"Yiiaağğ" Duru'nun taklidimi yapmasıyla göz devirdim."O resmi sil Güneş" dedim en ciddi ses tonumda.
Aptal Duru ben uyurken resmimi çekmişti ve Güneş'e galeriden bir şey gösterirken Güneş resmimi görmüştü. Daha sonra da Güneş resmi kendine atmıştı. Kim ağzının açık olduğu bir resmin başkasının galerisinde olmasına izin verirdi ki?
"Telefonu elinden almak zorunda bırakma beni Güneş"
"Alabileceğine inanıyor musun cidden?" diye sormasıyla Duru güldü.
"Duru gülmek yerine biraz destek çıksan" dediğim de Duru'nun umrunda bile olmadı.
İyi dostlar biriktirmiştim.
"Bahçede seninle kavga etmek istemiyorum"
Omuz silkti. "İstersen daha özel bir yere geçip kavga edebiliriz Ayça?"
Duru gülerek çubuk krakeri ağzına attı. Zaten yanımızda durup bir şeyler yemek ve gülmek dışında bir şey yapmıyordu.
Birden Güneş'e doğru atılıp telefonu almaya çalıştım. O Duru'ya baktığı için boşluğuna gelmişti ve geri çekileyim derken ayağı taşa takılmıştı. O yere ben de üstüne düşmüştüm.
"Acıdı" diye inleyen Güneş'e karşılık kafamı kaldırıp güldüm.
"Ben yumuşak iniş yaptım"
Elindeki telefonu alıp doğruldum. Üzerinden kalkıp kıyafetlerimi düzelttim. Bahçedeki çoğu kişinin bize bakarak gülmesine aldırış etmeden Güneş'e elimi uzattım. Güneş elimi tutup ayağa kalkınca ondan uzaklaşıp telefonun kilidini açtım, şifresi olmaması beni oldukça şaşırtmıştı. Galeriye girip resmimi sildim. Telefonun kilidini kapatıp ona uzattım.
"Bu kadar basitti"
Gülümseyerek telefonunu elimden aldı, kendi kendine bir şeyler mırıldandı.
Zilin çalmasıyla Duru elindeki çöpleri çöp kutusuna attı. "Çok eğlenceliydi. Sana o resmi bir daha atayım da Ayça ile bida kavga edin"
Duru'nun kolunu cimcikledim. Duru gülerek benden uzaklaşırken Güneş kolunu omuzuma attı.
"Sana kötü bir haberim var Ayça"
Güldü ve kolunu omuzumdan çekti. "Çöp kutusundan silmeyi unutmuşsun"
Ağzım şaşkınlıkla aralanırken önüme geçip hızlı bir şekilde okulun merdivenlerini çıktı.
"Kaçma Güneş" diyerek arkasından hızla gittim.
Birine çarpmamla geriledim. "Önüne baksa-"
Ceren olduğunu görünce susmuştum. Ceren düz bir ifadeyle bana bakarken "Pardon" dedim.
Ceren'e çarpmak bile güzeldi. Bir süre sessizce birbirimize baktık, en azından küçük de olsa bir tepki verseydi.
Elimi duvara yaslayıp çapkın bir tavırla "E nasılsın?" diye sormamla gülümsedi, biraz komikti.
"İyiyim"
Kafamı salladım. Ben de iyiydim. Sanırım muhabbetin sonuna gelmiştik, aslında bu bile fazlaydı. Ama bana kalsa onunla konuşmadan önünde durup sadece onu izlesem de olurdu.
"Ben sınıfıma gideyim o zaman"
Yanından geçip gideceğim sırada "Ayça" diyerek beni durdurdu, ne de güzel Ayça demişti.
Ona doğru dönmemle elini ensesine attı. "Yarın maç var, hani demiştim" kafamı salladım. Beni çağırdığı ilk maçını unutmam imkansızdı.
"Gelicek misin?"
"Geleyim mi?" diye sormamla bakışlarını kaçırdı
"Sen bilirsin"
Gel deseydin ne olurdu yani?
"Gelicem" dememle kafasını salladı.
"Hadi sınıflara, öğretmen zili çaldı öğretmen" nöbetçi öğretmenin sesiyle göz devirdim.
"İyi dersler o halde" bir şey demedi. "Görüşürüz" diye mırıldanıp sınıfıma yöneldim.
"Hile yaptın" diye bağıran Güneş ile yerimden sıçradım. Tam da uyumak üzereydim.
Duru kapak işareti yaparken Güneş kağıdı alıp incelemeye başladı. Ne olduğunu bilmediğim bir oyun oynuyorlardı önümde.
"He canım he"
Güneş kağıdı incelemeyi bırakıp Duru'ya baktı.
"Bir daha oynayalım, kabul etmiyorum"
"Kabul edip etmemen umurumda değil, alayım elli liramı Güneş"
"Hile yaptın" diye söylenerek cebinden elli lira çıkartıp Duru'ya verdi.
"Bir daha oynamak istersen ben burdayım" diyerek ayağa kalktı Duru.
"Hadi size kantinden bir şeyler ısmarlayayım"
Güneş'in parasıyla bize bir şeyler ısmarlaması güzeldi.
"Diyosun" gülümseyip bakışlarımı kaçırdım. "Güneş her dediğimi neden farklı yere çekiyorsun?"
"Bence sen yanlış şeyler söyleyip benim doğru anlamamı bekliyorsun" anlamsızca ona baktım.
Güneş'in "Duru haksız mıyım?" diye sormasıyla Duru kafasını telefondan kaldırıp bize baktı ve "Haksızsın" dedi.
Ben gülerken Güneş kollarını birleştirip arkasına yaslandı. "Yarın maç var, Beyza gelicek. Ulaş'ı bilmiyorum. Siz gelicek misiniz?" diye sormasıyla Duru ile aynanda "Geliyoruz" dedik.
Duru'ya bakıp gülümsedim. Aynı anda aynı şeyleri söylememiz hoşuma gidiyordu.
"Bu maç önemli"
Her maç önemliydi. Okulumuzun iyi olduğu tek spor dalı basketboldu. Geçen yıl futbol takımı bir turnuvada sonuncu olmuştu ve takım dağıtılmıştı, büyük başarı.
"Bana tezahürat yaparsınız artık"
"Sen dışında herkese yapıcağım Güneş"
Dudağının bir köşesi yukarı kıvrıldı ve iki kaşını birden kaldırdı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu hali fazla tatlıydı.
"Tamam, sana da yaparız" diye mırıldandım.
Yanağımdan makas aldı ve "Duru" diyerek ayağa kalktı.
"Bana bir soda daha ısmarla benim paramla"
Duru gülerek cebinden çıkardığı parayı masaya bıraktı. Duru "Bana da al" diyince Güneş göz devirdikten sonra masanın üzerindeki parayı aldı.
Güneş'in "Sana almayı düşünmüyorum" demesiyle Duru "Lütfeeen" dedi.
Güneş kendi kendine bir şeyler mırıldanarak yanımızdan uzaklaştı. O kantin sırasına girerken arkasından baktım.
"Güzel kız, kafa dengi de. Ben seviyorum"
"Evet" diye mırıldandım.
"Ceren ile bir gelişme yok galiba, anlatmadığına göre"
"Galiba sonsuza dek arkadaş olarak kalacağız"
Gerçi arkadaş bile değildik.
"Sen istersen yapamayacağın bir şey yok. Artık şu imkansız modundan çık"
Güneş'in gelmesiyle konu kapanmıştı.
Duru sodasını alıp gülümsedi. "Aferin köle"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İmkansız |gxg|
AléatoireBazen kendinizi o kadar çok inandırırsınız ki bazı şeylerin hayal olduğuna, asla gerçekleşmeyeceğine, imkansız olduğuna; imkanı bile olsa inanmışlığınız olacak olanı oldurtmaz.