Louis ve Harry telefonda tartışmalarından sonraki gün birbirleriyle hiç konuşmadılar. Harry bu bir günü -oğluyla ilgilenmek ve günlük işleri halletmekten arta kalan kadarını- düşünmeye harcadı. Louis ile ilişkisinin başını düşündü. Onun ne kadar hırpalanmış bir insan olduğunu, sevgiye muhtaçlığını, sessiz yardım çığlıklarını... Başından beri, Louis'yi üzgün veya durgun gördüğü her an kalbi sızlıyordu. Farkındaydı, aslında en başından beri seviyordu.
Ama sonra aklına Louis'nin sarhoş olduğu, komaya girdiği, kendini öldürecek kadar içtiği günler geldi ve içini farklı bir his kapladı. Korkuyordu, üzülüyordu. Şimdi bir de onu o kadar seviyordu ki; tüm bu duygular ona öfke olarak yansıyordu. Louis'nin ambulansa kaldırıldığını gördüğü gün onunla arkadaş bile değillerdi mesela, veya Louis feci dayak yedikten sonra kanlar içinde Harry'nin kapısına geldiğinde aralarında bir şey yoktu... Ama onun başına gelen en ufak şey Harry'yi öyle korkutuyor öyle üzüyordu ki, birbirlerine karşı ne hissettiklerini bilmedikleri zamanlarda bile Louis'ye bir şey olduğunda Harry mental olarak çöküntüye girdiğini hatırlıyordu.
Bu yüzden onu yine eskisi gibi sarhoş olmuş, ayakta duramayacak halde görünce öfkeden çılgına dönmüştü. Ona telefonda 'defalarca bir daha içmeyeceğine söz verdin ve tutmadın, artık hiç umudum kalmadı' dediğini hatırlıyordu. Onu kırdığını da biliyordu ama artık neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile anlayacak mecali yoktu. Omuzlarındaki ağırlığın altında ezilmiş ve teslim olmuştu.
Louis onun neler hissettiğini, neler düşündüğünü anlıyordu. Harry'ye hak da veriyordu. Alkol bağımlılığını hiçbir zaman kabullenmemiş, bu büyük sorunu paspasın altına iteleyip görmezden gelmişti. Harry'den uzakta olduğu ilk seferde de yine ölene kadar içmesi hiçbir şeyin değişmediğinin ve değişmeyeceğinin göstergesi olmuştu.
Yetmezmiş gibi bir de rezil haliyle haberlere düşmüştü. Harry göz önünde olmaktan hoşlanmıyordu, Marvin'in haber malzemesi edilmesini istemiyordu. Yine de Louis için elinden geldiğince bunlara katlanıyordu ama Louis bunun karşılığında onu koruyamamıştı işte; onu ve oğlunu magazine düşürecek bir hata yapmıştı.
Tüm bunlar yüzünden Harry'ye hak veriyordu. Onun sabrını, inancını, gücünü kaybetmesine sebep olduğunu biliyordu. Bundan birkaç ay önce olsa; Harry'ye daha fazla zarar vermemek için ondan uzaklaşırdı, ayrılırdı ve bir daha karşısına çıkmazdı. Ama artık bunu yapabilecek güce sahip değildi. Harry'yi aklının ve kalbinin en derin köşesine çoktan yerleştirmişti, öylece bırakıp gidemezdi.
Dolayısıyla her şeyi son bir kez daha konuşmaya karar verdi. Ama görmüştü ki telefonda sorunlar halledilmiyordu. Bu yüzden çekimleri devam eden filmin yetkilileriyle görüşüp izin aldı ve Harry ile hiç konuşmadığı günün ertesi sabahında ilk uçakla Beverly Hills'e döndü.
Harry de son bir kez daha konuşmaları gerektiği konusunda hemfikirdi. En azından söylediği şeyler onu kırdıysa diye özür dilemek istiyordu, Louis'nin üzgün olmasına gerçekten katlanamıyordu. Bu yüzden bir sonraki sabah uyanır uyanmaz Louis'yi aradı ama telefon kapalıydı, ulaşamadı.
Daha sonra tekrar denemek üzere telefonunu kenara bıraktı, Marvin'i hazırlayıp okula götürdü. Yeniden eve döndüğünde bir kez daha aradı fakat hâlâ ulaşılamıyordu. Louis'nin o esnada uçakta olduğunu bilmiyordu, sadece onun biraz yalnız kalmaya ihtiyacı olduğu için telefonunu kapattığını düşündü ve tekrar denemedi. Telefonunu bıraktı, evin çalışanı olan Beatrice'e biraz uyuyacağını söyleyip üst kata çıktı ve yatağa girdi. Herkesten, her şeyden kaçıp sığındığı tek güvenli bölgesi yorganının altıydı. Gözlerini kapatacak, Louis'nin nerede ve ne halde olduğunu merak ederek kendi kendini dolduruşa getirecekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
THERE YOU ARE
FanfictionÖlen bir yakının yasını tutarak kendini her şeye kapatıp içten içe yaşlanmış bir insan ve genç yaşta ünlü olmanın verdiği ağırlıkla kendini alkole vermiş bir oyuncunun hayatları; tam kopma noktasında kesişti.