~Anladım ki pişmanlık, bu hayatta ki en büyük ıstırap... ve ben, çok pişmanım.
"O halde... Ölüme nefes olur musun?"
Gözleri gözlerimle buluştuğunda, ilk kez bir şey ifade etmişlerdi... Rüzgarın her zaman ifadesiz bakışları vardı... duygusuz, soğuk bir duvar gibi bakardı. Fakat bu kez farklıydı. Bakışları bana bir şey anlatmaya çalışıyor gibiydi. Çoktan bildiğim, görmezden gelmeye çalıştığım bir şeyi anlatmaya çalışıyorlardı.
Gözlerinde sevgi vardı... belki huzur, biraz da anlam veremediğim başka bir şey.
Tam o sırada, bu düşüncelere dalıp gitmişken telefonumun çalışını ile birlikte düşüncelerim uzaklaşmıştı.
Parıldayan ekranda Senam yazısını gördüğümde rüzgardan ufak bir özür dileyip telefonu açmıştım.
Açtığım an konuşmaya başlamıştı."Gece... ben çok kötüyüm. Lütfen her neredeysen gel yanıma. Lütfen." ağlamaktan tir tir titreyen sesini duyduğum an, tüylerimin diken diken olduğunu hissedebilmiştim.
"s-sena ne oldu? iyi misin?"
bir hıçkırık sesi... sonra bir tane daha.
neler oluyordu? en yakın arkadaşımı ne bu hale getirmişti?"Lütfen gel... sadece gel. Sana çok ihtiyacım var."
Sena kolay kolay ağlayabilen birisi değildi. Onu her ne bu duruma getirdiyse, gerçekten önemli bir şeydi. O yüzden ne kaybedecek vaktim, ne de arkadaşımın kaybedeceği bir gözyaşı daha olmayacaktı."Geliyorum Sena." telefonu kapattıktan sonra odaya girdiğimiz andan itibaren çıkarmadığım montumun fermuarını göğüs hizama kadar çekip, oturduğumuz koltuktan kalkmıştım.
"Her şey yolunda mı?" Rüzgarın bu sorusuyla beraber tekrar kalbimde bir çarpıntı başlamıştı.
Anlık olarak hissettiğim heyecandan dolayı mıydı yoksa Rüzgarın o güzel ses tonu muydu sorumlusu bilmiyordum."Bilmiyorum... Sena kendini iyi hissetmediğini söyledi sadece. Gerçekten de sesi çok kötü geliyordu.
O yüzden şimdi gitmeliyim. Daha sonra, daha uygun bir zamanda geliriz buraya tekrar."
Rüzgar anlayışla kafasını aşağı yukarı sallamıştı."Tamam. Arkadaşını bu durumda yalnız bırakman doğru olmaz zaten..."
ufak bir tebessüm edip "Beni buraya getirdiğin için çok teşekkür ederim Rüzgar, bu benim için çok değerliydi." demiştim.
"Teşekküre gerek yok... dikkatli git."
Sonra bir şey daha söyleme gereği duymadan odadan çıkmıştım.
Odadan dışarı çıkar çıkmaz yüzüme çarpan rüzgar tüm bedenimi ürpertmişti.
Hava soğuk, toprak ıslaktı. Burnuma gelen ıslak toprak kokusu içimde bir yerlerde huzur hissetmeme neden olmuştu.Yol boyunca türlü türlü senaryolar geçirmiştim aklımdan... Acaba ne olmuştu?
İçten içe Senaya çok üzülürdüm hep.
Mutluymuş gibi davranır, çevresinde ki herkesi kandırabileceğini düşünürdü. Ama ben onun içini bilirdim...
Senanın içinde ki hüzün yıllarca asla son bulmadı.
O, yaşamayı bilmeyenlerdendi... Yaşamak isteyip, yaşayamayanlardan.
iyilik yapmak isteyip, eline yüzüne bulaştıranlardan.
Kısaca sena, asla yaşayamadığı hayatı geri isteyenlerdendi... o benim gibi, dünyada ki tüm hayatını yaşayamayanlar gibiydi...
Yarım kalan çocukluklar, yarım kalan yaşamlar, yarım kalan aşklar gibiydi...Tam o sırada, tüm bunları ve daha fazlasını düşünürken, evime varmış olduğumu fark etmiştim.
Yanımda anahtarım olmadığı için kapıyı çalmak zorunda kalmıştım. Bir kaç saniye bekledikten sonra bana, yani kapıya git gide yaklaşan ayak seslerini duyabilmiştim.
Kapı açılırken iğrenç ve kulakları tırmalayan bir ses çıkarmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN NEFESİ
Fantasia~ Suçlu ve suçsuz, masum ve mahkûm, ölüm ve yaşam... bu hikaye böyle başlamıştı... Peki ya nasıl bitecekti? Gece Alpınar adında genç bir kız, ölüleri görüp, onlarla konuşabildiğini fark eder. Çalıştığı acil servise bir intihar vakası geldiğinde...