~ Kimi ölüler bize ne kadar da yakın, yaşayanların bir çoğu ne kadar da ölü.
1 Hafta Sonra
Aradan tamı tamına bir hafta geçmişti. Zihnimin içinde ki düşünceler git gide azalıyor, hatta bitiyordu.
Rüzgardan uzak durmaya çalıştım, ölülerle fazla iletişim kurmamaya, ece hanımı ve erol hocayı görmezden gelmeye çalıştım...
Fakat işler düşündüğüm gibi gitmedi.Rüzgara gün geçtikçe daha çok bağlanıyordum,
ece hanımla aramda ki bağ güçleniyor, erol hocamı daha iyi tanıyordum artık.
Kaçmaya çalıştıkça daha da çok kenetleniyordum onlara.Ama Ece hanım hala bana o rüyanın ne olduğunu söylememişti.
Bir sır gibi saklıyordu benden bunu.Sonunda öğrenecektim... her şeyi öğrendiğim gibi, bunu da öğrenecektim.
Onun dışında sena bana gün geçtikçe daha da şüpheci davranmaya başladı.
Kafayı yemişim gibi davranması beni deli ediyordu.Aslında haklıydı. Düşünsenize, bir dostunuz var... yıllardır onunla bir çatı altındasınız ve birden bire deli gibi değişiyor.
Sizinle eskisi kadar konuşmuyor, gece eve geç geliyor, ve üstelik onu tuvalette görünmez biriyle konuşurken yakalıyorsunuz.
Delice.Ona anlatmak isterdim aslında... sena bunu hakkediyordu. Bunları bilmek onun en doğal hakkıydı fakat tepkisinden korkuyordum. Ben bunu zar zor kabullenmişken, bunları yaşamayan birinin bunları kabullenmesini bekleyemezdim.
Sonuçta ölülerle konuşabilmek, onları görüp, onlara dokunabilmek... imkansız gibi geliyor insana.İçinden bir şeyleri söküp alıyor zamanla... hislerini, endişelerini...
Ölülere yaşamı hissettiren ben, artık yaşamı yalnızca hissettirmekle kalıyordum.
Çünkü ben onları yaşattıkça, kendim ölüyordum.tüm bu olayların yanı sıra andromeda hala uyanmamıştı... hastanede ki yoğunluk devam ediyordu ve asla bitmiyordu.
Ah evet, bu arada şu an hayalin mutluluğuna şahit oluyorum.
En yakın iki arkadaşının hayati tehlikesi geçmişti.
Lakin onunla hala konuşma fırsatımız olmamıştı...
oldukça yoğun çalışıyor, çalıştıktan sonra ise Rüzgar, medusa, ece hanım ve erol hocayla vaktimi öldürüyordum.2 Hafta içerisinde nasıl bu kadar fazla olay olabilirdi...
Hayat bana akrep ve yelkovanı hatırlatıyordu...
Birileri koşuyor, siz peşinden koşuyorsunuz... dönüyorlar, dönüyorlar...
sonsuz bir döngü içerisinde yaşıyor gibiyiz.Zaman su gibi akıp giderken, zamanın akmasını durdurmaya çalışan avuçlarımızdan da aynı şekilde süzülüyor sular.
Bunun nedeni parmak aralarımızda ki boşluk muydu?
Hayır... işin aslı bunun nedeni ruhlarımızda ki boşluktu.
Ama herkes parmak aralarını suçluyordu.
Çünkü, hiç kimse ruhumuzda ki boşluğun zamanın bu denli hızlı akıp gitmesinin sebebi olabileceğini düşünmemişti.Elimizden bir şey gelmiyordu... çünkü bilhassa içimizden gelmeliydi, elimizden değil.
Uzunca bir süre hayalin mutluluğunu seyretmiştim.
Arkadaşlarıyla tekrar konuşabilmenin verdiği mutluluk, adeta gözlerinin parıldamasına sebep oluyordu.
Bu güzel bir şeydi... başkalarının mutluluğunu izlemek, beni de mutlu ediyordu."Teşekkür ederim gece." demişti Hayal, bana ufak bir tebessüm ederek.
"Ne için?"
"Yanımda olduğun için. Biliyorum başta sana çok kötü davrandım ama sen iyi birisin.
Ayrıca daha konuşacağımız şeyler var." kafamı aşağı yukarı sallayıp onaylamıştım dediğini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖLÜMÜN NEFESİ
Fantasía~ Suçlu ve suçsuz, masum ve mahkûm, ölüm ve yaşam... bu hikaye böyle başlamıştı... Peki ya nasıl bitecekti? Gece Alpınar adında genç bir kız, ölüleri görüp, onlarla konuşabildiğini fark eder. Çalıştığı acil servise bir intihar vakası geldiğinde...