Bölüm 26

62 14 3
                                    

~İnsanlar kördürler. Bazı şeyleri, yani etraflarındaki güzellikleri görebilmek için, güzel bir ruha gereksinim duyarlar. Lakin ne var ki, bu da insanların çok azında vardır...

İstanbul / 1978

Küçük kız, kocaman, çocuklarla dolu olan parkta tek başına, bir banka oturmuş düşünüyordu... Babasının ruhunu nasıl olur da görebildiğini, ölmüş olan babasıyla nasıl olur da her gün konuşabildiğini düşünüyordu. Anlam veremiyordu yaşananlara... Kimsecikler de inanmıyordu ona. Oysaki küçük kız hiç yalan söylememişti ki... Böyle bir durumda niye ve nasıl söyleyebilirdi zaten, onu da anlamıyordu. Ama ailesi ona kesinlikle inanmıyordu. Annesi, ablaları ve küçük kardeşi ona niye inanmıyordular? Her gün düşünüyordu bunları. Kimsesi yoktu bundan böyle ona inanan ve güvenen... Eskiden olsa, babası inanırdı ona. Şimdilerde babası da yoktu ya... vardı ama, tuhaf bir şekilde varlığını hissettiriyordu. Küçük kızı korkutan soğuk bakışlarıyla, kızı sevdiğini söyleyip duruyordu ilk başlarda. Bir buz kütlesini andırıyordu babasının bakışları ve tavırları... ama sanki küçük kız onun yanında oldukça, babasına dokundukça, o buz kütlesine ateş tutuluyordu. Eriyordu tüm buzlar. Su gibi berrak, su gibi saf ve temiz bakışlara sahipti babası artık. Babasının ölümünün ardından, ve küçüğün ölüleri görebildiğini algılamasının ardından tamı tamına 3 ay geçmişti. Artık bırakmıştı çabalamayı... ailesini inandırmaya çalışmayı çoktan bırakmıştı.

"Yetişkinler neden küçük çocuklara hiçbir zaman inanmazlar baba?"

"Yetişkinler budaladırlar kızım... ve bencildirler. Kendileri dışında hiçkimseye inanmamayı zeka zannederler. Oysaki o akıl almaz, ve kendilerinin bile farkına bir türlü varamadıkları bencilliklerinden dolayıdır her şey... kendileri dışında herkesi küçük görmelerinden dolayıdır... Yetişkinler zor anlaşılır insanlardır yavrum... görmüş geçirmiş olduklarını zannederler, ancak birçoğu henüz hayata dair bir şeycik bilmezler."

Küçük kızın aklına, babasının ona zamanında söylediği şeyler gelmişti... Gerçi, aklına gelmesine gerek yoktu ki bunların... Hiç çıkmıyordu aklından bu sözcükler...

Küçük kız sahiden de saatlerce oturmuştu o bankta. Ve tekrar tekrar düşünmüştü her şeyi. Peki ya şimdi ne yapacaktı?

Beklenmedik bir an da yanına, ondan yaklaşık 1-2 yaş büyük olan, gözleri mavi, saçları en göz alıcı kumral tonuna sahip olan bir erkek çocuk oturmuştu.
Ve çocuk, kızın yanına oturur oturmaz, bir şey söylemesini beklemişti kız...
lakin çocuk yalnızca susuyordu, ve sanki kızın yanına hiç oturmamış gibi, sanki orada küçük kız hiç yokmuş gibi, parkta oyun oynayan çocukları seyre dalmıştı.

Küçük kız pür dikkatle onu, o ise pür dikkatle oyun oynayan çocukları gözlemliyordu.
Küçük kızın koyu kahverengi gözlerinin ve saçlarının aksine, çocuğun saçları sarışına çok yakındı.
Yanına oturan çocuğun gözbebekleri heyecanla oynuyordu. Nihayet, kızın yanına oturduktan 5 dakika sonra, kıza bakmıştı ilk defa. Sürekli oynayan göz bebekleri, ilk kez bir şeye odaklanmıştılar.

"Burada yalnız başına ne yapıyorsun küçük kız?," diye sormuştu çocuk, yaşına ve görünüşüne göre oldukça kalın olan ses tonuyla.

Küçük kız, uzun süredir ona dikmiş olduğu gözlerini kaçırmıştı.

"Ben... yalnızca düşünüyordum." Kızın sesi oldukça tiz ve titrek çıkmıştı.

"Ne düşünüyordun?" Çocuk gerçekten merak ediyormuş gibi, kaşlarını çatıp, kıza daha da çok yaklaşmıştı.
"Ailemi nasıl inandırabileceğimi düşünüyordum."
"Neye?"
"Onu gördüğüme...," demişti küçük kız, adeta fısıldarcasına. Kimse duysun istemezdi büyük sırrını. Ama bu çocuğa güvenebilirdi... en azından öyle hissettirmişti ona, adını dahi bilmediği, ama sebepsizce kendine yakın hissettiği çocuk.
Çocuk bir anlığına duraksamış, sonrasında kıza anlamadığını belli eden bir bakış atarak, aynı fısıldayan ses tonuyla, "Kimi?," diye sormuştu.
"Ölmüş olan babamı..." küçük kız bunu söylerken biraz çekinmişti. Bu güne dek bunu söylediği herkes ondan anında uzaklaşmış, onunla bir daha konuşmamıştılar. Sırf bu yüzden sınıfında yapayalnızdı ve mektebe gitmek onun için bir kabusa dönüşmüştü. Çocuklar ona "Deli Ece" diye hitap ederken, yetişkinler; "Babasının ölümünden sonra psikolojik sorun yaşıyor yavrucak." Derlerdi.
Lakin bunların hiçbiri doğru değildi. Küçük Ece ne deliydi, ne de psikolojik sorunlar yaşıyordu. O babasını görüyordu yalnızca!

ÖLÜMÜN NEFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin