Bölüm 23

65 16 8
                                    

~Hissedilen hiçbir gerçeklikle bağlantılı olan acı, hissedilen hiçbir somutsal acı, insanın ruhunu saran, onu büsbütün yutan o içsel acı kadar acı verici olamazdı...

"Şimdi ölüme yaklaşıyorum... Her adımım beni, o bir türlü soğuk zeminine alışamadığım ve beni her daim üşüten banyoya itiyor. Gir Rüzgar, diyorum. Gir o küvete. Kes bileklerini... Ne için yaşıyorsun ki hala? Sahi... Ne için yaşıyorum ki ben? Kimin için yaşıyorum. Tek isteğim yok olmak... Her şeyini kaybetmiş biri olarak, başka ne isteyebilirim ki? Her şeyimi kaybettim. Beni sevmeyen, gerçekten benim annem olmayan annemi bile özlüyorum şimdilerde. Onun şefkatsizliğini, bu boğucu yalnızlığa tercih ederdim oysaki...
Canım yanıyor... Ah anne duy beni! Canım çok yanıyor! Tek isteğim biraz sevgiydi sadece... Ölmeyi ben seçmedim ki... Beni sen, babam, söylediğim yalanlar ve şu lanet olasıca dünya öldürüyor... ben ölmeyi seçmedim. Ben öldürüldüm Anne! O her zaman aptal olarak adlandırdığın ve en masum duyguyu, yani sevgi yerine sevgisizliği öğrettiğin Rüzgar'ın katletildi! Sonunda hiç oluyorum! Bunu beklememiş miydin zaten..."

Son satırları okurken istemsizce gözyaşlarım akmıştı... Önce bir damla, sonra birden fazla. Rüzgarın defterini ıslattığımı fark edince, kapağını kapatmıştım ve yavaşça ayağa kalkmıştım. Tanrım... Rüzgar'ın geçmişi çok ama çok zormuş. Bunu her zaman biliyordum zaten. Ama bu kadar acı olduğunu bilmiyordum... Bu kadar yalnız olduğunu hiç ama hiç tahmin etmemiştim. Oysaki Rüzgar bana her daim şefkat göstermişti. Hep sevgiyi sonuna kadar hissettirmişti... Gerçekten hissettirmişti. Hissizliğin ve onun asıl kaynağı olan ölüm, onun o naiflikle dolup taşmış olan ruhunu ele geçirememişti. Rüzgar hep hissetmişti. Ölünce bile.
Saatlerce okumuştum yazdığı şeyleri... küçüklüğünü, ergenliğini, ölmeden önceki son halini...

Şimdi ise, ruhtan oluşan bedeninin yansıması koltukta oturuyor, ve küçüklüğünden bu yana hayalini kurduğu yıldızlı gökyüzünü seyrediyordu. Gerçi onun yıldızlı gökyüzü, parıldayan sahte yıldızların olduğu bir tavandı ama bu hiçte mühim değildi. Rüzgar her şeyini kaybetmiş olsa da, yüreğinin içindekini asla kaybetmemişti. O küçük çocuğu, içinde hala yaşama dair sevinci olan, o minnacık çocuğu hiç yitirmemişti bugüne dek. O yüzden Rüzgar her daim yıldızlara bakacak, onları seyredecekti. Bazen görünürde sadece bomboş bir tavan olsa da, o hep parıltı görecekti... Oda kapkaranlık olsa bile.

Hayranlıkla kendi tavanını seyretmeyi sürdürüyordu hala. Ben yanına oturana kadar.

"Okudum... her şeyi okudum." Ürkekçe yanında oturmuştum. Kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, kaburgalarım kırılacak diye çok korkuyordum. Mümkün olmayacağını bilsem de... Sanki yanına oturduğum kişi eski Rüzgar değildi. O defterlerde yazılan şeyleri okuduktan sonra, Rüzgar benim gözümde bambaşka görünüyordu. O kadar tuhaftı ki... sanki küçük Rüzgarla konuşuyordum. Yaşayan Rüzgarla, hala hayatta olan, yalnız Rüzgarla.

"Bir şey söylemeni istemiyorum Gece... lütfen."
Gözlerini bir saniye bile yıldızlarla kaplı olan tavandan ayırmamıştı bunu söylerken. Yüzüme bakmak istemiyor gibi bir hali vardı.
Elimi Rüzgar'ın çenesine götürüp, yüzünün bana doğru dönmesini sağlamıştım.

"Söylemeyeceğim. Ama lütfen gözlerimin içine bak, olur mu?" Sesim az öncekinden daha sakin çıkmıştı.

Rüzgar bu kez gözlerimin içine bakmıştı. Titriyordu! Çok tuhaf bir şekilde kolları, bacakları, tüm bedeni titriyordu... Hayır, beden değil. Ruh... Ruhu tıpkı, saatlerce buz gibi bir odada kapalı kalmış, ve ölümüne üşümüş olan minik bir kız çocuğu gibi titriyordu.

"İ-iyi misin?" Şaşırmıştım... Ama aynı zamanda çok endişeliydim. Rüzgar'ı tanıdığımdan bu yana ilk defa sadece insanlara özel olan bir tepki göstermişti. Bu, varoluşsal bir şeydi... insan yalnızca hissedince insandır. Korktuğunda, endişe duyduğunda, üzüldüğünde, ve hatta bazen de içi içine sığmadığında insandır insan. Ancak bir ölü? Hissizliğin, yalnızlığın ve karanlığın sahibi olan ölüler için de aynısı geçerli miydi?
Rüzgar beni her defasında şaşırtıyordu... Medusa gibi, Ayla ve hatta Mustafa bey gibi.
İnanması güçtü...

ÖLÜMÜN NEFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin