Bölüm 17

88 21 25
                                    

Bugün ilk defa beyaz bir görsel kullandım. Çünkü bu bölüm aslında hikayenin asıl gidişatını sağlayacak olan bölüm. Bu yüzden sıkıca tutunun, hazır olun. Bu bölüm, bir çok şeye yön verecek olan bölüm.

~ Ve kız, bir zamanlar nefret hissettiği adama karşı, sevgi hissetmeye başlamıştı.

Aradan bir hafta geçmişti. Olay dinginleşmişti. Fakat Sena hala benimle konuşmamakta ısrarcıydı. Mustafa bey ise... Mustafa Bey'di işte. Pek bir şey değişmemişti. Yaraları iyileşmiş, Beyaz gömleğinin üzerinde ki kan lekeleri kaybolmuştu, ancak derinlerinde bir yerlerde hissettiği o koca pişmanlığı asla geçmemişti. Zaten hep böyle değil midir? En büyük yaralar geçer, o büyük yaraların bedenimizde bıraktığı bir o kadar büyük izleri bile geçer zaman ile... ama ben hiçbir zaman pişmanlığın zaman ile yok olduğuna tanıklık etmedim. Ben bir hemşireydim ne de olsa. Bir çok şey görmüş, insan vücudunun kendini nasıl toparlayabildiğine şahit olmuştum defalarca. Ve artık insan ruhunun da kendini aynı şekilde, hatta katbekat daha hızlı toparladığını fark ettim. Ölüm izleri kısa süreliğine ruha yapışıktır, ancak pişmanlık öyle midir? sonsuza dek [ve bu durumda sonsuzluğun ne gibi bir zaman diliminin içine girdiği mühim değildir.] sürebilir.

Bu süreçte ailelerle konuşma fırsatı bulamadım. Ama bugün o fırsat ayaklarıma kadar gelmişti. Çocukların gittiği okulda bir toplantı yapılması gerektiği söyleniyordu. Çocukların aileleri, öğretmenleri ve Hastanede yapılan otopsi hakkında konuşulacaktı. Ben de Erol hocama yalvarmıştım o toplantıya gidebilmek, ailelerle konuşabilmek için. İzin vermişti. Ayrıca servis şoförüne, aileler dışında kimseye olan biteni anlatmamaya yemin etmiştim. İnsanların düşünceleri onu ürkütüyordu. İnsanların düşünceleri onu bir girdap gibi içine çekip hapsediyor, asla hak etmediği berbat ötesi duygulara itiyorlardı. Mustafa bey hepimizden bir parça taşıyan sıradan bir adamdı sadece... hata yapmıştı, yaşamıştı, üzülmüştü, gülmüştü, hayatın her zerresini yaşayarak öğrenmiş, tek bir hatada her şeyi sonlandırmayı başarmıştı. Bizi insan yapan da buydu zaten, hatalarımız ve onlardan çıkardığımız yüzlerce hatta binlerce ders. Bazen her şey için çok geç olsa bile...

Rüzgar ile çok konuşamamıştım son bir haftadır. Onunla aramızda nelerin olup bittiğine hala anlam veremiyordum bazen. Karmaşık ama bir o kadar açık, bazen uzak, bazen çok yakın... Rüzgar ile biz buyduk belki de... o gecenin karanlığında yaprakları bir oraya bir buraya savuran, şiddetli olduğu için sevilmeyen rüzgar. Ben ise, herkesi ve her şeyi karanlığa iten, melankoliyi beraberinde getiren geceydim. Birbirimizle yakından uzaktan alakamız olmadığı gibi, bir o kadar alakalıydık sanki. Aynı anda insanların sevmediği iki farklı şeydik. Gece ve Rüzgar. Sevilmeyen, ve birbirlerini sevmekten başka çaresi olmayan iki şeydik işte... ve birbirimizi sahiden de seviyorduk.

"Bugün büyük gün...", demiştim. Mustafa beyin yaklaşık bir haftadır aynı duyguları, hatta hala ilk şiddetinde yansıtan gözlerine bakarak. 

"Korkuyorum güzel kızım... çok korkuyorum. Aileler ne düşünür hakkımda? nasıl affederler beni bilmiyorum. Affederler mi, ona da emin değilim. Yine de her şey için teşekkür ederim Gece'm. Sen benim bu 50 küsürlük ömrümde, daha doğrusu eski ömrümde, tanıdığım en cesur ve kendi olmayı başaran insanlardan birisin. Güzel gözlerin hep umutla baksın. Beni sen umutlandırdın... bir ruhu bile umutlandırabilmen, ondan önce 50 küsür yıl yaşamış olan bir adama hayatın asıl değerlerini hatırlatabilmen, hem de bunu bu gencecik yaşında yapabilmen ne kadar büyük bir şey farkında mısın bilmiyorum. Ama fark et güzel kızım, fark et. Sen önyargısız, saf ve gördüğüm en temiz yürekli kadınsın bu hayatta. Bu değerlerini, seni sen yapan şeyleri asla yitirme. Hep umutlu bak geleceğe, umut ver başkalarına. Kendi umudun tükense bile, başkalarına son kalan umudunu ver her daim. Sana çok minnettarım. İnanamayacağın kadar çok."

ÖLÜMÜN NEFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin