~ Kendine ait bir yalan, başkalarına ait gerçekleri tekrarlamaktan belki de daha iyidir.
"Gerçeklerden kaçmak yerine, onları kabullenmeyi öğrenmelisin Gece."
Tüm konuşan insan sesleri, bardakların masaya konması, ve güçlü kahkahaların arasında bir başınaydım...
Camdan dışarısını izliyordum yalnızca...
Her zaman yaptığım, ve her zaman yapacağım gibi. Hayatı camdan bakarak geçiriyordum. Hep dışarı, başkasına, başka hayatlara belki de... Kendi hayatımı duymak, hakkında bir şey öğrenmek istemiyormuş gibi. Tüm odak noktam dışarısıydı. Yağan yağmur, Aceleyle yürüyen, bazen ise koşan insanlar. Onların yaptıkları, onların düşündükleri, onların gerçekleri...Bir kafeye gelmiştik erol hocam ve adını yeni öğrenmiş oldum Ece hanım ile. Burada daha rahat konuşabileceğimize inanıyordular. Ve ne yazık ki tek yaptıkları şey gevelemekti...
"Şimdi sana tüm gerçeği anlatacağız... her şeyi." demişti ece hanım.
Camdan dışarısını izleyen gözlerim, bu defa ece hanımın güzel yüzünü izliyordu.
Bakışlarından belliydi tedirginliği.
"Öcelikle... ben senin annenim gece." bu durumda şaşırmamı bekliyordunuz değil mi? Ancak ben kocaman bir kahkaha atmıştım. Tüm bakışlar bizim üzerimizdeydi, tüm kafede yankılanan kahkaham sayesinde.
"Erol hoca da babam oluyor o halde. Yanılıyor muyum? Rica ediyorum beni yormayın. Sizden tek isteğim bir an önce bilmem gerekenleri anlatmanız. Beni oyalamayın artık. Zira Kafamın içi yeteri kadar dolu hanım efendi." Ona yalvarırcasına bir bakış atmıştım... acınası bir haldeydim.
"Yıllar önce...,"İstanbul 1998 / Saat 01.56
Genç hanım efendi kucağındaki bebek ile bekliyordu... Neyi beklediğini bilmeden, bekliyordu. Bir çıkış yolu bulmayı bekliyordu belki. Bir yol, bir kurtuluş... Ağlamayı kesmeyen bebeğinin, kulağına fısıldayarak bir şeyler anlatmaya çalışıyordu..."Gece... güzel kızım. Seni terk etmem gerek... fakat olmuyor... kollarım minik bedenini daha sıkı sarmak istiyor her bırakmaya çalıştığımda seni... Ruhunu, o taze ruhunu nasıl olur da karanlığa gömerim? veyahut nasıl alabilirim seni yanıma, nasıl çekerim aydınlığa? Ama bil ki, seni korumak için katlanıyoruz tüm bunlara bebeğim... bir gün kavuşacak bedenlerimiz. Söz veriyorum sana."
Ağlamaktan gözleri kızarmıştı genç hanım efendinin. Göz yaşlarını tutamıyordu. Ne de olsa o bir anneydi... Ve her annenin en hassas noktası çocuğudur.Bebeğini usulca bir yetimhanenin önüne bırakmıştı. Ve bebeğin koluna, üstünde "Gece" yazan bir bileklik takıp yavaş adımlar ile uzaklaşmıştı oradan...
Tek isteği, adının değişmemesiydi. Çünkü biliyordu, gecenin ruhu her zaman karanlığı andıracaktı. Ruhu andıran bembeyaz teni, siyaha yakın olan göz rengi, ve simsiyah saçlarıyla delicesine güzel bir bebekti.Genç hanım efendinin tek yapmaya çalıştığı şey güzeller güzeli bebeğini korumaktı.
neyden korumak mı? Kendisinden.
Bebeğin özel güçleri vardı... Aynı genç hanım efendi gibi, ölülerle aralarında büyük bir bağ vardı... Nedenini henüz çözememişti... Lakin çözmeye çalışıyordu. Ve tek isteği, bebeğinin bu sorunlarla büyümemesi olmuştu. Gece sorumluluklar almasın istiyordu, küçük zihni karışmasın, bedeni yorulmasın istiyordu.
Sırf bu nedenden dolayı, bebeğin elinden tüm gücünü almıştı... Elinden ölümsüzlüğünü, ölüleri görebilme yeteneğini, her şeyi... Gecenin elinden almıştı.Genç hanım efendinin bunu yapması gerekiyordu... zira bunu yapmak zorundaydı.
Genç bayan, bebeği yetimhanenin önüne terk ettikten hemen sonra, sevdiği adamı, yani Erol'u aramıştı. Tamamen titreyen bedeniyle onu aramak için ezberinde kalmış olan telefon numarasını girmişti. Bir kaç saniye çaldıktan sonra telefonu açmıştı Erol.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN NEFESİ
Fantasía~ Suçlu ve suçsuz, masum ve mahkûm, ölüm ve yaşam... bu hikaye böyle başlamıştı... Peki ya nasıl bitecekti? Gece Alpınar adında genç bir kız, ölüleri görüp, onlarla konuşabildiğini fark eder. Çalıştığı acil servise bir intihar vakası geldiğinde...