Bölüm 9

176 61 20
                                    

~ bize dayatılan tek, ve en iyi özgürlük, yaşamın kendisi...

"Peki, yüzün... neden hiç çocuk olmamış kadar kadın..."
Bu defa gözleri gözlerimle buluşmuştu...
şimdi ne demem gerekirdi? ah tanrım, ilk önce gözlerimi kaçırmıştım, sonra konuyu değiştirmek için bir bahane uydurmam gerektiğini biliyordum... bahane... nasıl bir bahane?
böyle şeylerde ne kadar berbat olduğumu anlatmaya bile gerek yok, zaten belli oluyor.

"Dün gece seni rüyamda gördüm... biliyor musun?"
nereden bilebilir ki... aptal bir soruydu.
"Nasıl gördün?" hatırlamaya çalışıyordum... ama biraz zorluk çekiyordum. Demek ki rüya görmek böyle bir şeymiş... hızlı unutuyorsun.

"Küvetin içinde yatışını, bileklerini kesişini... gerçek gibiydi..." gözümün önüne bir film sahnesi gibi gelmişti yine sanki...

"Sonra? sonra ne oldu?"
"Sonra küvetin içine girdim ve parmaklarımla bileğinden akan kanı durdurmuştum, daha doğrusu durdurmaya çalışıyordum. Tuhaftı."
birden bire rüzgarın bakışlarının değiştiğine şahit olmuştum.

"Gece, biliyorum aptalca duyulabilir ama aynı rüyayı bende gördüm... ama ölüler uyumaz, uyuyamam. Tek fark orada sanırım. Ben uyumadan gördüm o rüyayı...
Çatıda gözlerimizi kapatıp, düşünmeme oyununu oynamıştık ya... o an gördüm... Sonra konuşmaya başladığın an, uyandım. Ve inanır mısın, rüyayı gördüğümü tamamen unutmuşum. Şimdi hatırladım. Sen hakkında konuşunca."
Derin bir nefes almıştım...
Bir şeyleri bilmem gerekiyordu ama benden saklıyordular. delirmek üzere olduğumu her saniye biraz daha net hissediyordum...

"Dün gece annemle tanıştım ben rüzgar."
beni anlamamış olduğu her halinden belliydi... henüz hakkımda bir şey bilmiyordu, gerçi henüz hakkımda ben bile her şeyi bilmediğime neredeyse emindim...

"Seninle uzun uzun konuşmayı çok istiyorum... ama vaktim yok. Hiçbir şeye yok." kafasını aşağı yukarı sallamıştı dediğimi onaylar gibi...

"Gece konuş benimle. Bilmek istiyorum." demişti. Bana en anlayışlı bakışını atmaya çalıştığı belliydi, ve komik görünüyordu. Dayanamayıp ufak bir kahkaha atmıştım.
Aniden rüzgar da büyüye kapılmış gibi gülüşüme eşlik etmişti.

"Rüzgar, şu an biri beni duysa manyak sanar. Tuvalette duvara karşı kahkaha attığımı düşünürler. O yüzden sus..." Ama gülmeye devam ediyordu.
Tanrı aşkına, ne saçma bir an yaşıyordum.

"Tamam bak... sana olayı baştan anlatacağım... Dün gece olanları, ondan önce olanları, ondan da önce olanları. Sıkılmak yok ama he!" diye uyarmıştım rüzgarı, kaşlarımı hafif çatarak.

„Anlat." Aramızda ki ciddiyet geri dönmüştü.

Sonrasında ona her şeyi baştan sona kadar anlatmıştım. Yetimhanede büyüdüğümü, senanın en yakın dostum olduğunu, Elime o notu tutuşturan genç hanım efendinin aslında annem olduğunu, ve erol hocanın benden yıllarca gerçekleri bir sır gibi saklamış olduğunu öğrenmişti böylece.
Rüzgar beni yaklaşık yarım saat, veya bir saat boyunca kesintisiz bir şekilde dinlemişti.
O iyi bir dinleyiciydi... O iyi birisiydi.

İşin aslı, merak ediyorum... Rüzgarın aklından geçenleri, onun düşüncelerini, onun hayatını, yaşadığı acıları...
onunla ilgili her şey, yıllardır çözülmeyi bekleyen büyük, ve merak uyandırıcı bir gizem gibiydi benim gözümde.

Rüzgarı tanımak, onunla saatlerce konuşmak istiyordum... İçimde ki bu isteğin bir tanımı yoktu benim gözümde.
Merak mıydı... yoksa başka bir şey mi, hiç bir fikrim yoktu... ama istiyordum.
Rüzgarın bir parçası olduğumu hissetmek istiyordum.

ÖLÜMÜN NEFESİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin