Ellerimi duruladıktan sonra musluğu kapattım. Ceren'in elleri suyun altındayken düz bir ifadeyle aynadan kendine bakıyordu. Bir süre bir şey demeden onu izledim. Bir şey düşünüyor gibiydi. Ya da kendine bakmak hoşuna gidiyor olabilirdi. Sonunda uzanıp musluğu kapattım."İyi misin?" ellerini kendine doğru çekip kafasını salladı.
"Peçete var mı?" soruma cevap vermemişti.
"Yok" diye mırıldandım.
Kolumu tutup beni kendine doğru çekti ve ıslak elini üzerime sürdü. Şaşkınca ona baktım. Beni çekmesi güzeldi ama elini silmesi iğrenç. Bir şey dememe fırsat vermeden yanımdan geçip gitti.
"İkinci sınıf mısın? Üzerime elini silmek nedir?" diye bağırdım arkasından.
Yanımdaki sandalyenin çekilmesiyle "Altı üstü iki kahve alacaktın Duru, neden bu kadar geciktin?" diye sordum.
Cevap anahtarından son sorumu da kontrol ettikten sonra kitabı kapattım. "Sıra çoktu" Ceren'in sesiyle kafamı çevirdim. Ağzım şaşkınlıkla açılırken masanın üzerindeki kahveyi bana doğru hafifçe ittirdi.
"Ne? İlk defa mı kahve görüyorsun?" bakışlarımı kaçırıp karton bardağı elime aldım.
"Teşekkür ederim" diyerek kahveden bir yudum aldım. Kahve şekersizdi, yüzümü ekşittim.
"Üç şekerindense sıfır şekerli daha iyi Ayça" kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalktı, çünkü normalde üç şekerli içiyordum.
"Üç şeker attığımı nerden biliyorsun?" Kısa bir süre yüzümü inciledi. Ne zaman yüzümü incelese kızarıyordum.
"Benim anlamadığım bir konu var. Onu anlatmanı isteyecektim" önündeki defteri açıp sayfaları çevirmeye başladı. Konuyu çok çabuk değişmişti.
"Bak şunlar" diyerek defterini önüme koydu.
Anlamadığı yeri fazlasıyla zorlanarak anlatmıştım ve şimdi ise benzer bir soruyu çözmesini izliyordum. Benim yaptığım çözüme bakarak yapıyordu. Bu hileye girerdi.
"Silgi" önümdeki silgiyi bana uzattığı elinin içine koydum. Toplama ve çıkarma işlemlerini parmaklarıyla sayarak yapması, tatlıydı.
"Ben yirmi yedi buldum. Ama şıklarda yok" gözlerimi ondan çekip çözdüğü soruya baktım.
"Küçük bir yanlışlık yapmışsın" gözlerini kapatıp kafasını masaya bıraktı.
"Çok yoruldum" ben de kafamı masaya bırakıp gülümsedim.
"Çok çabuk pes ettin" gözlerini açtı. "Pes etmedim. Ara verdim Ayça" gözlerini yeniden kapattı.
"Bir ara verdiysek, kantine gidebilir miyim?" diye sordum.
"Git, benden niye izin alıyorsun ki?" doğru, ondan niye izin alıyordum ki?
Bıraktığım gibiydi. Yerime oturup cebimden en sevdiği çikolatayı çıkardım. Çikolatayı masaya bırakıp ona doğru ittirdim. Çıkan sesle gözlerini açtı. Doğrulup çikolataya baktı ve gülümsedi.
"Ödeşmiş olduk" çikolatayı aldı ve paketini açtı. Ödeşmiş olduk? Bir insan ancak bu kadar düz mantıklı olabilirdi.
"Yalnız görevli kütüphanede bir şey yediğini görürse ikimizi de atar" omuz silkip çikolatadan büyük bir ısırık aldı.
"Kütüphanede bir şey yemek yasak" gelen kalın sesle yerimden sıçradım. Ceren seri bir şekilde çikolatanın paketini kapatıp masaya bırakırken güldüm.
