dikmişti. "Evet, bana kızmaya başlayabilirsin. Azar yemeye hazırım."
"Azarlamak istemiyorum. Ama..." Duygularını açıkça söylemek ve söylememek arasında gidip geldi. Hislerini açığa vurmak ona rahatsız edici geliyordu.
"İstediğini söyle, Harry. Bağır, kız, vur, hatta küfret. İstediğini yap."
Harry'nin istediği şey bunların hiçbiri değildi. "Seni öyle baygın görünce... Korkudan ölüyordum, Louis. 911 görüşmeleri, ambulans yolculukları, hastane prosedürleri... Hayatımın en korkunç ve en kötü anılarını tekrar yaşadım. Sana bağırmak ya da vurmak istemiyorum. İstediğim tek şey bunu bana ve kendine bir daha yaşatmaman."
Louis sessiz kaldı. Duyduğu çoğu hakaretten daha ağır bir cümle yemişti: Hayatımın en korkunç ve en kötü anılarını tekrar yaşadım. Onu cidden üzdüğünü ve hayal kırıklığına uğrattığını biliyordu; herkese yaptığı gibi...
"Neden bunu yapıyorsun?" diye sordu Harry yataktaki ufak boşluğa otururken. "Neden düzgün beslenmiyorsun, alkol komasına girecek kadar içiyorsun? Bana beni öldürüyorlar dedin, ama sen kendini öldürüyorsun."
"Bilmiyorum."
"Kendini çok mu karanlıkta hissediyorsun, bu yüzden mi? Sarhoş olduğunda bilincini kaybettiğin için hayatın yükünden kaçtığına mı inanıyorsun? Bu kaçışlarının ertesi günü sırtına daha da çok yük aldığının farkında mısın?"
Harry tanıştıkları günden beri ilk defa onunla bu kadar ciddi ve uzun bir konuşma geçiriyordu. Cümleleri her seferinde tam hedefi vuruyordu ve Louis'yi Louis'den daha iyi tanıyormuş gibi tespit yapıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THERE YOU ARE
FanfictionÖlen bir yakının yasını tutarak kendini her şeye kapatıp içten içe yaşlanmış bir insan ve genç yaşta ünlü olmanın verdiği ağırlıkla kendini alkole vermiş bir oyuncunun hayatları; tam kopma noktasında kesişti.