4. Bölüm: "Ellerin"

4.4K 272 2.7K
                                    

Merhaba!

İlk oturuşta dördüncü bölümü de yazdım. Vakit buldukça yazıp, hızlıca bitirip yayınlıyorum. Biraz kısa oldu, tarzıma aykırı ama olsun. İçime sindi. Medyada alıntımız var, ben çok sevdim. Bölüm şarkımız medyada yüklü. Açamayanlar olursa diye adını aşağıya da bırakıyorum. Şarkımızı açıp bölüm bitene dek başa sarmayı unutmayın.

Bölüm şarkımız, Ayna Grubunun "Akdeniz" adlı eseri.

Keyifli okumalar!

4. Bölüm: "Ellerin"

Odadan hole doğru elinde cep telefonu, adeta takla atıyordu genç adam. Sadece annesinin değil, tüm çocukluğunun katiliydi o adam. Şimdi ne kadar onun gibi olmamaya çalışsa da, başaramazdı. O adamın dışarda olduğunu bilmek yetiyordu. "Yapma," demişti Perizat Hanım. Acı hamurunda yoğurularak yontulmuştu kadının sesi. Kısıktı, bitik, perişan... Canı yanıyordu. Hangi anne dayanırdı, göz göre göre evladının kendini ateşe atmasına? Ali, kimseyi duymaksızın, deliriyordu adeta. Olacakları bilen Cahit Bey ise çoktan pes etmişti. Bekliyordu oğlunun yanacağı cehennemi. İçi delik deşik olarak bekliyordu.

"Nereye oğlum?" demişti Cahit Bey, bitik haliyle. Ceketini almış gidiyordu adam. Geride bırakacağı kadını bile umursamıyordu şu anda. "Gidiyorum," dedi son kez ardına dönen Ali. "O adamı bulup cezasını kendim keseceğim."

"Git!" Sesi etrafı inletmişti Perizat Hanım'ın. Böyle duramazdı, ne haddineydi! O bir anneydi. Bekleyemezdi eli kolu bağlı. "Hadi git, durma!"

Şaşırdı. Ardını dönüp hafifçe baktığında kadın bir kez daha haykırdı. "Daha duruyor musun sen? Gitsene! Git öldür o adamı. Kes, parçala. Doğra hatta, kuşbaşı yap. Sahi ya, eli kanlı bir katil ol! Sonra bitsin vatan sevdan. Mesleğine el konulsun. O mezara gider, kurtulur. Sen ise yaşarken ölürsün. Umrumda bile değil. Sonra çıkarsın hapisten, onun bir dostu da seni öldürür. Sonra Muhsin gider onun dostunu, o Muhsin'i. Sonra Berkay var, Ulaş, Çağlar; çocuklar. Sahi ya, kan devamlı akar. Dünya cehennemin kan gölüne döner. Git oğlum, git. Daha da umrumda değil, dilediğini yap."

"Ne saçmalıyorsun Perizat?" Sert çıkışan kocasını da umursamadı. "Sen sus, konuşma. Ailemize layık olamayacak madem, çeksin gitsin. İnsansa burada kalır. Hoş, Ali'nin ettiğine insan dışı varlık, şeytan bile dayanmaz ya. Git oğlum, durduğun hata. Ben sana daha diyecek söz bulamıyorum. Ondandır ki, çek git." Ali de umursamadı. Tam elinde ceketi, kapıdan çıkacakken, dünya umrunda değilken annesinin son sözleri yere mıknatıs gibi çekmişti genç adamı.

"Yalnız! Gitmeden önce son sözümdür, Leyla'yı götür. Anneannesinin yanından, Çanakkale'den aldığını demiştin. Götür geri. Sen bu kapıdan çıkarsan benim evladım değilsin, Leyla da bu neticede gelinim değildir. Niye bakayım ki ona? Hem, şahit olmaz kocasının katil olduğuna. En doğrusu onun için."

Adam durdu, öylece bakakaldı annesine. Bunlar nasıl sözlerdi böyle? Leyla ne yapacaktı sahi? Hiç düşünmemişti. Annesi haklıydı. Onu başka bir yere bırakmalıydı, kendi durumuna şahit tutmamalıydı zaten canhıraş olmuş kalbini?

"Bakma öyle oğlum. Haksız mıyım? Sen zaten beni yeterince hayal kırıklığına uğrattın. Daha yapma be anneciğim! Sen o kıza eş oldun, vatan oldun ya, ben rengarenk reçeller dizdim kalbimin raflarına. Sen ona her tebessüm ettiğinde ilkbahar yaprakları açıyor benim yüreğimde. Git, bırak o kızı. Benim hayallerimle oynamaya hakkın yok senin. Ve gidersen şunu da bil ki, hakkımı helal etmiyorum sana. O adamı öldürünce zaten yanacaksın madem, daha da yan. Cennet yüzü görme gidersen." Kadın konuşuyordu ama konuşurken kendini de bir hayli yıpratmıştı. Sonlara doğru söylediklerine pişman olmuş, sesi kısılmış, gözlerinden iki damla yaş gelmişti.

LEYLA ||TAMAMLANDI||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin