~Bir rüzgar esiyor... alıp götürüyor beni uzaklara... bir rüzgar esiyor, unutturuyor olanları...
Yürüyorduk... uzunca bir geziye çıkmış gibi, rahat rahat, yavaş yavaş yürüyorduk. Rüzgar elimi tutuyordu. Ben ise onun ruhunu... birbirimize sıkıca tutunmuştuk bundan böyle. Bizi hiçbir şey ayıramayacaktı. Bu güzel gece, yağmur bizi ıslatırken, biz nasıl el eleysek, bu yağmur dindiğinde de ellerimiz ayrılmacaktı. Ayrılmamalıydı...
bu birkaç ay içerisinde birçok şey değişmişti hayatımda. Ancak değişmeyen tek şey, umudumdu. İnsanın en güçlü ve aynı zamanda en güçsüz silahı olan umut...Başarmak istiyorsun, umut ediyorsun ve inanıyorsun. Bunlar insanı zaman geçtikçe güçlü kılan şeylerdi. Ancak bazen umut düşünüldüğü kadar toz pembe sonuçlara yol açmıyordu. Bazen umut, insanın yüreğini deşen, ona kim olduğunu unutturan şeydi. Bazen umut, çok fazlaydı. Öyle büyüktü ki inançlarımız, umutlarımız, heves ettiklerimiz öyle fazlaydı ki, gerçekleri göremez olmuştuk. Çünkü gerçekler çok farklıydı. Umut ve hayal ettiklerimizden çok, çok daha farklı...
Saksıda büyüyen güzeller güzeli bir çiçek mesela... umut
O çiçeğin ihtiyacı olan güneş ve su... inanç
Ve yine aynı çiçeğe gösterilen ilgi ve sevgi...
Heves...Umut hep vardı. Saksısında öylece duruyordu. Bir yere gitmeden, yalnızca beslenmeyi bekliyordu. Ah masum umut... biz insanlara göre beklentileri ne küçüktü oysa...
Bir damla su ve birazcık gün ışığına ihtiyacı vardı sadece... inancımıza. Her şeyin düzeleceğine dair, içimizde -tıpkı bulutlara biriken ve günden güne çoğalan su molekülleri gibi- inanç biriktirmeliydik onu beslemek için. Umudumuzu beslemeye yetecek kadar inanç...
Sonra şefkat ve sevgi lazımdı bu güzeller güzeli umut çiçeğine. Ama o da yalnızca gelip geçici... gelip geçici bir heves, gelip geçici bir aşk gibi...
Lakin biz insanlar yitirmiştik bunları... öyle değil mi? Biz inancımızı da, başlarda delicesine içimizde besleyip büyüttüğümüz hevesimizi de yitirmiştik.
Ama ben yitirmemiştim. Aylar önce başlayan, ve hala süren bu zaman dilimi boyunca ben umudumu da, hevesimi de, inancımı da yitirmemiştim. Elimden tutarken, inandığım her şey... ruhumda küçük bir çocuğun hevesini yeşertirken adeta sözleriyle, nasıl kaybedebilirdim ki, bana ait olanı... nasıl kaybederdim umudumu, kaynağı hemen yanıbaşımdayken?
Ben aşk nasıl bir şeydi unutmuştum gerçi... ilk başta anlayamamıştım, zor gelmişti. Ancak o an görüyor, ve o an anlıyordum. Hissediyordum onu... öyle güzeldi ki her şeyi... gözleri, sesi, elleri... bir ruh olduğunu unutuyordum bazen. Ölü olduğunu unutuyordum... ölüm olduğunu unuttuğum gibi...
Sakince etrafa bakan ve yürüyen Rüzgara çevirmiştim bakışımı. Ne masum görünüyordu... sanki hala tamamlanmamış bir hayatın acısını çekmiyormuş kadar mutlu, sanki asla ölmemiş gibi gerçekti o an...
"Dursana...," demiştim sessizce. O an, yağmurun beni ne kadar fazla ıslattığı umrumda değildi. O an, üşümek umrumda değildi. O an tek umursadığım şey oydu. Onun o güzel suratı, onun o her şeye bedel kalbiydi.
İkiletmeden yerinde durmuş, gözlerimin içine büyük bir beklentiyle bakıyordu. Onu yeniden öpmek istememi sağlamıştı bu masum ve beklenti dolu bakışı...
Tebessüm etmiştim."Küçükken hep yağmurda dans etmenin nasıl bir şey olduğunu merak ederdim. Hiç bu kadar özgür değildim, olamamıştım... hep kapalı odalarda, kapalı dünyalarda yaşar dururdum. Çocukluğum yetimhanenin dört duvar arasında geçti... öyle yalnız, öyle sessiz... kimsesiz geçti. Özgürlük yok ama hayaller var. Şimdi düşünüyorum da, ne çok şey varmış... ne çok şey yitirmişim bugüne dek. Ne çok yağmuru görmezden gelmişim, ne çok evde kalmış, ne az özgürleşmişim... hayatın dört duvardan ibaret olduğunu düşünüp, hayatı anlayamamışım... ne acı. Ama şimdi şansım var! Biliyorum, aynı şeyleri yaşadık. İkimiz de yalnızdık. Hep öyleydik, daima öyle kalacaktık belki, birbirimizi tanımasaydık. Ölü olman umrumda değil. Belki bir gün gidecek olman da... eğer bugün ve şu an yanımdaysan, ben her şeye katlanmaya hazırım demektir. Çünkü ben..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN NEFESİ
Fantasía~ Suçlu ve suçsuz, masum ve mahkûm, ölüm ve yaşam... bu hikaye böyle başlamıştı... Peki ya nasıl bitecekti? Gece Alpınar adında genç bir kız, ölüleri görüp, onlarla konuşabildiğini fark eder. Çalıştığı acil servise bir intihar vakası geldiğinde...