Mini Periler🧚‍♀️

301 33 16
                                    

Yedi kişi olarak başladığımız kurtarma görevi artık dört kişi olarak devam ediyordu. Geride çok kişi bırakmak zorunda kalmıştık ama büyük açıklığa ulaşmıştık sonunda. Kale tam karşımızdaydı.

Rüyalar Diyarı'nda gördüğümüzden biraz daha farklı olan kalenin bir çok yerinden şelale akıyor, su sesi devasa boş mağarada müzik edasıyla yankılanıyordu. Mağara tavanından sarkan spiral şeklindeki ana merkezin iki yanında büyük kanat şeklinde sarkıtlar vardı. Kale sanki karşımızda devasa bir zümrüdüanka kuşu gibi duruyordu.

Tıpkı Layla'nın esir olduğu rüyasındaki gibi bulunduğumuz yerden kaleye uzanan uzun bir asma köprü vardı. Neyseki bu sefer köprünün başında yaratık gardiyanlar yoktu. Layla önden giderken peşinden onu takip ediyorduk. Artık buradan sonra mini perilerin nerede saklandığını biliyor olmalıydı.

Kalenin dibine ulaştığımızda Riven Layla'nın tarif ettiği katta bulunan pencere gibi açıklığa ipini attı, gerdirerek kontrol ettikten sonra tırmanmaya başladı. İkisi gizlice yukarıya çıkıp mini perileri kurtaracaktı, Sky ve ben de aşağıda bekleyecektik. Kalenin içine gizlice girmek için sayının az olması önemliydi.

"Daha iyi misin?" dedi Sky, ipi bir eliyle tutmuş şekilde bana bakıyordu.

Kafamı sağa sola salladım. Nasıl iyi olabilirdim ki? Gözlerimin önünden gitmiyordu yaşananlar. Daha önce hiç gözlerimin önünde biri ölmemişti. Geçen sene olan büyük mücadelede Magix'te öylece sokağın ortasına uzanan bedenler görmüştüm ama gözümün önünde ölümün kollarına giden birini görmemiştim.

Ölmemişlerdi. O su onları güvenli bir yere götürmüş olmalıydı. Hayatta olduklarına inanmalıydım, inançlı olmalıydım.

Kafasını eğmiş bir şekilde gözlerini bana dikmiş olan Sky'a çevirdim kafamı. Her zamanki yüz ifadesiyle bana bakıyordu, sakin bir şekilde. En yakın arkadaşı, ülkesinde ve okulunda yanından ayrılmayan kişi yoktu artık. Buna üzülmüyor muydu? Yoksa Brandon onun için sadece işini yapması gereken bir yaver miydi?

"Sen üzülmedin mi hiç? Brandon senin için bir şey ifade etmiyor mu?"

Kaşlarını çatıp sorduğum soruyu anlamaya çalıştıktan sonra "Tabiki ediyor!" dedi. "Brandon uzun yıllardır benim sağ kolum. Onu kaybetme düşüncesi bile korkunç."

"Üzüldüğünü göremiyorum."

Uzanıp elimi tuttu. "Şu an bir görevdeyiz. Bu bize Kızılçeşme'de öğrettikleri ilk şey. Görevde duygu yoktur. Görevlerde kayıplar olabilir, biz yolumuza devam etmeliyiz. Üzülsek de duygularımızı saklamalıyız. Görev bitince kayıplarımıza üzülürüz."

Haklıydı, görevde benim gibi oturup ağlanmaması gerekiyordu. Güçlü olunmalıydı verilen görev son buluna kadar. Aklıma Brandon'ın benden özür dilediği gün doldu birden. Büyük mücadele verdiğimiz günün akşamında yanıma gelmişti, Sky ile benim aramda durduğu için özür dilemişti benden. Seni ne kadar üzgün ve incinmiş bir şekilde görünce ben de üzülsem de bunu yapmak zorundaydım, duygularıma yenik düşemem demişti. Sky'ın az önce dediği gibi görevi bitince bana gelip duygularını açıklamıştı. Görev sırasında karşımda dikilmişti, ustaca sakladığı duygularıyla o an bana üzülmediğini sanmıştım.

İpi bırakıp kollarını belime doladı. Mavi gözlerindeki bakışı çok güzeldi, sadece böyle bakması bile içimi rahatlatmaya yetiyordu.

"Bana bir söz vermeni istiyorum." dedi yumuşak bir ses tonuyla.

"Eğer bir görev sırasında bana bir şey olursa sakın durma."

İtiraz etmek için açtığım ağzımı eli ile kapattı, kafasını sağa sola salladı hafifçe.

Ejderha Cesareti ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin