İşte geldim, size bölüm getirdim. Şu sıralar, hikâyemiz finale giderken biraz tıkandım. Kafamdaki olaylar birbirine girince, kendimi toparlamam uzun zaman aldı. Çok şükür, daha iyi gibiyim. Yarıladık kurgumuzu nerede ise, çok güzel sahnelerimiz olacak bundan sonra. İstanbul Saklasın Bizi kurtumuz, ilk bölümleri ile geldi. İnşallah şurası tez vakit biter de, güzelce okuruz, orası için çok güzel planlarım var, buranın bitmesi gerek tabii.
Bölüm şarkımız: "Eylem Aktaş - Beni Unutma"
Güzel ama hüzün dolu bölüm ile doldurulmuş bölüm ile birlikte, şsrkımızı da muhakkak açalım. Hadi bakalım, geçelim artık bölüme!
40. Bölüm: "Seni İstemiyorum!"
Hayatı, aldığı nefeslere bile ağıtlar çekerek geçerken, günlerini güzel kılan, işiydi artık. Kendini daha çok vermişti mesleğine, daha sıkı çalışır olmuştu. Öğrendiklerinden sonra, Ali ile konuşmamıştı. Aramamıştı bile, ondan gelen aramalara da rastlamamıştı bile. Annesi, o gün ki hırs ile kırıp parçalamıştı telefonunu. Okuduğu kitaplardan, dinlediği müziklerden de mahrum kalmıştı telefonu gidince. Geldiğinde konuşacaktı Ali ile, bitirecekti bu işi çok sürmeden. Korkak olduğu için değil, tükendiği için bitirecekti. Saplantılı anneye sahipken, ilişkilerinde çok çalkantılar olacaktı. Yorulmuştu, gönlü kırgındı. Bu şekilde devam edecekti artık. Yaşadığı evin karartıcılığı altında boğulacaktı. Konuşması, düşünmesinden de zor olmuştu. Sahil kenarına geldiklerinde, güçlükle seçmişti kelimelerini. Yutkunurken bile düğümlenmişti boğazı.
"Leyla, neden konuşmuyorsun benimle?" Yüzünü, eğmişti olabildiğince. Kaçma sebebi, annesinin tehditi olmamıştı, olamazdı da. Yorgun kalbi ile ne Ali'yi, ne de onun sevgisini hak etmişti. Kaçması daha doğru olacaktı. Suskunluğunu fark eden adam, eli ile kaldırmıştı kadının çenesinden tutarak. Elini hafifçe geri ittirdi kadın, çekinmişti belli ki. Buraya gelirken bile soğuktu artık, eskisi gibi değildi. Uzun süre sessiz kalmış, karşılıkta bulunamamıştı...
Ali, ne kadar çabalasa da, başaramadı, alamadı istediğini. Şüphe ile bakmıştı ama bu duruma. Ürkek bakışları ile kaçamak tavırlarının, öyle ki; şüphecilikten başka tepkisi olamazdı. Genç kadın, elindeki değneğinden destek alarak, banka doğru ilerledi. Güçsüz düşmüştü bedeni. Elini dokundururken banka, etrafından ağırca dolandı. Tuhaf bakışlar arasında ilerledi. Oturmakta zorlandığını fark eden adam, eli ile yardımcı olurken kadına, dikkatlice bakmıştı. "Yavaş, dikkatli ol." Kendi de soğuklaşmıştı, elinde değildi ki.
"Anlatır mısın artık?!" Sesi, istemeden sert çıkmıştı genç adamın. Günlerdir aramış, ulaşamamıştı. Yetmezmiş gibi, kadın oldukça sakindi. Ortada, bunların geçerli sebebi de bulunmamaktaydı. "Bir şey olmadı Ali Komiser! Ben, sadece Nehir olmayı daha çok seviyorum. Biz, sizinle olamıyoruz, yapamıyoruz. Hep engeller, hep darbeler, yasaklar, olmuyor! Leyla olurken hep güvensizim ama Nehir olunca hayatım belli." Suskunluğu defalarca kez onu istemediğini belirtirken, son cümleleri ile de, son darbesini atmış olmuştu.
"Sevgi her zaman yeterli değildir, ayrı kalsak daha doğru olacak." Parmağından çıkardığı alyansı adamın avuçlarına bırakırken, onun bakışlarındaki hayal kırıklığını hissetmişti. Ali, bu defa direnmedi. "Öyle mi?!" dediğinde, sesi buzdan daha fazla üşütmüştü. "Hoşça kal o zaman, benden de bu kadar! Sürekli senin peşinde koşacak değilim, sen de dünyanın merkezi değilsin! Yüzük sende kalsın. Eline aldıkça, bencilliğini hatırlarsın!" Son cümlelerini söylediğinde, aracına binip uzaklaşmıştı.
Nehir, gözyaşlarını denizin dalgalarına karıştırırken, canı acısa da mecbur kalmıştı buna. Çok sürmemişti sızlanmaları. Kendi yaptığının bedelini, çocuk gibi ağlayarak ödeyemezdi. Yoldan geçen birine durumunu izah ettiğinde, onun çağırdığı taksiye binmişti. İstese, o kişinin telefonunu rica eder telefon ile Yusuf'u arayabilirdi. Fakat imkansızdı. Onun numarası ezberinde değildi. Şirketi de arayamazdı, çünkü orada olup olmadığına emin değildi. Böylesi daha doğru olmuştu. Hayatta ne yaşarsa yaşasın, daima dik duracaktı. Sızlanmayacaktı. Bu sözü, yıllar önce vermişti kendisine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LEYLA ||TAMAMLANDI||
RomanceEla gözlerini sarmalayan uzun, şekilli, katran karası kirpikleri vardı. İnce yüz hatları acıyı gizlerken derinlerinde, inadına gülümsüyordu hayata. Dudaklarında yitiğinin sazı olmuş, yanık bir sevda türküsü dönerken, parmaklarının işlediği nakışları...