"Az önceki cesaretine ne oldu?" elini çikolata doğru atmasıyla elini tuttum. Çok inattı.
"Saçmalama, adam tam karşımızda" o görevliye bakarken ben refleks olarak tuttuğum eline baktım.
"Elimi tahmini ne zaman bırakırsın?" kafamı çevirip Ceren'e baktım. "Elim diyorum Ayça" elini bırakıp kafamı sağa sola salladım.
"Pardon, dalmışım" elimi geri çektim.
"Hayır, anlamadım" Ceren soruya bıkkınca bakmaya devam ederken gülmemek için alt dudağımı ısırdım.
"Başka nasıl anlatabilirim hiç bilmiyorum" en son mala anlatır gibi anlatmıştım ve yine anlamamıştı.
"İstersen başka soru üzerinde bir daha anlatabilirim?" kafasını hayır anlamında salladı.
"Birazdan zil çalar"
"Başka bir zaman o zaman" beni onaylayan bir kaç mırıltı çıkardı.
"Yarın öğle arası olur mu?" kafasını hayır anlamında salladı. Neden diye sorma isteğimi bastırdım.
"Basketbol antrenmanım var" açıklama yapması ile gülümsedim.
"Maçlara ara verildiğini duymuştum" ondan daha çok takip ediyordum.
"Bir hafta sonra yeni bir turnuvaya katılacağız, ondan"
Zilin çalmasıyla masadaki eşyalarını toplamaya başladı. "Haberleşiriz" diyerek defterini ve kalemliğini alıp ayağa kalktı.
"Sağ ol" dedikten sonra konuşmama izin vermeyip kütüphanenin kapısına yöneldi.
"Uuuuu"
Eşyalarımı toplarken arkamdan sarılan kollar ile irkildim. Duru kafamı öpüp "Seninle gurur duyuyorum" dedi. Kollarını üzerimden çekip yanıma oturdu.
"Sen bizi mi izliyordun?"
"Ne konuştunuz? Ne dedi? Ne oldu? Niçin ge-" parmağımı dudağına bastırıp onu susturdum. "Anlatıcam ama önce şurdan bir çıkalım"
Duru ile konuşarak okulun çıkış kapısına doğru yürüyorduk. Ceren ile yaşananları beşinci kez anlatıyordum ve Duru ise ilk kez duymuş gibi tepkiler veriyordu, güzeldi.
"Ayça"
Ceren'in sesiyle durup arkamı döndüm. Tabi okul çıkış saati olduğu için benimle birlikte bir kaç kişi daha Ceren'e bakmıştı. Duru beklemeyip yürümeye devam etti. Ceren önümde durduğunda elindeki siyah defteri bana uzattı.
"Yanlışlıkla almışım" defteri elinden aldım.
"Yazdığın bir kaç soruya bakayım dedim ama yazın o kadar kötü ki hiçbir şey anlayamadım" kaşlarımı çattım.
"Kabasın"
"Sen de kötü yazıyorsun" defteri ağzına vuracaktım sonunda o olacaktı.
"Perşembe saat yedi, uygun mu?" anlamsızca ona baktım. "Ders çalışmak için" kafamı salladım.
"Tamam o zaman" bir şey dememe fırsat vermeden yanımdan geçip gitti. Kafamı çevirip arkasından şaşkınca baktım. En azından bi görüşürüz deseydi.
Duru yanımda durup "Ne oldu?" diye sordu.
"Çok mu kötü yazıyorum Duru?" Duru elini omuzuma koydu ve beni çok rahatlatacak o cümleyi söyledi.
"Bok gibi yazıyorsun"

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız |gxg|
DiversosBazen kendinizi o kadar çok inandırırsınız ki bazı şeylerin hayal olduğuna, asla gerçekleşmeyeceğine, imkansız olduğuna; imkanı bile olsa inanmışlığınız olacak olanı oldurtmaz.